Gündem

'Dağdakiler de karakollardakiler de bizim çocuklarımız'

Ahmet Altan, Hüseyin Aygün'ün serbest kalmasından sonra söylediği sözlere destek vererek 'Dağdakiler de karakollardakiler de bizim çocuklarımız. Onların ölümüne sevinenler ise bize yabancılar' dedi

18 Ağustos 2012 14:45

Ahmet Altan

(Taraf - 18 Ağustos 2012)

 

Dağdaki çocuklar

 

Yıllar önce orta yaşını geçmiş, aklı başında bir Kürt’le konuşuyordum, konu o günlerde gerçekleşen bir PKK saldırısına geldi, bir dershaneyi bombalamışlardı, adam “O saldırıda otuz asker öldü ama saklıyorlar” dedi, bunu söylerken yüzündeki çizgiler bir ifadeden bir ifadeye geçmedi, sanki bütün yüzünü birisi bir maskeyi sıyırır gibi çekip aldı ve altından korkunç bir sırtlan sırıtışı çıktı, duyduğu sevinç beni iğrendirmişti.

“Kışladaki çocukların” ölümüne seviniyordu.

Şimdi aynı iğrentiyi, Hüseyin Aygün’ün “dağdaki çocuklar” sözüne tepki gösterenlerin seslerindeki kindar kasılmaları duyduğumda hissediyorum.

Onlar, dağdaki çocuklar.

Aygün’ün söylediklerini çok iyi anlıyorum çünkü ben de Kandil’den aynı duygularla ayrılmıştım, rastladığım en zeki ve esprili insanlardan biri olan Salih bizi yolcu ederken bana sarıldığında, onu oğlum gibi görmüş, bir gün başına bir şey gelecek diye endişelenmiştim.

Türk devletini ve PKK’yı yöneten yaşı altmışa gelmiş ihtiyarların siyasi hesapları başka bir şey, kışladaki ve dağdaki çocuklar başka bir şey.

Dağdaki çocuklara niye kızıyorsunuz?

Siz Kürtlerin bütün haklarını verdiniz de o çocuklar keyiflerinden mi dağlara çıkıp kendilerini ölüme attılar?

Kürtçe konuştuğu için okulda hocasından dayak yememiş neredeyse bir tane bile Kürt genci yoktur, böyle bir aşağılanmanın yarattığı öfkeyi anlayamıyor musunuz gerçekten?

Her yere “ne mutlu Türk’üm diyene” diye yazınca Kürtlerin ne hissettiğini bir kere düşündünüz mü?

“Daha ne istiyorsunuz” diye tepeden tepeden konuştuğunuzda o insanların içinde nasıl bir volkan püskürdüğünü biliyor musunuz?

Bir halkın diline karıştığınızda bela çıkar.

Buna kimsenin hakkı yok.

Devletin Kürt politikasını, Kürtlerin hakkını teslim etmemesini eleştirince hemen “ama PKK barışa yanaşmadı, onlar savaş istiyorlar” diyorlar.

PKK yönetiminin barışta gözü olmadığı açık.

Kürt açılımının daha başında, açılımı başlamadan boğmak için Reşadiye baskınını yaptıklarında zaten pozisyonlarını ortaya koymuşlardı.

PKK sempatizanları bunu söyleyince çok kızıyorlar ama 2005’te, o zamanlar gerçekten demokrasi getirmeye uğraşan Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’a gittiğinde karşılaştığı muamele de PKK yönetiminin derdinin demokrasi ve barış olmadığını göstermişti.

Onlar hâlâ “tek adam, tek parti” anlayışını sürdüren, geçtiğimiz yüzyılda kalmış, siyasi hiçbir manevra yeteneği olmayan ihtiyar adamlar.

Bugün AKP’nin geldiği noktadaki “tek adam” takıntısıyla, PKK’nın “tek adam” takıntısı arasında bir fark yok, ikisi de kimsenin muhalefet edemeyeceği bir yerde iktidar olmak, iktidarın keyfini çıkarmak istiyorlar.

İkisi de birbirine o kadar benziyor ki birbirlerine benzetilmekten nefret ediyorlar.

Bugün, en temel haklarını isteyen Kürtler, bütün dünyanın ilgisini çeken, Türkiye’yi sarsan demokratik bir mücadele gerçekleştiremiyorsa, bunda “silahın” ve o silahı geçen yüzyılın kalıplaşmış anlayışını Kürdistan’a yerleştirmek için kullananların büyük rolü var.

AKP’nin polis şiddetini gittikçe arttıran, işkencecilere kol kanat geren, hızla bir faşizme doğru yuvarlanan iktidarını, Kürt halkının demokratik mücadelesi tarumar ederdi ama PKK’nın kuracağı “tek parti” diktatörlüğü birçok Kürdü çok korkuttuğu için o insanlar geri duruyorlar.

PKK’yı destekleyenlerin çoğu da “tek parti diktatörlüğüne” meraklı olduğundan desteklemiyor ama Uludere’de yaşananları, insanlarının nasıl öldürüldüğünü, öldürülenlerin nasıl aşağılandığını gördüklerinde “ortada PKK da olmasa bunlar bize neler yaparlar” diye düşünüyorlar.

Bunu Kürtlere düşündüren bu devlettir.

Bu endişeyi ortadan kaldıracak adımları atmadan “dağdaki” çocukları nasıl suçlarsınız?

Karakollarda ve dağlarda öldürülen çocukları, o çocuklardan bir bölümü için üzülüp, öbür bölümüne lanet okuyarak kurtaramazsınız.

O çocukları, ancak o çocukların hepsi için üzülüp, hepsini kurtarmak isteyeceğiniz zaman kurtarabilir, bu savaşı ve ölümleri durdurabilirsiniz.

Kürtler ve Türkler aynı ülkede yaşıyorlar ama aynı haklara sahip değiller.

Mesele bu kadar basit.

Bu hakkı vermeyen, hâlâ vermemekte direnen Türk devletidir, eleştirilecekler sıralamasındaki bir numaralı yeri de bu devlet ve onu yönetenler alır.

PKK yönetimi, geçmişte AKP’nin ve Erdoğan’ın gerçekten iyi niyetli çabalarını engellediği ve bugün Türkiye’nin yeniden yuvarlandığı “milliyetçi cephe” tuzağına düşülmesine yardımcı olduğu için eleştiriyi hak eder ama sorunu çözecek olan PKK değildir, sorunu çözecek olan devlettir.

Ne devleti yönetenler, ne PKK’yı yönetenler çocuklara acıyor, bunu görüyoruz.

Onlara benzemek zorunda değiliz.

Dağdakiler de karakollardakiler de bizim çocuklarımız.

Onların ölümüne sevinenler ise bize yabancılar.

O çocuklardan değil, o çocuklar öldüğünde yüzü sevinçle takallüs edenlerden nefret ederiz sadece.