Gündem

PKK 2. Habur'a mı oynuyor, yoksa bu aşırı karamsar bir görüş mü?

Star gazetesi yazarı Akdoğan PKK'daki kadro değişiminin süreci etkilmeyeceğini savunurken, Yeni Şafak gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi aksini savundu

16 Temmuz 2013 19:50

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Siyasi Başdanışmanı ve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan Star gazetesinde ve hükümet kaynaklarından iyi haber almasıyla bilinen Abdülkadir Selvi de Yeni Şafak'taPKK'daki yeni yönetimi ve çözüm sürecini değerlendiren, birbiriden farklı bakış açısına sahip yazılar yazdılar. Örgütteki yeni görevlendirmelerin çözüm sürecini etkileyeceğini düşünmediğini belirten Akdoğan, sürece yönelik karamsarlık aşılayan bazı kesimlerin eylemler artacak’, ‘bombalar patlayacak’, ‘süreç çökecek’ şeklinde aşırı karamsarlık pompalaması çözümsüzlüğü temenniden başka anlam taşımadığını, değişimin yaşanan son siyasi gelişmelerle ilgisi olmadığını, çözüm sürecini de olumsuz etkilemeyeceğini söylerken, Selvi, "PKK bir kez daha aynı şeye oynuyor. Bu kez hedefleri, '2. Habur vakası'  Böylece çözümü içeriden dinamitlemek istiyorlar" şeklinde değerlendirdi.

Akdoğan'ın Star gazetesinde "Örgütteki değişim, süreci nasıl etkiler" başılığıyla  (16 Temmuz 2012) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:

''PKK lider kadrosunda gerçekleşen değişiklikler Öcalan’ın liderliğine etkisi, çözüm sürecine etkisi, bölgesel gelişmelere etkisi ve örgütün iç işleyişine etkisi açısından değerlendiriliyor.

Bu değişikliğin Öcalan’a rağmen bir değişlik olmadığı konusunda herkes hemfikir. Öcalan’ın gönderdiği liste oylanmış ve kabul görmüştür. Nevruz'da Öcalan’ın mesajının arkasında duran örgüt, kadro değişikliği konusunda da aynı duruşu sergilemiş, İmralı’dan giden talimatı uygulamaya geçirmiştir. Bunun anlamı, Öcalan’ın örgüt üzerindeki hakimiyetinin tekrar teyit edilmesidir.Kandil’dekilerin bu durumdan ne kadar hoşnut olduklarını bilmiyoruz.

Fehman’dan Sofi Nurettin’e, Duran Kalkan’dan Kaytan’a kadar farklı kademedeki isimlerin bu gelişmeleri nasıl algıladığı ve kişisel psikolojilerinin ne olduğu zaman içinde daha iyi anlaşılır. Cezaevinde bulunan ve uzun zamandır örgütten kopan Öcalan’ın örgütteki gelişmeleri isim ve kapasite bazında ne derece takip edebildiği ve buna göre yaptığı düzenlemenin örgüt yapısı tarafından nasıl okunduğu henüz meçhul... Ama görülen durum, ciddi bir rahatsızlık yok veya bir rahatsızlık izharı yok...

Örgütteki değişikliğin son haftalarda Türkiye'de yaşanan çalkantı ve karışıklıkların etkisiyle bir politika değişikliği olduğunu da sanmıyorum. Bu adımı, yaşanan son gelişmeler ışığında anlamaya çalışanlar yanılırlar, çünkü epey bir süredir giden-gelen mektuplar sonucunda böyle bir değişiklik yaşandığına göre en azından son dönemdeki olaylar ortaya çıkmadan verilen bir karar olduğu düşünülebilir.

