Gündem

Danıştay'ın 'İstanbul Sözleşmesi' kararı Kadıköy'de protesto edildi: Bu siyasi iktidarın gidişi elimizden olacak; onlar kararlıysa her gün ölüm tehdidiyle burun buruna olan bizler daha kararlıyız

"Ceza Kanunu'nda kısmi bir düzenleme yapmak bizim hayatta kalmamızı sağlamıyor"

19 Temmuz 2022 23:11

İstanbul'da kadınlar, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin iptali için açılan davanın Danıştay tarafından reddedilmesini Kadıköy İskelesi’nde protesto etti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, “Siyasi iktidar, seçim öncesinde oy kaygısıyla çeşitli esnemeler yapıyor; kendi verdiği kararlar doğrultusunda yürüyemiyor. Söz konusu kadınların ve LGBTİ+ bireylerin özgürlüğü olduğu zaman kararlarından hiç taviz vermediklerini görelim. Bu bize daha büyük sorumluluk yüklüyor. Demek ki bu siyasi iktidarın gidişi ancak ellerimizden olacak” dedi.

Danıştay 10. Daire, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı imzasıyla çekilmesi kararının iptali istemiyle açılan davayı bugün reddetti. Kararın ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çağrısıyla İstanbul’da Kadıköy İskelesi önünde eylem yapıldı.

“Hukuksuz kararı tanımıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” yazılı pankart açan kadınlar, “Danıştay, kararını al başına çal”, “Yaşasın kadınlar, yaşasın örgütlü mücadelemiz”, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır”, “Asla yalnız yürümeyeceksin” ve “Anayasa’yı, yasayı, sözleşmeyi uygula” sloganları attı.

"Biz sadece burada değiliz. İzmir’de, Eskişehir’de eylemdeyiz. Her gün ülkenin dört bir yanındaki adliyelerde kadın cinayeti davalarındayız, kadına yönelik şiddet davalarındayız” diyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, şu konuşmayı yaptı: 

"Siyasi bir kararla karşı karşıyayız"

"LGBTİ+ bireylerin uğradığı şiddet davalarındayız, cinayet davalarındayız. Meydanlardayız her gün. Bu siyasi iktidarın, devletin sorumluluklarını yerine getirmediği her gün, kadın düşmanlığı yaptığı her gün LGBTİ+’lara nefret saçtıkları her gün bu meydanlardayız, buluşuyoruz; buluşmak zorundayız. Bugün bunu bir kez daha anladık. Direnmeye, mücadele etmeye devam etmek zorundayız.

Kararın böyle çıkması olasıydı. Böyle olmamasını isterdik elbette ki. İsterdik ki; Danıştay, hukuka uygun bir şekilde Anayasa’ya sahip çıksın ve bir bütün olarak Cumhurbaşkanı'nın, Anayasa’nın üstünde hareket edemeyeceğini söylesin. Tek kişiye, tek adama, tek Cumhurbaşkanı'na istediği her şeyi yapamayacağını söylesin. Böyle olmadı çünkü siyasi bir kararla karşı karşıyayız. 

"Bunlar, başkanlık sisteminin getirdiği sonuçlardır"

Danıştay 10’uncu Daire, oy çokluğuyla siyasi bir karar verdi. O Danıştay’ın kocaman o konferans salonunu dolduran kadınlar, LGBTİ+ bireyler; siyasi partilerden, kadın örgütlerinden, demokratik kitle örgütlerinden, barolardan gelen yüzlerce kişi Anayasa’nın ne olduğunu anlattı. Kimileri şiddete bizzat uğramış olan arkadaşlarımızdı, kimileri avukatlık yapan hukukçu arkadaşlarımızdı, kimileri üniversitelerde bize ders veren hocalarımızdı. Teker teker, sanki okumayı anlama dersindeymişiz gibi tane tane anlatıldı. Anayasa, yasalar neyi söylüyor; Cumhurbaşkanı kararı ne anlama geliyor diye. Bunu görmek istemediler. Tıpkı cumhurbaşkanının bir gece yarısı toplumun büyük bir kesimini karşısına alarak; toplumun marjinalinde kalmış olan gerici bir grubu dikkate alıp İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı geri çektiği gibi, Danıştay da bu kararın altına kendisi de imzasını atmış oldu.

Burada kritik olan bir şeyi bilmemiz gerekiyor, o da şudur; hukuk tamamen öldü diyemeyiz. Biz hala güçlüyüz. Eğer Danıştay 10’uncu Dairesi’ndeki bütün hakimler bu kararın altına imza atmış olsaydı; savcılar 'Evet bu karar uygundur' demiş olsaydı; o zaman 'Artık bittik' diye karamsarlığa kapılabilirdik ama karamsar olmamıza hiç gerek yok. Tek bir kişinin her şeye karar vermeye çalıştığı bir düzende ve rejimde başkanlık sisteminin neler getirdiğinin sonuçlarıdır bunlar. Hukuk yoluyla engellenebilirdi. Onun da siyaseten önüne geçtiler.

