08 Ağustos 2011 03:00
DOÇ. DR. VEYSEL AYHAN
ORSAM Ortadoğu Danışmanı,
Abant İzzet Baysal Üniversitesi U.İ.B.
Türkiye, son aylarda bir yandan iç kamuoyunda yaşanan sorunlar ve seçimlerle ilgilenirken diğer yandan da dış politikada da Libya ve Suriye’de meydana gelen gelişmelere yoğun bir şekilde odaklanmıştır. Bununla birlikte Türkiye, Libya’dan farklı olarak Suriye’de meydana gelen halk ayaklanmasını bir iç sorun olarak algılanmış ve Suriye halkının düzenlemiş olduğu gösterileri meşru talepler olarak destekleyen bir politika izlemiştir. Söz konusu politikaların bir sonucu olarak Türkiye’den çeşitli düzeylerde yapılan açıklamalarda Suriye rejiminin güç kullanılması sert sözlerle eleştirilmiş, rejimden kaçan sığınmacılara ev sahipliği yapılmış ve son olarak da Suriyeli muhaliflerin Türkiye’de toplantı düzenlenmesine destek verilmiştir. Bu kapsamda Salı günü Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun son bir kez Suriye rejimine Türkiye’nin beklentilerini de içeren uyarı niteliğinde bir mesaj gönderileceğinin açıklanması üzerine Şam yönetimi Türkiye’nin politikalarından ve yaptığı açıklamalardan duyduğu rahatsızlığı üst düzeyde yaptığı karşı bir açıklama ile duyurmuştur. Dolayısıyla Salı günü gerçekleşmesi öngörülen görüşmeler öncesi taraflar arasında gerginliğin de yapılan açıklamalarla üst düzeye çıktığı görülmektedir.
Davutoğlu’nun Ziyareti ve Şam’ın Tepkisi: Karşılıklı Restleşmeler
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Şam ziyareti iki ülke arasındaki resmi ilişkilerde kırılma yaşandığı bir dönemde gerçekleşecek olması oldukça önemlidir. Suriye’de gösterilerin başladığı Mart ayından itibaren Şam rejiminin beklenen siyasi, idari ve hukuki reform adımlarını atmaması ve göstericilere karşı aşırı güç kullanılması Türkiye’nin Şam yönetimi ile olan iyi ilişkilerini sorgulaması yol açmıştır. Krizin başında Esad yönetiminin gerekli reformları hayata geçireceğine dair beklentiler krizin genişlemesi ve sivil ölümlerin artması üzerine değişmeye başlamış ve Türkiye Suriye yönetimini uluslararası baskılar karşısında koruma politikasını gözden geçirmek zorunda kalmıştır. Nitekim hem BM hem AB kapsamında Suriye’yi hızlı bir şekilde iç ve dış baskılarla karşı karşıya bırakırken, Ankara sürekli bir şekilde siyasi reformların derhal hayata geçirilmesi yönünde beyanlarda bulunmuştur. 12 Haziran seçimlerinden sonra ise Türkiye’nin bir numaralı dış politika sorunu Suriye’deki gelişmeler olmuştur. Nitekim en son Hama’da meydana gelen olayların ardından yaklaşık 250 kişinin yaşamını yitirmesi üzerine Türkiye uluslararası toplum tarafından alınan baskı ve yaptırım kararlarını destekleyebileceğinin sinyallerini vererek Şam rejiminin yaptıklarının kabul edilemeyeceğini bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Ancak Suriye ordusunun Humus ardından da Hama’da askeri operasyonlar yürütmesi özellikle de Başbakan Erdoğan’ı zor durumda bırakmıştır. Humus ve Hama operasyonları öncesinde ise bilindiği üzere Suriye ordusu Türkiye sınırındaki Cis El Şuğur’da geniş kapsamlı operasyonlar yaparak Türkiye’nin hassasiyetlerini ciddi şekilde sorgulanır hale getirmiştir. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Hatay’da Suriye’den gelen sığınmacılarla görüştüğü günlerde Suriye ordusu da Türkiye sınırında askeri operasyonlar bulunarak Türkiye’nin Suriye’deki sorunlara müdahil olmasından duymuş olduğu rahatsızlığı üstü örtülü bir şekilde ortaya koymuş olmaktaydı. Aynı şekilde Başbakan Erdoğan henüz Suriye ordusunun Hama ve Humus sınırlı müdahalelerde bulunduğu Mayıs başında yaptığı bir açıklamada “biz bir daha Hama Humus yaşamak istemiyoruz. Bunu da özellikle söyledik. Bir Hama katliamını Suriye bir daha görmemeli, yaşamamalı, bu konuda çok titiz olmalısınız, hassas olmalısınız. Bunun hatırlatmasını yaptık. Böyle bir şey tekrar yapılacak olursa Suriye bunun altından zor kalkar diye düşünüyorum. Çünkü o zaman ister istemez insanlık tabii ki burada tavrını koyacaktır. Türkiye olarak biz üzerimize düşeni yapmak durumunda kalacağız” (1) ifadelerini kullanmıştı. Erdoğan’ın açıklamasından aylar sonra ilk önce Humus ardından da Ramazan’ın ilk gününde Suriye ordusu Hama’ya girerek yüzlerce göstericinin yaşamını yitirdiği operasyonları yürütmüştür. Her ne kadar Hama olaylarının ardından Cumhurbaşkanından Başbakana ve Başbakan Yardımcılarına kadar Türkiye’den müdahalenin kınandığı ve kabul görülemeyeceği yönünde sert açıklamalar yapılmışsa da sonuçta Suriye ordusu bir iç sorun olarak algıladığı halk ayaklanmasına bildik yöntemlerle müdahale etme politikasını sürdürmektedir. 