Devam eden süreçte ‘silahlar sussun fikirler konuşsun’ çıkışıyla örgüte makas değiştirtmeye çalışan Öcalan’ın tam tersi bir hamle içine girerek süreci boşa çıkarmak isteyeceğini düşünmek fazla komploculuk olur. Gelecekte ne olur bilinmez ama bugün itibariyle baktığımızda örgüt yönetimindeki isim değişikliklerinin, süreci olumsuz etkileyeceğini düşünmüyorum. Çünkü hali hazırda örgütün aldığı ‘çatışmasızlık ve Türkiye’yi terk’ kararları zaten tüm bu ismi geçen şahısların birlikte değerlendirdiği ve hem fikir olarak destek verdikleri kararlardı.

Örgütün, Öcalan’ın çağrısının arkasında durması ve yeni döneme yönelik pozitif karşılık vermesi Karayılan’ın bireysel kararı veya yaklaşımı değildi. Karasu’dan Kalkan’a, Bayık’tan Hozat’a kadar örgütün tüm bileşenleri bu politikayı destekler bir davranış sergilemişti. Bunun samimiyeti veya sebebi tartışılsa da durum budur. Bu yüzden “örgütte yönetim değişti, tavır da değişir” şeklinde bir yorum pek bir anlam taşımaz.''

Örgütteki değişiklikleri negatif şekilde değerlendirmek veya karamsar yorumlar yapmak da elbette mümkündür. Her zaman dediğimiz gibi ihtiyat, çekince, dikkat, teenni, gözüaçıklık önem taşıyor. Çok boyutlu, çok aktörlü, çok etkenli hiçbir denklem, hiçbir hadise saf safına, körü körüne ele alınmaz. Çözüm sürecini başlatan hükümet de, sürecin içindeki aktörleri ve gelişmeleri tüm yönleriyle analiz etmek, olumlu veya olumsuz senaryoları nazara almak durumundadır.

Ancak bu noktada bir hususu da vurgulamak gerekir. Başından bu yana sürece yönelik karamsarlık aşılayan bazı kesimlerin eylemler artacak’, ‘bombalar patlayacak’, ‘süreç çökecek’ şeklinde aşırı karamsarlık pompalaması çözümsüzlüğü temenniden başka anlam taşımaz. Savaş duasına çıkarcasına felaket tellallığı yapmak, akan kanın devamını istemek anlamına gelir. İyi niyetli uyarıların veya samimi kaygıların sürece faydası vardır, ancak ‘öldük-bittik’ şeklinde tezviratlar yapmanın kimseye faydası yoktur.

Abdülkadir Selvi'nin Yeni Şafak'ta "PKK, 2. Habur'a oynuyor" başlığıyla (16 Temmuz 2012) yayımlanan yazısının ilgli bölümü şöyle:

Bir nokta,

Meclis tatile girdi ama çözüm sürecinin ikinci aşamasına geçilmesini sağlayacak, demokratikleşme paketi Meclise sunulmadı.

Bir eleştiri;

PKK geri çekilmesine rağmen, iktidar çözüm paketini Meclis'e sunmamakta direniyor.

Buna Kandil'deki değişiklikleri, PKK sertleşiyor yorumlarını ve KCK/şehir yapılanması adı altında yüzü maskeli militanların Cizre'de, Lice'de yol kesip kimlik kontrolü yapmasını ekleyin.

Ortaya ne çıkıyor?

Çözüm değil, çözümsüzlük.

Gerçek öyle mi?

Değil.

Peki her şey düzgün bir şekilde yürüyor mu?

Hayır.

Çözüm kritik bir süreçten geçiyor.

Gezi olaylarıyla birlikte PKK, geri çekilmede frene bastı.

Zaten Kandil'in, Öcalan'a cevabında, 'Geri çekilme en az 2 yılda tamamlanır' deniliyordu. Öcalan'ın, 'Derhal çekilin' talimatı üzerine geri çekilme başlamıştı.

Buna rağmen bazı gruplar pasif direniş içindeler.

Murat Karayılan, bunun için HPG'nin başına getirildi.