"Kapalı kapılar ardındaki hamlelerini bilmiyoruz"

Kapalı kapılar ardında ne tür hamleler yaptıklarını bilemiyoruz artık. Ne tür anlaşmalar yaptıklarını bilemiyoruz ama bildiğimiz şey, bunun siyasi bir karar olduğudur ve toplumun onlarca kadın cinayeti yaşanırken, her gün mahkemelerden haksız tahrik indirimleri uygulanırken; Pınar Gültekin’in katiline haksız tahrik indirimi verildiğinde ekranlara çıkıp ‘Bu karar olmadı’ demekle olmaz. Yapılması gereken; uluslararası bir sözleşme olan, evrensel birikimin sonucu olan İstanbul Sözleşmesi’nin bütün olarak hayata geçirilmesiydi ve Danıştay nezdinde de bu kararın iptal edilmesiydi. 

Ama o kadar güçsüz değiliz; oy çokluğuyla verilmiş bir karar bu. Danıştay 10’uncu Dairesi’ndeki üç hakim ‘Bu karar uygundur’ dedi. İki hakim ‘Bu karar Anayasa’ya uygun değildir’ dedi. Sadece iki hakim değil; iki farklı savcı da bu kararın Anayasa’ya uygun olmadığını ve kararın iptal edilmesi gerektiğini söyledi. Bir de tetkik hakimi. Düşünün, eğer hepsi hep bir ağızdan 'Evet, bu karar uygundur’ demiş olsalardı o zaman başka şeyler de düşünmeye başlardık ama öyle değil. O yüzden biz, bu kararın nasıl tartışmalı olduğunu ve hukuka uygun olmadığını, sadece bu yönüyle bile söyleyebiliriz.

"Siyasi iktidarın gidişi elimizden olacak"

Umutsuzluğa yer yok. Biz kendi direncimizle, toplumsallaşan mücadelemizle, her gün verdiğimiz yaşam mücadelemizle, eşit, özgür yaşam mücadelemizle bu gerçekliği biliyoruz; bütün toplum biliyor. Meselenin bir de şöyle bir yönü var; seçimler yaklaşıyor. Seçimler yaklaşırken siyasi iktidarın, bazı konularda nasıl esnemeye gittiğini görüyoruz. KYK kredilerindeki faizi kaldırdılar. Önce kaldırmamışlardı. 'Çalışma alanında bazı meselelerle ilgili çeşitli düzenlemeler yapabiliriz' diyorlar. Çünkü sistemin sıkışıklığı ve yaşananlar ortada. Ekonomik krizin ortasındayız. Asgari ücrete temmuz ayında bir zam yaptılar tatmin etmese de. 

Seçim öncesinde oy kaygısıyla çeşitli esnemeler yapıyor siyasi iktidar, kendi karar verdiği doğrultuda dosdoğru yürüyemiyor. Söz konusu kadınların ve LGBTİ+ bireylerin özgürlüğü olduğu zaman kararlarından hiç taviz vermediklerini görelim. Bu bize daha büyük sorumluluk yüklüyor. Demek ki bu siyasi iktidarın gidişi ancak ellerimizden olacak.

"Ceza Kanunu'nda kısmi bir düzenleme yapmak bizim hayatta kalmamızı sağlamıyor"

Kadınların yaşam hakkı pahasına, LGBTİ+'ların her gün ayrımcılığa uğraması pahasına kendileri yine başka olumlu adımlar da atmaya çalıştılar kadınlarla ilgili. Hatırlayın; 'Ceza Kanunu’nda düzenleme yapıyoruz' dediler. 'İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı kaldırmak, bizim uygulamamızda bir eksikliğe yol açmadı' dediler. Ceza kanununda değişiklik yaptılar; iyi hal indirimlerini sözde kaldırdıklarını söylediler. Fiiliyatta öyle olmadığını, hukuken öyle olmadığını biliyoruz ama görece manipülatif bir şekilde olumlu adımlar attıklarını söylediler. Fakat parçasal, manipülatif bu adımları da kâr etmedi. Yaşadığımız çok derin bir eşitsizlik. Sadece Ceza Kanunu'nun bir yerindeki kısmi bir düzenleme yapıyor olmak bizim hayatta kalmamızı sağlamıyor.

