Gündem

Çok şey yaşadık ama anlatamam, ülkem kaldıramaz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisi hakkında 'peygamber gibi' ifadesini kullandığı belirtilen AKP'li İsmail Hakkı Eser'in istifasını ya da partiden ihracını istedi.

04 Şubat 2010 02:00

T24-  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,  Nejat Uygur'un tedavisi sırasında eşinin ziyaretinin engellenmesiyle ilgili olarak, gerginlik yaratmamak istediklerini belirterek "Eşimin gözyaşlarına mahkum olarak kaldık, söyleyecek daha çok şey var. Ama ülkem bunları kaldırmaz. Bazı şeyleri söylemek zaman istiyor" dedi. Hakkında 'peygamber gibi'  ifadesini kullandığı belirtilen AKP İsmail Hakkı Eser'in istifasını ya da partiden ihracını istediğini açıkladı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iki yıl önce Nejat Uygur’u ziyaret etmek isteyen eşi Emine Erdoğan’ın ‘GATA’ya alınmayışını’ anlatırken, “Benim vergisini vermek suretiyle oluşturmuş olduğumuz bir kurumun hastanesinde siz Başbakan’ın eşini ‘Burada bu ziyarete gelmesin’ gibi şeylerle engellemeye kalkıyorsunuz. Biz bu işin üzerine gidemez miydik, gidebilirdik ama orada biz sadece eşimin gözyaşlarına mahkûm olarak kaldık” dedi.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’nca (USAK) düzenlenen ‘Değişen Dengeler ve Türkiye’nin Artan Önemi’ konulu konferansta konuşan Erdoğan şunları söyledi:


Biz de bu yanlışları yaptık

Kürt meselesinin hatta Kürt kelimesinin bu ülkede bir tabu olarak görülmesi, tartışılmaması, konuşulmaması, telaffuz edilmemesi, soruyorum, acaba terörü önlemiş midir yoksa beslemiş midir? Bazı inanç gruplarının sorunlarının görmezden gelinmesi Türkiye’ye ne kazandırmıştır? Azınlıkların yok sayılması demokrasimize ne kazandırmıştır? Tersine kaybettirmiştir. Geçmişte bu yanlışlara biz de düştük, ama şimdi bu yanlışlarla yüzleşme dönemidir.


Demokratikleşme hız kesmeyecek

Demokratikleşme noktasında, hiçbir zaafı, hiçbir yavaşlamayı kabul etmiyoruz. Hükümet olarak taviz vermemiz, hız kesmemiz bedeli ne olursa olsun söz konusu olmayacaktır.


Darbeler dönemi kapandı


Bugün çetelerin, mafyanın, hukuk dışı örgütlenmelerin özgürce tartışılıyor olması büyük önem taşıyor. Gelecekte bu tür örgütlenmelerin ortaya çıkmasını bu süreç önleyecek. Türkiye’de darbeler dönemi kapandı. Gelecekte de demokrasiye yönelik müdahaleleri önleyecek olan aslında işte bu serbest tartışma zeminidir.


Kürtler ve Aleviler üst kademelerde

Roman vatandaşlarımın sorunu Kürt kökenli vatandaşlarımın sorunlarından çok ama çok daha öndedir. Benim Kürt kökenli vatandaşlarım veya inanç gruplarından bazıları diyorlar ki ‘Biz devletin üst kademelerinde veya parlamentoda yer almıyoruz’. Alakası yok ya. Parlamento’da da bal gibi yer alıyorlar, devletin üst kademelerinde de sayıca da ciddi manada varlar. Ama araştırın bakın bakalım kaç tane Roman vatandaşım var?


Köpekler 'Arap' diye çağırılırdı

Özellikle 1940’ların sonundan itibaren Türkiye’nin Ortadoğu bölgesiyle ilişkileri, hep şöyle olmuştur: ‘Araplar bizi arkadan vurdu’. Hatta ben, avami olacak kusura bakmayın ama köpekleri bile ‘Arap, arap’ diye çağıran bir anlayışı yaşadık bu ülkede.  Birinci Dünya Savaşı sırasında birkaç Arap kabilesinin isyan ettiği ve İstanbul hükümetinin de son derece yanlış uygulamaları neticesinde bu isyanın geniş kitlelerde yankı bulduğu bir gerçektir. Ancak dış politika ekseninin böyle bir sloganla şekillenmiş olması yanlıştır.


