T24 - Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun, geçici personel çalıştırılmasına olanak sağlayan “4/C” maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvuruda, “Haksız, keyfi işten çıkarmaya karşı hukuki korumayı ifade eden iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkını düzenlemeyen bir yasanın, çalışma hakkını koruduğundan söz etmeye olanak bulunmamaktadır” denildi.
TÜİK'te “4/C” statüsünde çalışan bir vatandaşın emeklilik süresi dolunca iş akdi sona erdirildi. Emekli olan vatandaş, kıdem tazminatının kendisine ödenmesi istemiyle TÜİK'e başvurdu ancak başvurusu reddedildi. Bunun üzerine “4/C” statüsünde çalışan vatandaş “başvurunun reddi, hizmet sözleşmesinde yer alan 'Emekli olan 4/C statüsündeki personele kıdem tazminat ödenmez' hükmü ile bunun dayanağı 14 Aralık 2007 tarihli Bakanlar Kurulu kararının ilgili maddesinin yürütmesinin durdurulması” istemiyle Danıştayda dava açmış, Danıştay 2. Dairesi ise yürütmenin durdurulması istemini reddetmişti.
Vatandaşın karara itiraz etmesi üzerine dosya, Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna geldi. Kurul, itirazı reddetti ancak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun geçici personel çalıştırılmasına ilişkin “4/C” maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna hükmederek, maddenin iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurma kararı almıştı.
Kurul'un, oy çokluğuyla aldığı başvuru kararında, kişinin yaşama hakkı, maddi ve manevi varlığını koruma hakkının, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez, vazgeçilmez temel haklardan olduğu, bu haklara karşı olan her türlü engelin ortadan kaldırılmasının da devlete ödev olarak verildiği vurgulandı.
Sosyal güvenliğin, sosyal hukuk devletinin dayanaklarından biri olduğu kaydedilen kararda, sosyal güvenlik hukuku alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal devlet kavramı anlayışına uygun olmasının zorunluluğuna işaret edildi.
Kararda, Sosyal Hukuk Devletinin, niteliğinin gereği olarak, sosyal güvenlik kavramını yaşama geçirerek somutlaştıracağı belirtildi.
Tehlikeyle karşılaşan ve yoksulluğa düşen bireye asgari bir güvence sağlamanın, sosyal güvenliğin varoluş nedeni olduğu vurgulanan kararda, sosyal güvenliğin, bir mesleki, fizyolojik ya da sosyoekonomik riskten ötürü geliri sürekli ya da geçici olarak kesilen kimselerin geçinme ve yaşamı devam ettirme gereksinimlerini karşılamayı amaçlayan bir sistem olduğu kaydedildi.
Kararda, “Sosyal güvenlik, her şeyden önce, herhangi bir nedenle kısmen ya da tamamen çalışamayanlara ve bu nedenle gelir kaybına uğrayarak muhtaç duruma düşenlere, insan onuruna yaraşır asgari bir hayat sürmeleri için gerekli olan gelirin sağlanmasını öngörür. Sosyal güvenlik, ekonomik yönden güçsüzleri, insanca yaşamak için yeterli geliri olmayanları koruyup kollar” denildi.
Yürütmeye düzenleme yetkisi
Anayasa'da, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kullanılacağı ve devredilemeyeceğinin kurala bağlandığı, bu kural karşısında, Anayasa'da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesinin olanaklı olmadığı vurgulanan kararda, temel kuralları koymadan, ölçüsünü belirlemeden ve sınırları çizmeden, yürütmeye düzenleme yetkisi veren bir kuralın, Anayasa'nın 7. maddesine aykırı olacağı kaydedildi.
Kararda, devlete çalışanları korumak, çalışma barışını sağlamak için tedbir almak yükümlülüğünü getiren Anayasanın 49. maddesinin, Anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan “Sosyal Hukuk Devleti” ve “Hukuk Güvenliği” ilkelerinin, istihdam şekilleri belirlenerek çalışma hayatının yasayla düzenlenmesini zorunlu kıldığı ifade edildi.
Çalışma hakkının varlığının, yeterli ölçüde iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkı tanınmasına bağlı olduğu vurgulanan kararda, “Haksız, keyfi işten çıkarmaya karşı hukuki korumayı ifade eden iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkını düzenlemeyen bir yasanın, çalışma hakkını koruduğundan söz etmeye olanak bulunmamaktadır” denildi.
