Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Bu kadar ayrıntılı bir şekilde planlanıp, bir büyük organizasyon aracılığıyla uygulanan bir darbenin sahiciliği karşısında, kamuoyu ve bazı siyaset çevrelerinde yapılan -darbenin kurgu mu yoksa kontrollü mü olduğu yolundaki- tartışmalar boşlukta kalıyor" dedi.
Sedat Ergin'in "Darbenin gerçekliği ile ‘sanallığı’ arasındaki uçurum" başlığıyla yayımlanan (2 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Bu köşede bundan önceki dokuz yazıyı Kara Havacılık Komutanlığı iddianamesini esas alarak 15 Temmuz gecesi bu komutanlıkta icra edilen darbe faaliyeti ve ayrıca bu faaliyeti yürüten Gülen cemaatinin örgütsel yapısını konu alan analizlere ayırdım.
Bugün nihai bir değerlendirmeyle şimdilik bu dosyayı kapatmak istiyorum. Bunu yaparken önce 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Ankara Güvercinlik’teki bu komutanlıktan havalanan taarruz helikopterlerinde görevli pilotların kendi aralarında ve onları yönlendiren kule ile yaptıkları bazı konuşmalardan bir-iki alıntıya yer vermek istiyorum.
*
- Jandarmanın etrafını saran polis araçlarını vurun...
- Beytepe jandarmanın etrafını saran polis araçları, Sikorsky’ler ininceye kadar emniyete alınacak, gerekirse vurulacak...
- gerekirse değil, direk vursunlar direk, yoksa sıkıntı olacak..
- direk vuruyoruz anlaşıldı...
*
- vurun vurun direneni..
- komutanım burada 4 tane araç var ne yapalım...
- vurun abicim vurun, özel kuvvetlere gelen 4 tane polis aracıysa vurun...
- Konya yoluna bak mavi lambalı polis aracı görürsen vur abicim...
- anlaşıldı komutanım...
*
-Konya yolu, Konya yolundan Özel Kuvvetler’e doğru bir polis aracı gidiyor. Kobra kobra aracı gidiyor, durdurulsun, durdurulsun...
- vurulsun...
- vurulsun, vurulsun...
- Ne kadar kobra araç varsa vurun...
*
- Şu an MİT ateş altına alındı...
- MİT’in üzerinde bekliyoruz, müsait...
*
İddianamede yer alan telsiz konuşmalarından bunlar gibi daha pek çok çok alıntı aktarabilmek mümkün. MİT yerleşkesinden jandarmaya, emniyet binalarından başka kamu tesislerine ve bu arada yolda giden polis araçlarına dönük “vurun” emirlerinin ne kadar soğukkanlılıkla verildiğini, Cobra pilotlarının ve arkalarında oturan “silahçılar”ın bu emirleri yine nasıl aynı soğukkanlılıkla yerine getirdiklerini okurken dehşete düşüyorsunuz.
Verilen talimatları en ufak bir tereddüt göstermeden, sorgulamadan icra eden mekanik ölüm makineleri var karşınızda. Hedefleri bir bilgisayar oyunu oynar gibi vuruyorlar. İnsanları, kendi vatandaşlarını vuruyorlar.
*
Çoğu daha askeri liseye hazırlandıkları ortaokul günlerinden subaylık kariyerlerinde geldikleri rütbelere kadar her aşamada onları kontrol eden ‘abileri’sözünden çıkmadan, mutlak bir biat anlayışı içinde onların verdiği her talimatı sorgulamadan yerine getiren cemaat mensubu askerlerden söz ediyoruz.
Ve Fetullah Gülen’e atfettikleri kutsiyet üzerinden yaptıkları her şeyin dinen de doğru olduğu yolundaki mutlak bir inanmışlıkla hareket ediyorlar. Burada dini ritüellerle bir darbe faaliyetinin iç içe geçtiği rahatsız edici görüntülerle de karşılaşabiliyorsunuz. Örneğin, 15 Temmuz girişimine katılan bu komutanlıktaki darbeci subayların önde gelenleri, kalkışmadan iki gün önce 13 Temmuz akşamı bir cemaat abisinin evinde son talimatları almak üzere buluştuklarında, önce topluca akşam namazını kılıp ardından darbe hazırlığını konuşmaya geçiyorlar.
Keza, helikopter pilotu olarak darbeye aktif bir şekilde katılıp sonradan itirafçı olan bir subayın üzerinden çıkan ve “abiler”tarafından okuması için kendisine verildiğini söylediği 2x4 santim ebatlarındaki küçük bir kâğıt parçasından Ebû Ümame, Râfî bin Mâlik , Avn bin Halis gibi sahabelerin isimleri çıkıyor.
*
İddianamenin somut, elle tutulur bir şekilde işaret ettiği en yalın gerçek, Gülen cemaatinin bu darbe faaliyetini çok önceden son derece detaylı bir şekilde hazırlayıp, mutlak gizlilik esası üzerinden kendi mensupları aracılığıyla 15 Temmuz’da icra etmeye girişmiş olmasıdır. Seçilmiş hükümeti devirmeyi hedefleyen bu darbe planı cemaatin ‘abiler’ organizasyonu ile asker kanadının iç içe geçmişliği içinde uygulamaya konmuştur.
Bu kadar ayrıntılı bir şekilde planlanıp, bir büyük organizasyon aracılığıyla uygulanan bir darbenin sahiciliği karşısında, kamuoyu ve bazı siyaset çevrelerinde yapılan -darbenin kurgu mu yoksa kontrollü mü olduğu yolundaki- tartışmalar boşlukta kalıyor.
Darbenin gerçekliği ile ona atfedilen sanal gerçeklik arasında gerçekten de büyük bir uçurum var. Ancak bu saptama, kuşkusuz, darbe gecesi sorumluluk konumunda olan komutan ve istihbarat sorumlularının hareket tarzlarının sorgulanması, tartışılması gereğini ortadan kaldırmıyor.