-Davutoğlu: Arap baharı çerçevesinde sancılar normal ANKARA (A.A) - 04.01.2012 - Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Arap baharı çerçevesinde dönüşümlerin sancılı geçmesinin normal olduğunu söyleyerek, "Yani bu sancılar normal, bir güllük gülistanlık süreçten geçilmiyor. Tabii sancılı olacak, tabii iniş çıkışlar olacak. Önemli olan, nihai kertede halkların sandığa gitmesi, sandıkla beraber halk iradesinin ortaya çıkması" dedi. Bakan Davutoğlu, 2012 yılını AA'ya değerlendirdi. Davutoğlu ile gerçekleştirilen röportajın soru ve yanıtları şöyle: SORU: 2011 dış politika açısından çok hareketli bir yıl oldu. 2012'de hangi gündem maddeleri daha çok ön plana çıkacak Türkiye için? İran'a gideceksiniz birkaç saat içinde. İran ziyaretinizi de değerlendirir misiniz? YANIT: 2011 bağlamında ele alındığında 3 alanda bizi doğrudan ilgilendiren gelişmeler yaşadık. Birincisi küresel ekonomik-politik düzen ve küresel düzenle ilgili çok ciddi gelişmelerin olduğu bir yıl oldu 2011 yılı. Hemen öncesinden başlayarak küresel ekonomik kriz, arkasından ortaya çıkan yeni uluslararası düzen arayışları, bu çerçevede yapılan tartışmalar, Birleşmiş Milletler sistemindeki değişim talepleri... Bütün bunlar ele alındığında, belki Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra 1990'lı yıllarda başlayan, Sovyetler'in çöküşünden sonra 1991'den sonra hız kazanan, 2001'de 11 Eylül sonrasından güvenlik paradigmasıyla öne çıkan, 2011'de bu sefer tüm bu tartışmalar üzerinde küresel düzenin geleceği konusunda hem belirsizlik hem de dinamik bir süreç işliyor. Bunu doğru okumak, Türkiye gibi her açıdan bütün bu küresel gelişmelerden etkilenecek ve bunları etkileyebilecek güçte bir ülke için önemli. İkincisi tabii, Avrupa içindeki gelişmeler. Avrupa'da ekonomik kriz sadece ekonomik alanda kalmadı, siyasal krizlere de dönüştü. Bu konuda da yine 2012 yılı önemli tartışmalara sahne olacak ve Avrupa'nın geleceğinde de Türkiye faktörü, Türkiye'nin Avrupalı bir ülke olarak alacağı tutum etkili olacak. Biz bunu da çok yakından takip ediyoruz. 2012'de de Avrupa içindeki her tartışma, Avrupa borsalarındaki her hareketliliği, Avrupa'daki siyasi her gelişmeyi mercek altında tutacağız ve Avrupa'nın geleceği konusunda Türkiye çok etkin ve belirleyici bir rol üstlenecek. Bunu ifade etmek gerekiyor. Üçüncüsü, çevre bölgelerde, başta Ortadoğu olmak üzere, Kafkasya ve Orta Asya'da ortaya çıkan gelişmelere yönelik olarak Türkiye'nin tavrı... Bu Arap Baharı diye adlandırıldı ama ben sadece Araplara hasledilmesini de doğru bulmuyorum bu gelişmelerin. 2011'de yaşanan gelişmeler, 2000'li yıllara girerken Balkanlar'da 1990'ların sonunda yaşanan gelişmelere benzer. Domino etkisiyle birçok alana sirayet etmesi muhtemel bir demokrasi ve özgürlük hareketi var. Bunu bölgesel bir bahar olarak görmek lazım. Bölge, çevre bölgeleri bütünüyle etkileyebilecek bir gelişme sayılır. Türkiye 2011'de bu konuda çok ön alıcı bir tutum sergiledi. Tunus'ta tutumunu hemen daha ilk günden ortaya koydu halkın talepleri doğrultusunda. Tabii Tunus'ta bir yıl içinde çok güzel gelişmeler yaşandı, seçimler yapıldı, yeni bir hükümet oluştu ve önümüzdeki hafta Salı günü Tunus Dışişleri Bakanı ilk ziyaretini Türkiye'ye yapacak. Sembolik olarak bu önemlidir. Geçen sene Aralık ayında başlayan Tunus'taki Yasemin Devrimi'nin çiçek açması veya ürün vermesi dönemi eğer bir demokrasinin hayata geçirilmesiyse, bu demokrasi tecrübesinde hükümet kurulur kurulmaz zaten Başbakan ve Dışişleri Bakanı bizim Büyükelçimize teşekkür ziyaretinde bulunmuştur. Bu çok nadir olan bir şeydir. Yani hükümet kurulur kurulmaz teşekkür ziyaretinde bulunulması... Yine benzer şekilde Mısır'da dün üçüncü tur seçimler yapıldı. Mısır'da da Türkiye, sayın Başbakanımızın dün Meclis'te yaptığı konuşmayla, Tahrir Meydanı'nda doğrudan mesaj veren bir ülke olarak, demokrasi ve halkın taleplerini öne çıkardı. Mısır'da