İş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkını tanıyan, istihdam şekillerini yeterli biçimde tanımlayıp düzenleyen yasal düzenlemelerle çalışma hakkının korunabileceğine işaret edilen kararda, memur, sözleşmeli personel, işçi statüleri ve istihdam şekillerinin ayrıntılı biçimde yasalarla düzenlendiği, belirtilen statülerde çalışanlara iş güvencesi ve sosyal güvenlik haklarının tanındığı kaydedildi.
"Çalışanların hak ve yükümlülükleri belirlenmeli"
Kararda, 657 sayılı Yasa'nın 4. maddesinin C bendinde ise “geçici personel” adı altında, memur, sözleşmeli personel, işçi dışında bir başka statü, istihdam şeklinin kabul edildiği belirtildi.
Dava konusu düzenlemede, sadece “geçici personel” adı verilen statüden söz edilmekle yetinilip, bu istihdam şeklinin kapsamı, çalışanların hak ve yükümlülükleri belirlenmeksizin, bu konuda düzenleme yapma yetkisinin bütünüyle yürütme organına bırakıldığı ifade edildi.
Yasama organı tarafından, bir istihdam şeklinin yalnızca adı konulup, düzenleme yetkisinin yürütme organına bırakılması, iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkının düzenlenmemesinin, Anayasanın 49. maddesine aykırı olduğu belirtilen kararda, bu durumun yasama yetkisinin devredilemeyeceğine ilişkin Anayasanın 7. maddesine ve sonuçta çalışma hakkının özünün zedelenmesi nedeniyle de 13. maddesine de aykırı olduğuna işaret edildi.
Kararda, şöyle devam edildi:
“Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan ve Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarına göre, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal Devlet niteliğiyle, Devletin temel amaç ve görevlerini belirleyen 5. maddesindeki 'kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırma' kuralıyla, 'Çalışma hakkı ve ödevi' başlığı altındaki 49. maddesinin ikinci fıkrasında vurgulanan 'Devlet, çalışanları korumak için gerekli tedbirleri alır' biçimindeki uyulması zorunlu hükümlerle, 4/C maddesindeki çalışanların güvence eksikliğini bağdaştırmak olanağı yoktur.”
Devletin, 4/C maddesi kapsamındaki personelin hukuksal statüsünü belirlemek ve istihdam güvencesini sağlamak için, yapılacak idari sözleşmelere esas olmak üzere, Anayasa'daki memur ya da diğer kamu görevlilerine, işçilere ilişkin güvencelerin benzerlerini çerçeve bir yasa ile kurallara bağlamak zorunda olduğu vurgulanan kararda, şunlar kaydedildi:
“Yasal bir çerçevenin bulunmaması sonucunda davacı ile aynı durumda olanlara iş sonu tazminatı adı altında bir ödemede bulunulmazken özelleştirme uygulamaları sonucunda işsiz kalanlardan 657 sayılı Yasa'nın 4/C maddesi kapsamında çalışmayı kabul edenlerle sınırlı olarak 21 Aralık 2009 günlü Bakanlar Kurulu kararıyla, iş sonu tazminatı ödenmesi konusunda düzenleme yapılarak, aynı statüde çalışanlar arasında da farklı uygulama yapılmasına neden olunmuştur.
Sonuç olarak, 657 sayılı Yasanın 4. maddesinin C bendinin, istihdam şekli tanımlanıp, iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkı belirlenmeden sadece 'geçici personel' olarak adlandırılan statüyü düzenleme yetkisinin bütünüyle Bakanlar Kuruluna bırakılmış olması nedeniyle Anayasaya aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.”
5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu'nun 49. maddesinde de 4/C kapsamında istihdam edilen personele, çalıştığı dönemde yapılacak bazı ödemelere yer verildiği, ancak, statüleri hakkında düzenleme yapılmayarak, bu konudaki düzenlemenin sınırları çizilmeksizin Bakanlar Kuruluna bırakıldığı kaydedilen kararda, 4/C bağlamında belirtilen Anayasaya aykırılık nedenlerinin burada da geçerli olacağı vurgulandı.
Bu nedenlerle, 657 sayılı Kanun'un 4/C maddesi ile 5429 sayılı Kanun'un 49. maddesi'nin ikinci fıkrasının Anayasa'nın 2, 7, 13, 17, 48, 49. ve 60. maddelerine aykırı olduğu kanısına ulaşılması nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, bu kuralların Anayasa'ya aykırılığı ve uygulanması durumunda giderilmesi güç ve olanaksız zararlar doğabileceği gözetilerek esas hakkında bir karar verilinceye kadar yürürlüklerinin durdurulmasının istenilmesine de karar verildi.