Öcalan'ın PKK yönetiminde değişiklik yapmasının bir nedeni bu.

'Önderliğin kararı, kararımızdır' denilmesine rağmen, PKK bildiğini okumaya başladı.

Çözüm sürecinde karakol inşaatı basıp adam kaçırma, şehirlerde kimlik kontrolü dahil 48 eylem yaptı.

PKK'dan samimiyet beklemiyorum ama vuruşa vuruşa çözüme ulaşılır mı?

Ama PKK bunu hep yapıyor.

Çözüm süreci, 'Basamak teorisi' ile izah edilmişti.

Şimdi dönüp, 'İkinci aşamanın başlaması için demokratikleşme paketi Meclise sunulmadı' diyenlere hatırlatmak istiyorum.

Siz birinci basamağı çıktınız mı ki, iktidardan çözüm paketi bekliyorsunuz?

Güven verecek şekilde geri çekilme işlemini tamamladınız mı?

Tamamlamadığınızı İmralı da biliyor.

Öcalan, PKK yönetimine bunun için müdahale etti.

Aslında, iktidarın üzerinde çalıştığı geniş kapsamlı bir demokratikleşme paketi var.

Başbakan Erdoğan'ın başkanlığında yapılan 2.5 saatlik toplantıda, enine boyuna tartışıldı ve 'Çözüm süreci olmasa da biz Türkiye'nin demokratikleşmesi adına bu değişiklikleri yapmayacak mıyız?' şeklinde ortak bir kanaat oluştu.

Zaten Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı bir 'paket' vardı. Bu Alevi kardeşlerimizi de içine alacak şekilde genişletildi.

Ama yüzü kapalı PKK'lıların yol kesip kimlik kontrolü yaptığı, silahlı unsurların 'Şehitlik' törenleri düzenlediği bir sırada hangi siyasi iktidar böyle bir paketi Meclis'e sunabilir?

Çözüm aynı zamanda sorumluluk ister.

PKK'nın bu şımarıklığı çözüm sürecine zarar verecek boyutlara ulaştı.

Bu sadece bir şımarıklık değil, PKK, bölge halkına, 'Bakın biz dağdan çekiliyoruz ama şehirlerde daha güçlenerek geliyoruz' mesajını vermeye çalışıyor.

Çözümden sonra da bölgenin patronu benim korkusunu yerleştirmeyi amaçlıyor.

1.Habur vakası, PKK'nın çözümü şova dönüştürme çabası nedeniyle yaşanmıştı.

Bir gün sonra Avrupa'dan iki uçak dolusu PKK'lı Türkiye'ye gelecek ve çözüm sürecine katkı adına teslim olacaktı.

Ama Habur'da Türkiye'nin kimyasını bozan zafer sarhoşluğu, her şeyi mahvetti.

Kürt sorununu çözülüyor derken, Türk sorunu ortaya çıkıyor kaygısıyla frene basıldı.

Ardından Oslo belgelerinin yayınlanması ve Silvan baskını ile PKK, sürecin altına dinamit koydu.

Ne oldu? Habur'la çözüm süreci arasında geçen zaman zarfında şiddet tırmandı, 1620 cana mal oldu.

PKK bir kez daha aynı şeye oynuyor.

Bu kez hedefleri, '2. Habur vakası'

Böylece çözümü içeriden dinamitlemek istiyorlar.

Bunu da sadece Türkiye'ye karşı yapmıyorlar, Öcalan'a karşı yapıyorlar.

Çözüm sürecini sabote etmeyi amaçlayan bu taşkınlıklar Öcalan'ın elini güçlendirmez tam tersine onu adaya gömer.

Sanıyorum PKK da buna oynuyor ama Öcalan ve çözüme inanmış Kürt halkı buna izin verir mi?

Vermez.

Başbakan Erdoğan'da ve İmralı'da çözüm iradesi devam ettiği sürece, başarılı olamazlar.