da, evet, sancılı bir dönem yaşanıyor ama hiçbir zaman, biz de yaşadık, askeri yönetimler sonrasında nasıl sancılı geçiş dönemleri yaşadığımızı hepimiz biliyoruz, yani Türkiye'de 1960 ihtilali sonrası buraya geliş kolay olmadı. Tekrar demokrasiye geçiş 1980 ihtilali, 12 Eylül'den sonra da kolay olmadı. Türkiye, bu konuda ilkeli bir tutum takınmaya devam edecek. Mısır'daki süreci de yakından takip ediyoruz. Libya'da maalesef çok daha kanlı oldu, çok ciddi gerilimler yaşandı ama hatırlayacaksınız Libya'da da Mustafa Abdülcelil ilk ziyaretlerinden birini Türkiye'ye yaptığı gibi, sayın Başbakanımız oraya ilk giden devlet adamı hüviyetini taşıdı Trablus düştükten sonra giden lider olarak. Şimdi Fas'ta de yeni bir hükümet kuruldu. Adalet ve Kalkınma Partisi orada yeni hükümeti kurdu. Yeni Dışişleri Bakanı ile bugün görüşeceğim. Onun da ilk ziyaretini Türkiye'ye yapması muhtemeldir. Dolayısıyla 2011'de böyle bir süreçte Türkiye, bu halkların yanında yer alan, özgürlük ve demokrasi taleplerini tereddütsüz destekleyen bir ülke olarak bugün Kuzey Afrika'da, Mısır'dan Fas'a kadar olan alanda, önemli bir öncülük üstlendi. Bunu da sürdüreceğiz. 2012 yılında tabii sancılı olacak. Özellikle Suriye bağlamında, maalesef bütün taleplerimiz, bütün tavsiyelerimiz gözardı edildi. Beşşar Esad yönetimi halkıyla savaşı tercih etti. Biz Suriye halkının da, Mısır halkı gibi, Tunus halkı gibi, Fas ve Libya halkları gibi kendi yöneticilerini seçme hakkına sahip olduğunu düşünüyoruz. SORU: 2012'nin çerçevesini çizerken ABD'de başkanlık seçimleri, AB ile yaşayacağımız sıkıntılar, Rum Kesimi'nin dönem başkanı olması gibi çok karmaşık bir gündem var. Buradan bakınca nasıl görüyorsunuz? YANIT: 2012'de bu süreç işleyecek. AB'nin geleceği 2012'de ne yöne doğru seyredecek? İngiltere, Almanya, Fransa'nın önemli aktörler olarak zihnindeki Avrupa farklılaşmaya başladı. 2012 yılında ABD'deki seçim gündemi belirleyecek. Ama bütün bu yönetim şeylerinin dışında bir de tabandan gelen değişim dalgaları var. Onu doğru okumak lazım. Aslında sayın Obama da Amerikan toplumunun tabanından gelen bir değişim dalgasıyla iktidara geldi. Onun için ABD'nin önümüzdeki dönem yapacağı tercihler "değişim" sloganıyla işbaşına gelen sayın Obama'nın, bu değişimi hem Amerika'da hem Amerika dışında nasıl gerçekleştireceği veya nasıl bu değişime katkıda bulunacağı, hangi yönde katkılarda bulunacağı açısından da önem taşıyor. Sadece İsrail'in güvenlik kaygılarını öne alan bir Ortadoğu politikasının ABD'yi ne kadar büyük bir açmaza soktuğu aşikar. ABD 2011 yılında Arap Baharı konusunda aslında Mısır'da, Tunus'ta halkın tercihlerinin önünü açıcı bir politika benimsedi ve bunu ilan etti. Bunun istisnasız bütün bölgede genel bir politika halini alması lazım ve bunu da kritik noktası Filistin. Filistin konusunda ABD'nin alacağı tutum, Ortadoğu'daki saygınlığını da belirleyecek. Sayın Obama'nın 2010 yılında BM Genel Kurulu'nda yaptığı ve Filistin halkının kendi kaderini tayin etme ve devlet kurma hakkını teyit eden konuşmasından sonra 2011 yılında Filistin'in devlet olarak tanınma talebine karşı takındığı tutum açıkçası hayal kırıklığına yol açtı bölgede. Burada ABD açısından kritik soru önümüzdeki dönemde Filistin devletinin tanınması meselesi bağlamında Filistin'in geleceği konusunda alacağı tutumdur ve İsrail'e bu uzlaşmaz politikalarına ne kadar "dur" diyebilecek, budur. Bütün bunlar tabii 2012 yılını kritik bir yıl yapıyor. Hem AB açısından, hem ABD, hem bölgemiz açısından. Türkiye de öyle bir kritik konumda ki, bütün bu aktörlerle organik ilişkileri olan bir ülke. AB ile müzakere süreci yürütüyoruz, ABD ile NATO'da beraberiz, bölge ülkeleri ile yoğun ve derin ilişkilerimiz var. İşte bugün İran'a gideceğiz ve bütün bu konuları ele alacağız. Bütün bu çevre bölgeler ve küresel aktörlerle yakın temasımız çerçevesinde 2012 yılı belirleyici bir rol oynayacak.