31 Temmuz’da Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan resmi açıklamada “Türkiye, dost ve kardeş Suriye halkının haklı ve meşru taleplerinin karşılanması için vaat edilen reformların en yakın zamanda hayata geçirilmesini, meseleye diyalog yoluyla ve barışçı yöntemlerle çözüm bulunmasını temenni etmekte ve bu amaçla sabırla beklemekteydi. Ancak, Suriye’de maalesef şiddet olaylarının ve can kayıplarının artarak devam ettiğini görmekteyiz. Humus, Deyr Ez Zor, Daraa'da devam eden ve bu sabah da, olayların başladığı tarihten buyana şiddetten uzak durma ve Yönetim ile diyalog çabasında olma gayreti gösteren Hama sakinlerine karşı başlatılan operasyonlarda çok sayıda ölü ve yaralı olduğunu öğrendik. Bu tür operasyonlar ve şiddet çözüm değil, çözümsüzlük getirmektedir. Suriye yönetimi bu gerçeği artık idrak etmelidir. Mevcut gelişmeler, Suriye yönetiminin meselenin barışçı yollardan çözümü konusundaki niyetini ve samimiyetini sorguya açmaktadır.”(2) Yapılan açıklamada Türkiye’nin sabırla Şam rejiminin reformları gerçekleştirmesini beklendiğini ancak gelişmelerin sorunların barışçıl çözüm konusundaki kuşkuları artırdığı belirtilmiştir.
Bu kapsamda Başbakan Erdoğan’ın 6 Ağustosta Birlik Vakfı’nın İstanbul’da düzenlediği iftar yemeğinde yaptığı açıklamada Türkiye’nin sabrının da tükenmekte olduğu mesajını vermiştir. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Salı günü Şam’da Cumhurbaşkanı Esad’la yapacağı görüşmede Türkiye’nin olaylara seyirci kalmayacağı yönünde sert bir mesaj vereceğini açıklaması ve Suriye meselesi bir iç sorun olarak tanımladıklarını ifade etmesi dikkatleri bir kez daha Türkiye-Suriye ilişkileri üzerine çekmiştir. Başbakan Erdoğan yaptığı açıklamada “Artık burada da sabrın son anlarına geldik. Bunun için de, bu süreç içinde salı günü Dışişleri Bakanımı Suriye’ye gönderiyorum. Kendileriyle gerekli olan görüşmeleri yapacaklar, mesajlarımız kararlı bir şekilde iletilecek. Sonraki süreç verilecek cevap ve uygulamaya göre şekillenecek” ifadesinde bulunmuş ve Beşşar Esad’ın babası tarafından Hama’da yaşanan katliamları bir kez daha gündeme getirmiştir. (3) Başbakan Erdoğan tarafından yapılan açıklamalar kısa sürede uluslararası kamuoyunun dikkatlerini Davutoğlu’nun ziyaretine çekerken Şam rejimi ise Erdoğan tarafından yapılan uyarı niteliğindeki açıklamaya derhal sert bir şekilde karşılık verme yoluna gitmiştir. Suriye Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın Danışmanı Büseyna Şaban “Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu, kararlı bir mesaj iletmek amacıyla Suriye’ye geliyorsa; silahlı terör gruplarının sivil vatandaşlara, askerlere ve polislere yönelik vahşice katletme eylemlerini hala kınamayan Türkiye’nin tutumuyla ilgili Suriye'den daha kararlı bir cevap duyacak” açıklamasında bulunarak Türkiye’nin politikalarından duyulan rahatsızlığı bir kez daha üst düzeyde dile getirmiş ve bir anlamda Davutoğlu’nun ziyareti önemsizleştirmeye çalışmıştır. Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın Danışmanı sözlerinin devamında ise Suriye’nin tarih boyunca her zaman bölgesel ya da uluslararası taraflarca içişlerine yönelik her türlü dış müdahaleyi de şiddetle reddettiğini vurgulayarak(4) Türkiye’nin Suriye krizini bir iç sorun olarak tanımlamasının kabul edilemeyeceğini ortaya koymuş olmaktaydı. Dolayısıyla henüz Davutoğlu’nun Şam’a yapacağı ziyaretten günler önce taraflarca yapılan karşılıklı suçlamalar ve sert eleştirilerin ardından Salı günkü görüşmeden olumlu bir sonuç çıkmasını beklemek oldukça güçtür.