Pınar Gültekin’in katiline 'haksız tahrik indirimi' uygulamasının önüne geçemedi. Her gün kadınların vahşice öldürülmesini engellemiyor. Ne engellendi? Ancak İstanbul Sözleşmesi’nin bütün olarak uygulanması engeller kadın cinayetlerini. O zaman biraz azaltabiliriz, biraz önüne geçebiliriz. Çünkü bütünlüklü olarak önleme, koruma, kavuşturma, politika geliştirme diyerek bahseder ve devlete sorumluluk yükler.

"Hukuken itiraz yolumuz açık"

Siyasi iktidar ve Cumhurbaşkanı tek başına şunu demiş oldu; ‘Ben, bu ülkede istediğim kararı alırım. Kimse de benim kararlarımı sorgulayamaz’. Danıştay da bunu tescillemiş oldu. Hukuken itiraz yolumuz açık ama siyasi iktidarın, toplumun en önemli sorunlarından biri olan kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve çözmesi gereken bir başka sorun olan LGBTİ+ bireylerin yarın eşit yurttaşlık haklarına kavuşmalarını sağlayacak olan bütün süreçlerin önüne engeller koymaya devam ediyorlar.

Dolayısıyla bunu da çözmek için idamı bile gündeme getirdiler. 'Ancak idam dersek herhalde bu çözülür' dediler. Burada da karamsar olmamıza gerek yok. Eskisi kadar bu toplumda kimse idam çığırtkanlığı yapmıyor. Eskisi kadar toplumda idamın bir karşılığı yok. Biz zaten bunun çözüm olmadığını ifade ediyoruz, bunun nasıl bir çağ dışı bir uygulama olduğunu söylüyoruz ama toplumun büyük bir kesimi de artık buna taraftar değil.

"Bu siyasi iktidarı göndermeden bizlere özgürlük yok"

Bütün bu kazanımlar bizim her gün yürüttüğümüz politik mücadelemizin, örgütlü mücadelemizin sonucudur. Dolayısıyla siyasi iktidar, kadınları boyunduruk altında tutmaya devam etmek istiyor olabilir. LGBTİ+'ları, eşit yurttaşlar olarak görmek istemiyor olabilir. Bu bizim kazanımlarımızı ortadan kaldırmaz. Bu; bizim varlığımızı, yaşam mücadelemizi ortadan asla kaldıramaz. Onlar kararlıysa; biz her gün ölüm tehdidiyle burun buruna olarak daha da kararlıyız.

Bize düşen daha örgütlü bir şekilde bu mücadeleyi yükseltmek olacak bundan sonra. Bütün meydanlarda, mahkemelerde, salonlarda, adliyelerde, sokaklarda, her yerde bizleri görmeye devam edecekler. Örgütlü politik bir güç olarak bizi görmeye devam edecekler. İstanbul Sözleşmesi’nden imza geri çekilmiş olsa da İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatmaya devam edeceğiz. Bütün içeriğini topluma anlatmaya, bu doğrultuda kararlar çıkmasını sağlamaya devam edeceğiz ama yeni bir yasa önermeyeceğiz. İlk sıralarda görevlerimizden biri de bu iktidarı göndermek olacak. Bu siyasi iktidarı göndermeden kadınlara, LGBTİ+ bireylere, işçilere, emekçilere, halklara, özgürlük ve eşitlik yok.

"İstanbul Sözleşmesi’nin her bir maddesi artık her birimiziz"

Danıştay’ın oy çokluğuyla vermiş olduğu bu karar hukuksuzdur, tanımıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin her bir maddesi artık her birimiziz. Elbette hukuken elimizden geleni sonuna kadar yapacağız ama fiilen de, toplumsal mücadelemizde de örgütlü bir şekilde bu mücadelemizi yükselteceğiz. Daha fazla örgütlenme, daha fazla direnme zamanı, daha fazla kadın cinayetlerini durdurmak için, kadına yönelik şiddeti sonlandırmak için LGBTİ+'ların mücadelesini yükseltmek ve bu siyasi iktidarı göndermek için örgütlü bir şekilde mücadele edeceğiz. Elimize kuvvet, aklımıza ufuk olsun.”

"İstediğimiz eşit hayatı kuracağız"

 Danıştay'ın kararını tanımadıklarını dile getiren Sosyalist Kadın Hareketi’nden Tuğgen Gümüşay ise “Biz sokakta gördüğümüz, sokakta yan yana olduğumuz bütün kadınlara, güveniyoruz ve biliyoruz. Biz bu direnenler olarak istediğimiz özgür, eşit hayatı kuracağız. İstanbul Sözleşmesi’ni ancak bu yolda, bu yolla sokaklarda, meydanlarda yan yana gelerek, öfkemizi her gün daha da büyüterek yaratabileceğiz ve kazanabileceğiz. O yüzden bir kez daha herkesi sokakları, meydanları, boş bırakmamaya, eylemlerle, sesimizi her sokakta yankılamaya devam etmeye davet ediyoruz” dedi. (ANKA)