Politika

Demirtaş: Gültan Kışanak, Fırat Anlı ve diğer siyasetçiler tutuklanmadı, AKP onları rehin aldı

Selahattin Demirtaş sabah saatlerinde operasyon yapılan Cumhuriyet gazetesini ziyaret etmişti

01 Kasım 2016 15:45

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Belediyesi eş başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı'nın tutuklanmasına değinerek "Gültan Kışanak – Fırat Anlı meselesi sıradan bir yargı operasyonu değil. Bütün toplumu esir almak siyasi projesinin ayaklarından biridir" dedi. "Tutuklanmış bütün siyasetçi arkadaşlarımızın tutuklandı şeklinde hukuki kavramla açklanmasını doğru bulmuyorum" ifadesini kullanan Demirtaş, "Bu bir rehin almadır. Kaçırılmadır. Arkadaşlarımız şu anda iktidarda olan bir çete tarafından kaçırılmış, Kandıra denilen bir yerde rehin tutuluyorlar" diye konuştu.

Demirtaş belediyelere atanan kayyımla ilgili Başbakan Binali Yıldırım'a seslenerek "Havuz medyanızda, lağım medyanızda bu iftiraları kampanyaya dönüştürürken hiç mi utanmıyorsunuz? Başbakan, hiç mi utanmıyorsun, sıkılmıyorsun. Çık açıkça söyle, hırsızlıkla, alıştığımız yöntemle belediyelere el koyuyoruz de" dedi. 

"İlk sandık önümüze kurulduğunda güçlü bir muhalefet olarak Türkiye’ye alternatif bir demokratik iktidar seçeneği sunmamız lazım" diyen Demirtaş, ana muhalefet partisine çağrıda bulunarak "Biz şu faşist bloğa mecbur muyuz ya? Eşitlikten, kardeşlikten yana olanlar neden yüzde 60 oy alamayacakmışız, neden bir araya gelip demokratik bir  blok oluşturmayacağız?" ifadesini kullandı.

İMC TV ve Hayatın Sesi kanallarının kapanmasının ardından HDP'nin grup toplantısı sadece Periscope ve Facebook'tan canlı olarak yayınlandı.

Partisinin grup toplantısında konuşan Demirtaş'ın açıklamalarında satır başları şöyle:

"Grup toplantımızı ziyaret eden tüm konuklara hoş geldiniz diyorum. Belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey hak, hukuk, adalet çünkü ülkede en az olan şey.

"Hukuk devletinin askıya alındığı toplumda yaşamak kolay değil. Hak arayıcıları hiç kendileri için değil, ötekileştirilmiş herkes için mücadele ediyor. Saray’ın etrafında beslenen leş kargalarını saymazsanız toplumun tamamı hukuksuzluk altında inliyor. Herkesin bir yakını ya tutuklanmıştır, ya soruşturma altındadır ya da korkuyordur. Böyle bir ortamda hepimizin birleşebileceği temel ilkeler adalet ilkeleridir. İnsan haklarının, hukukun evrensel ilkeleridir. 

"Size iç karartıcı bir konuşma yapmak isterdim ama gün geçmiyor ki bir faşizan saldırıya imza atılmasın. Gültan Kışanak, Fırat Anlı, Ayla Ata uzun yıllardır siyasette olan, parlamentoda, yerel yönetimlerde görev yapmış, siyasi şahsiyetler. Başlarına gelenleri görüyorsunuz. Büyük bir komplo, iftira kampanyasıyla, sandık yoluyla kazanamadıkları belediyeyi ele geçirme operasyonunu nasıl pervasızca, aleni gerçekleştirdiklerini gördünüz. Tayyip Erdoğan çok uzun yıllardır, siyasete girdiği günden bu yana Diyarbakır’ın hayalini kurmuştur. Diyarbakır’da oy çoğunluğunun hayalini. Ama Diyarbakır ona hep kabus yaşatıyordu. Hangi yöntemle olursa olsun alınacak talimatını veriyor. 

Biz seçim bildirisi dağıttık, onlar para dağıttılar. Müşahitlere baskı yaptılar, mitingleri yasakladılar, bildirileri yasakladılar. Gönüllü çalışanların desteğiyle seçimleri kazandık. Şimdi 15 Temmuz darbe girişimi “Bu bize Allah’ın lütfudur” sözünün neden söylendiği anlaşılıyor. Bütün kirli hayallerini gerçekleştirme fırsatını yakaladı. Gücünün yetmediği ne kadar kanunsuzluk, ilkesizlik varsa şimdi aleni bir şekilde yapabiliyor. Diyarbakır Belediyesi’ne yapılan operasyonun nedeni budur. Her belediyede müfettişler yıllık denetim yaparlar ve bir oda tahsis edilir.

