Magazin

Davet istedi

Richard Gere, ailesiyle beraber Türkiye’ye gelmek istiyor

17 Ekim 2008 03:00

"Sevgi Fırtınası" (Nights in Rodanthe) adlı yeni filmi Türkiye'de bugün vizyona giren Richard Gere, ailesiyle beraber Türkiye’ye gelmek istiyor.Usta oyuncu, bunun için takviminde çoktan bir ayarlama bile yaptığını açıkladı.

İşte Richard Gere'nin Hürriyet gazetesinde yer alan röportajı...

Türk yemeklerini tattırın

Biz ailece çok yoğunuz. Hatta karımla zaman zaman küçük notlarla iletişim kurabiliyorum. Diğer yandan, boş zamanlarımda şarkı söylerim, trampet ve piyano çalarım. Ve elbette yemek... Bütün mutfakları severim. Türk mutfağının çeşitlerini de artık bana İstanbul’da tattırırsınız. Unutmayın, Türkiye’ye gelmek istiyorum. Ocak ayında boşum ve harika olur.

Eşim Diane'i kıskanıyor

"Sevgi Fırtınası" Diane Lane ile oynadığımız üçüncü film... Uyum içersindeyiz. İkimiz de sette birbirimizin hareketlerini, mimiklerini ezberledik. Bunun için Diane ile rolleri paylaşmak çok kolay. Eşimin (Carey Lowell) Diane Lane’i zaman zaman kıskandığı doğru. Bir kere “Unfaithful”u izlerken bana dönüp “Beni böylesine şehvetle!” dedi.

Amerika'daki başkanlık seçiminde Obama'yı desteklediğini belirten Richard Gere, "Obama, Arap dünyası ile uyum sağlayacak. Terörün yataklarını kurutacak girişimler yapacak. Zordaki ekonomiyi düzeltecek ve savaşı barışa döndürecek" diyor.

"Sevgi Fırtınası"ndan başlayalım. Bu filmde oynamamak için hayli direttiniz, ama sonra tutkunuz oldu.

- Yıllar önce elime geçti senaryo. Çok sıradan geldi ve beni çekmedi. Sonra bir gün büroma George C. Wolfe geldi. Kendisi iyi bir tiyatro yönetmeni. Onunla projeyi tekrar ele aldık. Radikal değişiklikler yaptık ve birden çok benimsedim.

Film olgunlar için bir aşk hikáyesi mi, yoksa romantik bir melodram mı?

- Verilen mesaj şu: "Aşkın yaşı ve zamanı, hatta belirgin ortamı yoktur." Film, kriz yaşayan iki kişinin savunma gücünü teslim edip, kısa ama kasırgalı bir ilişkiye odaklanmalarını anlatıyor.

Filmde, Paul Flanner adında ünlü bir cerrahı oynuyorsunuz. Hiç doktor olmak istediniz mi?

- Cerrahlık ölümle kalım arasında cambazlık yapmaya benzer. Paul milyonda bir yaşanabilecek bir olayla karşılaşıyor. Hastası elinde ölüyor ve bunalıma giriyor. Doktor olmak hiç aklıma gelmedi. Bana göre değil.

Peki kendinizi, karısını ’doktorun hatası’ yüzünden yitiren acılı Robert Torrelson’un yerine hiç koydunuz mu?

- Bir sahne var, Paul perişan durumdaki Robert’tan onlarca kez özür diliyor. O sahne filmin ana teması. Hata, acı, çaresizlik, utanç... Hepsi, Paul’ün yüzündeki ifadeden okunabiliyor.

Irak sorununu Obama çözecek

Röportaj öncesi ayrıntılı biyografiniz için Google’a girdim, önce "humanitarian" (insancıl) sonra "sinema oyuncusu" yazılmış.

- Profesyonel olarak aktörüm. Ama diğer yandan da hayır işlerine kendimi adadım, insan haklarına. Özellikle Tibet’e... 6 buçuk milyon insan zor durumda. Acı çekiyorlar, özgürlüklerini istiyorlar, yaşama hakkı arıyorlar. Dünya öylece bakıp sadece "Vah, vah" diyor! Birilerinin Çin’e "dur" demesi gerekiyor. Zaman yitirmeden siyasi bir çözüm şart.

Tibet sizin bireysel davanız oldu.

- Evet bir vakıf var. Sesimizi duyurmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Pekin Olimpiyatları sırasında dünyanın dikkatini Tibet dramına çekmek istedim. O sırada bir İtalyan otomotiv firmasından reklam filmi önerisi geldi. Önce şaka zannettim, bir tuzak olabilirdi. Senaryoyu okuyunca kabul ettim. Ses getirdi, yüklü geliri de "The Gere Foundation" (Gere Vakfı’na) bağışlandı. Zamanlama gerçekten harikaydı.

Dalai Lama desem...

- İnanılmaz bir varlık! Neredeyse 1 buçuk milyar insana karşı tek başına direnmeye çalışıyor. Üstelik siyasi ve ruhani destek alamadan.

Ve başkanlık seçimleri ya da Obama?

- Obama seçilirse bambaşka bir gezegende yaşayacağız. O çok güçlü. Başta Arap dünyasıyla uyum sağlayacak. Terör yataklarını kurutacak girişimler yapacak. Ekonomiyi düzeltecek, radikal kararlar alacak. Savaşı barışa döndürecek, Irak sorununu çözecek. Bir ay sonra Obama ile Joan Baez’in unutulmaz "We Shall Overcome" şarkısını söyleyeceğiz.

Türk mutfağını bana İstanbul'da tattırın 

Yakışıklısınız, en etkili sermayeniz saçlarınız. Bakımını nasıl yapıyorsunuz?

- Çok kolay. Yıkıyorum, kurutuyorum ve tarakla şekil veriyorum. Kullandığım bir şampuan da yok. Biraz da genetik.

Sarhoşluğunuz hoş oluyormuş...

- Çok konuşurum, vaaz veririm, dünyayı kurtarırım ama etrafıma zararım dokunmaz. Komik oluyormuşum. Bazen dostlar "Haydi sarhoş ol da bizi eğlendir" diye mail atarlar.

Tutkularınız neler?

- Ailece yoğunuz. Karımla bazen küçük notlarla iletişim kurabiliyorum. Boş zamanlarımda şarkı söyler, trompet ve piyano çalarım. "Cotton Club" filminde trompeti ben çaldım. Ve elbette yemek... Bütün mutfakları severim. Türk mutfağını artık bana İstanbul’da tattırırsınız.

Ününüzü John Travolta’ya borçlu olduğunuz söyleniyor. Üç filmde; "Amerikan Jigolo", "Subay ve Centilmen" ve "Chicago"da oynamayı reddetmiş, yerine hep siz seçilmişsiniz.

- Hayret! Ben "Subay ve Centilmen"i biliyordum, öbürlerinden haberim yoktu. O zaman teşekkürler Johnny. Birlikte aşk hikáyesi olmayan bir film çevirmeye ne dersin?


Bugün kiminle tekrar kamera önüne geçmek istersiniz?

- Diane Lane dışındaysa Julia Roberts kesinlikle. Onunla da yoğun artistik ve insani uyumumuz var.

Ya beğendiğiniz yönetmenler?

- O kadar çok ki, hangisini sayayım! Gary Marshall, Akira Kurosawa, Jon Avnet sonra Roberto Benigni, "Sevgi Fırtınası"nın yönetmeni George C. Wolfe...

Son sözünüz?

- Unutmayın Türkiye’ye gelmek istiyorum. Ocak ayında boşum ve harika olur...