Bununla birlikte Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Esad’la gerçekleştireceği görüşmede daha önce Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalardan hareketle şu mesajları vermesi beklenmektedir. Türkiye, Suriye halkının haklı ve meşru taleplerinin karşılanması için vaat edilen reformların en yakın zamanda hayata geçirilmesini, meseleye diyalog yoluyla ve barışçı yöntemlerle çözüm bulunmasını gerektiğini, Türkiye, reform bağlamında her türlü yapıcı katkıyı sağlamak için bütün imkânlarını seferber etmeye hazır olduğunu iletmesi beklenmektedir. Suriye içinde ordu tarafından yürütülen operasyonların, Suriye'de asayişin sağlanmasına herhangi bir katkısı olmadığı gibi, Şam rejimi tarafından hayata geçirilmeye çalışılan reformlara olan iç ve dış güvenini de sarsılacağı ve mevcut gelişmelerin Suriye yönetiminin meselenin barışçı ve demokratik yöntemlerle çözümü konusundaki niyetini ve samimiyetini sorgulamaya açtığını iletmesi beklenmektedir. Davutoğlu’nun bir kez daha Türkiye’nin Suriye Hükümetine operasyonlara son vermesi, çözüm için siyasi yöntemlere, diyaloga ve barışçı girişimlere yönelmesi çağrısını tekrarlaması beklenmektedir. Ancak Suriye Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın Danışmanı Büseyna Şaban tarafından yapılan açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla Şam yönetimi söz konusu mesajları dinlemek istemediği gibi Türkiye’nin girişimlerini de dostane bir girişim olarak kabul etmemektedir.
Ziyaretin Zamanlaması ve Türkiye’nin Yanılgısı (?)
Türkiye, Suriye krizinin başından itibaren reform kavramına yer vererek Şam rejiminin gelişen halk muhalefetini barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmesi konusunda uyarılarda bulunmuştur. Mart ayında ilk kitlesel gösterilerin başladığı günlerde Türkiye’den Şam’a birçok üst düzeyde ziyaret gerçekleştirilmiş ve sorunun mahiyeti ile çözüm yolları konusunda Şam yönetimi ile istişarelerde bulunulmuştur. Ancak Mayıs ayına gelindiğinde Şam yönetiminin reform yapma isteğinde olmadığı yönünde bir algı oluşmaya başlamıştır. Esasında Suriye rejiminin reform yapması demek iktidarın barışçıl ve demokratik yöntemlerle değişimini kabul etmek anlamına gelmekteydi. Daha açık bir ifade ile Suriye yönetimine siyasi reform gerçekleştirmesi yönünde baskıda bulunmak bir anlamda iktidarı barışçıl yöntemlerle devretmesi konusunda baskı yapmakla aynı anlama gelmektedir. Bundan dolayı da Şam rejimi Türkiye’nin tüm hassasiyetlerine ve açıklamalarına rağmen hem Suriye-Türkiye sınırda hem de gösterilerin yapıldığı Humus ve Hama’ya dahil müdahale etmekten çekinmemiştir. Bu kapsamda Türkiye’den sürekli bir şekilde Suriye’deki olayların bir iç sorun olarak tanınmasına rağmen Şam rejimi kendi sorunlarını bildik yöntemlerle bastırma politikasından taviz vermeyerek Ankara’nın hem Suriye içindeki halk desteğini hem de uluslararası alandaki Suriye üzerinde etkilidir imajını ciddi şekilde yıpratmıştır. Buna rağmen Türkiye’nin Suriye’deki gelişmeler karşısında sert mesajlar vermeye devam etmesi Esad yönetimindeki rahatsızlığı artırmış ve en son Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ziyareti öncesi yapılan karşılıklı açıklamalarla Şam yönetimi Türkiye ile ilişkileri koparmaya hazır olduğu mesajını iletmiştir.