"Kayyım atanacak iki örnek Kadir Topbaş ve Melih Gökçek"

"Yıllardır tek bir hırsızlık, yolsuzluk bulamıyorlar. Sizce 15 yaşında bir çocuğu yaka paça içeri atan bir yargı, belediyelerden 1 lira dağıtılmış olsaydı savcı itiraz etmez miydi? Bunu belgelemiş olsalar o belediye başkanı çoktan tutuklanmış olmaz mı?

"Bu süre zarfında tek bir belediyemizin kasasından ne dağa, ne bayıra tek kuruş para gitmemiştir. Resmi bütçeler var. Ankara’dan para gelir, nereye harcanacağı bellidir. Böyle saçmalık mı olur? İkincisi bizim hiçbir görevlisi dağa, oraya, buraya para göndermekle görevli değildir. Halkın parasıdır. Savcının değil, bizim en sert şekilde eleştirimize maruz kalırlar. Her açıdan asla kabul edeceğimiz bir şey değil. Peki, bunlar utanmadan, sıkılmadan yalanlar sallarken savcılar bu iddiaya bakıyor mu? Yok. Belediye eşbaşkanlarımıza sorduğu sorulara bakıyorsunuz, böyle bir iddia da yok. Havuz medyanızda, lağım medyanızda bu iftiraları kampanyaya dönüştürürken hiç mi utanmıyorsunuz? Başbakan, hiç mi utanmıyorsun, sıkılmıyorsun. Çık açıkça söyle, hırsızlıkla, alıştığımız yöntemle belediyelere el koyuyoruz de.

"Belediyeler terör örgütüne yardım ettiğinde kayyım atama gerektiğinde iki örnek vereyim size. Kadir Topbaş ve Melih Gökçek. Cemaate neler verdiklerini övünerek anlattılar.

"Allah sizin belanızı versin be!"

"Parsel parsel Ankara’yı satmış olan adama kayyım atayın. Kandıra Cezaevi’ne göndermeniz gereken Gültan Kışanak ve Fırat Anlı değil, Melih Gökçek’tir, Kadir Topbaş’tır. Diyeceksiniz ki bunların elebaşı sarayda, doğru. 'Ne istedilerse verdik' demedi mi? Fakat sihirli bir cümle bulmuş, 'Allah bizi affetsin.' Allah sizin belanızı versin be. Bunların hepsi kandırılmış, memur, işçi, polis 'Kandırıldık' bile diyemez.

"Bu görevden aldığınız, halk çok zeki. Onları kandıramamışlar, siz saf, keriz olduğunuz için sizi kandırmışlar. Ülkenin bu kadar saf tarafından yönetilmesi yanlış bir şey, istifa edin. Yıllarca sizi rahat kandıranlara karşı bir kez daha kandırılamayacağınızın garantisini verebiliyor musunuz? 

"Arkadaşlarımız şu anda iktidarda olan bir çete tarafından kaçırılmış"

"Malına el koyuyorsunuz, mülküne el koyuyorsunuz, maaşına, yetmiyor, annesini babasını rehin alıyorsunuz. Biz bunları normal karşılayabilir miyiz? Bu kadar huzursuzluk yaşanırken darbeciler darbe yapmaya çalıştı diye toplumun tamamına zulüm yapılmasına sessiz kalabilir miyiz? Gültan Kışanak – Fırat Anlı meselesi sıradan bir yargı operasyonu değil. Bütün toplumu esir almak siyasi projesinin ayaklarından biridir. Tutuklanmış bütün siyasetçi arkadaşlarımızın tutuklandı şeklinde hukuki kavramla açklanmasını doğru bulmuyorum. Bu bir rehin almadır. Kaçırılmadır. Arkadaşlarımız şu anda iktidarda olan bir çete tarafından kaçırılmış, Kandıra denilen bir yerde rehin tutuluyorlar. Adil bir yargılama olsa, zaten arkadaşlarımızın tutuklanmasına gerek kalmayacaktı. Yargılanmalarına belki gerek kalmayacaktı.

"Ülkenin yarısı doğrudan mağdur"

"Ortada bir çete var. Hükümet yok, çeteye bağlı faaliyetler var. Mafya raconu diye bir şey vardır. Bunlarda o da yok. Onun da alt seviyesindeler. Ülkeyi ele geçiren zat çıkıp 'Ne mağduriyeti ya' diyor. Ülkenin yarısı doğrudan mağdur, yarısı bundan dolayı mağdur. 

"Bu 78 milyon içinde bir kişi ona biat etmezse o gece rahat uyuyamaz"

78 milyonluk bir ülkeyiz. Bu 78 milyon içinde bir kişi ona biat etmezse o gece rahat uyuyamaz. O bir kişi yarın üç olabilir, beş olabilir. Korkar artmasından. Toplumu korkutmaya çalışmasının nedeni kendinin yaşadığı korkudur. 1000 odalı sarayının bininde  de huzur yoktur. İşlediği suçların büyüklüğüyle yaşadığı bir hayatın sonucudur. Kimseye güvenmiyor, başbakana güvenmiyor. Başbakana kayyım atadı, kayyım olarak ülkesini yönetiyor. Bakanlar Kurulu’nda damadın sözü geçiyor. En yakınında bulunan danışmanım dediği insanlara artık güvenmiyor ve bu korkuyu yansıtarak, toplumun üzerinde baskıyı artırarak aşmaya çalışıyor. Bu bir patolojik vakadır aynı zamanda. Psikiyatrinin de konusu bu. Her doktor hastasıyla ilgili konuşmak istemeyebilir ama bu hasta bütün toplumu hasta etmişse söylemek lazım.

"Medyada ağır bir sansür. Çünkü korku nasıl bulaşıcıysa, cesaret de bulaşıcı. Bir kişinin cesaretinden toplum da cesaretlenir. Muhalefetin sesi hiçbir yere ulaşmasın diye basına yönelik darbe süreci devam ediyor. Dün Cumhuriyet’in başına gelenleri biliyorsunuz. Neredeyse bütün köşe yazarlarını yaşına bakmaksızın, ki bazıları ağır hasta. Gözaltına alıp hücrelere doluşturdular. Şimdi Cumhuriyet’e nasıl kayyım atayabiliriz diye hesap yapıyorlar. Keza Kürtçe yayın yapan tek gazete Azadiya Welat kapatıldı, DİHA, Jinha kapatıldı. Şu ana kadar KHK’lerle 116 yayın organı kapatılmış. En korktukları şey ne biliyor musunuz? Biz teslim olmayacağız dememiz.

"Kendi yayın anlayışıyla özgürce yayın yapan bütün merkezler kapatılmazsa bundan bile büyük bir korku içine düşüyor. Teslim alınmamış tek bir odak bile onun için tehdittir. Kendisinden beklenen budur. Bunun dışında herhangi bir beklentiniz yok herhalde bu zattan. Bu gibi durumlarda dayanışma tabii ki çok önemli. Teslim olmamak çok önemli ama hep savunmada kalmanın bir anlamı yok. Bizim bunları yenmemiz, alt etmemiz, tepetaklak etmemiz lazım. Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle büyük bir korku yaşayan herkesin karşı hamle yapması gereken bir dönemden geçiyoruz. Devirmemiz lazım. İlk sandık önümüze kurulduğunda güçlü bir muhalefet olarak Türkiye’ye alternatif bir demokratik iktidar seçeneği sunmamız lazım. Biz şu faşist bloğa mecbur muyuz ya? Eşitlikten, kardeşlikten yana olanlar neden yüzde 60 oy alamayacakmışız, neden bir araya gelip demokratik bir  blok oluşturmayacağız?

"CHP Genel Başkanı Yenikapı'dayken tek bir CHP’li var mıydı?"

"AKP’ye şans veren, prim veren ana muhalefetin hataları, yanlışları oldu. Bundan ders çıkardılar mı, emare de yok. Ülkenin geleceği bu kadar tehlike altındayken temel ilkeler altında mücadele etmemiz gerekiyor. Yenikapı’da sahneye çıkan anamuhalefetin sayın lideri, partinden tek bir kişi kalabalığın içinde var mıydı? CHP Genel Başkanı oradayken tek bir CHP’li var mıydı? Yoktu.

"Gözünüzün yaşına bakmadan sizi idam sehpasına gönderir" 

"Artık önyargılarınızı bir kenara bırakmanız lazım. 1 Kasım Dünya Kobane günü. IŞİD barbarlarına karşı Türkiye’deki bu dayatmacı, ırkçı anlayışa karşı rengarenk çiçek bahçesi gibi HDP’nin yanında olmayacaksınız da nerede olacaksınız? Saray’dan hayır yok. En yakın arkadaşlarını sata sata oraya çıktı, siz kimsiniz ya? Gözünüzün yaşına bakmadan sizi idam sehpasına gönderir.

"Adına fiili başkanlık diyorlar da başkanlık bilmesek yutturacak. Biraz net ol, 'Diktatör olmak istiyorum. Hayalim buydu, diktatör  olacağım' de. Ortada bir başkanlık sistemi tartışması yok. Fiilen ele geçirdiği devletteki diktatör yetkilerini anayasal hale getirmeye çalışıyor.