Suriye yönetimi açık bir şekilde Türkiye’nin soruna yaklaşımından rahatsızlık duymaktadır. Türkiye’nin bir yandan ordunun olaylara müdahalesini eleştirmesi, Beşşar Esad’ın kardeşi Mahir Esad’ın görevi bırakması yönünde açıklamalarda bulunması, rejim muhaliflerinin Antalya ve İstanbul’daki toplantılarına ev sahipliği yapmasını, İran’ın Türkiye üzerinden Şam rejimine askeri destek sağlamasını engellemesi ve sınırdaki muhalif grupların Türkiye’ye geçmesine göz yummasından eleştirmektedir. Türkiye’nin girişimlerinin Suriyeli muhalifleri rejimi devirme noktasında cesaretlendirdiğini ve bunun da ötesinde Türkiye’nin askeri gruplara askeri ve lojistik destek sağladığı iddiası gündeme getirilmektedir. Ancak tüm bunlara rağmen Türkiye ABD ve AB ülkeleri tarafından alınan hiçbir yaptırım kararına destek vermeyerek Şam rejimi üzerindeki ekonomik ve diplomatik baskının etkisiz kalmasına üst kapalı bir şekilde izin vermiştir. Diğer yandan Şam yönetimi de Türkiye’nin Suriye toprakları üzerinden Ortadoğu pazarına gönderilen malların transferine izin vermeye devam etmiştir. Dolayısıyla karşılıklı sert açıklamalara rağmen iki ülke arasındaki ekonomik ve lojistik işbirliğinin sürdüğü görülmektedir. Ancak Davutoğlu ziyareti öncesi yapılan açıklamalar söz konusu üstü örtülü işbirliğinin zedelenebileceğinin işaretlerini içermektedir.
Diğer yandan Davutoğlu’nun Şam ziyaretinin zamanlaması da oldukça ilginçtir. Resmi düzeydeki ilişkilerde gerginliğin sürdüğü bir dönemde bir yandan Hama’da yaşanan katliam diğer yandan da Şam rejimi tarafından yapılan serbest ve adil seçimlerin yıl sonuna kadar yapılacağı açıklaması Türkiye’nin uzun bir aradan sonra ilk kez Şam’a Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu gönderme kararı almasına yol açmış olabilir. Dolayısıyla Davutoğlu’nun Şam ziyareti Suriye’nin Siyasi Partiler ve Genel Seçimleri ilgilendiren 100 ve 101 nolu yasama kararlarını onaylaması ardından da serbest ve adil seçimlerin yıl sonuna kadar yapılacağını açıklamasından sonra gerçekleşecek olması dikkat çekicidir. Böylelikle Türkiye’nin bir yandan atılan reformların ciddiyetini ve uygulanabilirliğini birincil elden öğrenme fırsatı olacak diğer yandan da reformların içeriğinin yetersiz olması durumunda Türkiye’nin uluslar arası toplumun ve kamuoyunun beklentileri doğrultusunda baskı unsurlarını artıracağı mesajlarını verebilir. Ancak bir yandan reform sözü verilirken diğer yandan sivillere karşı ordu mensupları ile paramiliter grupların silah kullanması Şam yönetiminin reform amacında olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla Şam rejiminin reform gerçekleştireceğini beklemek için henüz kabul edilebilir bir adım attığına dair her hangi bir işaret ortada gözükmemektedir.
Daha açık bir deyişle Esad yönetiminin sistemin demokratik ve barışçıl bir şekilde değiştirilmesini kabul ettiğine inanmak için ortada elle tutulabilir herhangi bir gelişme bulunmamaktadır. Suriye ordusunun, istihbaratının, yönetim tarafından desteklenen paramiliter grupların ve devletin diğer ekonomik ve idari yapılarının rejimin barışçıl ve demokratik yöntemlerle değişmesine razı olduğunu kabul etmek oldukça güçtür. Dolayısıyla Türkiye’nin Esad rejiminin reform yapabileceğine olan inancının Suriye’de bir karşılığı olmadığı ve politikaların bu kapsamda yeniden gözden geçirmesinin sağlıklı olacağı ileri sürülebilir. Nitekim Hama’da 250 kişinin öldürülmesinden kısa bir süre sonra da Deyr Ez Zor’a düzenlenen askeri operasyonda yaklaşık 50 kişinin öldürülmesi Suriye rejiminin nasıl bir reform gerçekleştirmek istediğinin göstergesi olmuştur.
Kaynaklar
(1) http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=157921
(2) Açıklama No:178, 31 Temmuz 2011, Suriye'de Meydana Gelen Gelişmeler Hk., http://www.mfa.gov.tr/aciklama-no_178_-31-temmuz
-2011_-suriye_de-meydana-gelen-gelismeler-hk_.tr.mfa
(3) http://www.haberturk.com/dunya/haber/
656181-davutoglu-sama-gidiyor
(4) http://www.sana.sy/tur/236/2011/08/07/362676.htm
© Tüm hakları saklıdır.