"Demokrasiye çıkacaksa her model tartışılır ama toplumun yüzde 60’ı başkanlık sisteminin diktatörlük olduğunu biliyor ve korkuyor. Sen buna rağmen kendini başkan ilan edersen halkın başkanı olmazsın. Olsan olsan cop cumhuriyetinin başkanı olursun. Senin için o defter kapandı. Sen artık toplumun tamamının başkanı olamazsın, bitti. Sen Alevi bir anneyi yuhalattığında Alevilerin başkanları olma şansını kaybetti. 'Kobane düştü düşecek' derken Kürtlerin başkanı olma şansını kaybettin. Sokakta sadece onurlu bir yaşam için yürüyen emekçiyi gazla, copla ezmeye çalıştığından bu yana emekçinin başkanı olma şansını yitirdin. Kadına hakaret ettin, kadınların başkanı olma şansını kaybettin. Sen ancak çakallar sürüsü gibi toplanmışların başkanı olabilirsin.

"Bu ülkenin bir diktatöre teslim edilmemesi gerek. Biz diktatörlüğe hayır diyeceğiz. Genel Kurul’daki tavrı, milletvekilleri ne diyecek merak ediyoruz. Teklifinize bakalım, neymiş. 14 yıldır hayalini görüyor, bir tasarı hazırlayamadınız mı? Daha elinizde bir tasarı yok mu? Parlamentoda darbeden kaç haberi olan AKP’li var, bilmiyoruz. Belki senin siyasi kurmayların var?  Belki bakan var? Kaç AKP’li yönetici var, haberdar olan. Hiç mi yok? Zavallı erleri linç ettiniz, boğazlarını kestiniz be. Kendi içinizde kaç tane var söylemiyorlar. Ne diyor atanmış başbakan, 'Biz cemaatçileri temizledik.' Temizlemiş olsanız 3-5 kişi kalmış olmanız gerekirdi.

"Genelkurmay Başkanı'nı yaveri teslim almış, Onurlu bir asker rütbesini söker, istifa eder ya"

"Sen bana dokunma, ben sana dokunma pazarlığı yapıldıysa kim ne aldı, ne verdi onu da bilelim. Genelkurmay Başkanı darbeden haberi yok sözde, ayakta uyumuş, yaveri teslim almış. Onuru olan bir asker rütbesini söker, istifa eder ya.

"Aman bana dokunmasınlar diye AKP’den daha AKP’ci, Erdoğan’dan daha Erdoğancı davranıyorlar. Hiç yapılmaması zulümleri katmerli bir şekilde yapıyorlar. Bu vur dediğinde aşağıdakiler öldürüyor. İşkence yaşanmayan cezaevi yok. Bekir Bey, beraber gezelim cezaevlerini. Silivri’de yüksek yargı mensubu “Ağır işkence altındayım. İntihar noktasına geldim” diyor. İşkencecileri cesaretlendiriyorlar, hak aranmasını zorlaştırıyorlar. Bunların hepsini göğsünü gere gere başbakan yürütüyor. Çevik kuvvetler gözaltına alınmış, hepsine işkence yapılmış. 'İnsanlık onuru işkenceyi yenecek' dediğinizde sizi döven polisler var ya, işkence altındalar. Asla kimseye işkence  yapamazsınız. İşkence yaptığınız polisin, danıştay hakiminin, devrimcinin yanındayız.

"Cezaevinde avukat ve müvekkili görüşürken görüşme kayıt alınacak. Gerektiğinde de bir görevli bulunacak. Avukat savunma hazırlayacak ya müvekkiliyle. Ya da hiçbir şey olmayacak, özel konuşacak ya. Sana ne?

"Bu sürece yargı süreç derseniz, yanılırsınız. Siyasi linç faaliyetleri. Her gün her cezaevinde hukukun katledildiğini avukat arkadaşlarımız daha iyi biliyor. Biri gözaltına alındığında özellikle muhalefetten, 'Acaba ben bunu tutuklamazsam, bir arkadaşım beni tutuklar mı?' diyor. Bunların hepsi bir gün gelip geçecek. Ne kadar hızlı mücadele eder, karşı hamle yaparsak o kadar çabuk bitiririz. Seçim deyince adamın aklına sadece kendisinin seçileceği bir mekanizma geliyor. Rektörlük seçimi, genel seçim, yerel seçim... Yerel seçimde de düzenleme yapacaktır. Sadece kendisinin kazanabileceği bir sistem getirecek."

İlgili Haberler