Kıbrıs'ta müzakereler

Kıbrıs’ın tam üyelik sürecimizle ilintilendirilmesi fevkalade yanlıştır. Kıbrıs’ın çözüm yeri BM’dir, AB değil. Hiçbir müzakere süreci sonsuza dek süremez. Mevcut fırsat penceresinin kapanması halinde bir daha ne zaman açılacağını da kimse bilmez.


Darbe planı izlenimi

(‘Darbe dönemi bitti’ diyorsunuz ama yeni planlar ortaya çıkıyor hatırlatması üzerine) Bunların geçmişi biraz eskiye dayanıyor. Tabii bunlar darbe planı mıdır, değil midir tartışma konusu olan şeyler. Ama biz bu görüntülere baktığımızda, bu değerlendirmelere baktığımızda bunun izlenimlerini gerçekten alıyoruz.


Anılarımda yazacağım

(Meclis’te yaşanan kavgayla ilgili olarak) Bu ülkede ben yaşadığım bir olayı anlattım. Eşimin yaşadığı bir olayı anlattım. Üç senedir, eşim de ben de biz bu işleri gündeme getirmedik. Gerekli olanlara, gereken yerlere söylediniz mi söylemediniz mi? Söyledim. Söyleyecek çok daha şeyler var ama ben ülkemde gerilim istemiyorum. Bu konuda yaşadığım başka şeyler de var. Bunları belki biraz daha zaman kazanacak, belki siyasetten çekildikten sonra kaleme alarak belki gündeme getireceğim. Ama ülkem bunları kaldıramaz. Onun için bazı şeyleri söylemek zaman istiyor ama bunun zamanı gelmişti. Niye? Benim ülkemde çok önemli bir sanatçı hasta yatağında. Eşim onu ziyarete gitmek istiyor. Eşini arıyor, ‘Memnuniyetle’ diyor. Biraz sonra tekrar dönüyor, ‘Emine Hanım, böyle böyle bir durum oldu, ne olur biz sizinle dışarda buluşalım’ demek suretiyle, dışarda bu görüşmeyi yapıyorlar. Bunun akılla, izanla, bir kurumsal yaklaşımla izahı olabilir mi? Bunu ne ile izah edeceksiniz? Hangi özgürlük çerçevesi içerisinde bunu bir tanıma oturtacaksınız? Bunun demokrasi ile laiklikle, hukuk devleti ile yakından uzaktan alakası olabilir mi? Laiklik bunun güvencesi iken orada bir engelle karşılaşıyorsunuz ve benim vergisini vermek suretiyle, parasını vermek suretiyle her şeyiyle oluşturmuş olduğumuz bir kurumun hastanesinde siz Başbakan’ın eşini ‘Burada bu ziyarete gelmesin, burada farklı durumlar meydana çıkabilir, gerginleşme olabilir’ gibi şeylerle engellemeye kalkıyorsunuz. Biz bu işin üzerine gidemez miydik, gidebilirdik ama orada biz sadece eşimin gözyaşlarına mahkûm olarak kaldık.


Öz vatanında paryasın

(Karikatüristlere dava açtığının hatırlatılması üzerine) Artık imam-hatip liselerini kedinin boynuna takan karikatüristlere bizler de hâlâ takılıp kalıyorsak söyleyecek bir şeyim yok.  Ben imam-hatip mezunuyum. Bundan gurur duyuyorum. Beni üniversiteye almadılar ve ben gittim ayrıca bir de lise bitirdim. Benim çocuklarımın hepsi imam-hatip mezunudur, hepsi de gittiler Amerika’da okudular.  Herhangi bir sıkıntı yaşamadan okudular.  Ne yazık ki bu sıkıntıları ülkemizde yaşadık. Necip Fazıl’ın ifade ettiği gibi, ‘Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya.’”


Kimliklerden din hanesi kalkabilir

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği karar, Anayasa Mahkememizin de bu noktadaki attığı adımla paralellik arz eden bir konu. Nüfus kâğıtlarında din ile ilgili sütunun olup olmaması çok şeyi değiştirmez. Burada AİHM’nin vermiş olduğu kararı ben anormal bir karar olarak görmüyorum. Yani bu oradan kaldırılabilir’ çok da önemli değil ama bunun ardından almış olduğu diğer bir karar var ki bu kararı da ben önemsiyorum, burada lehte bir karar vermiştir. Yani Türk alfabesinde olmayan bazı harflerin ısrarla konulması tezine karşı olumsuz vermiş olduğu karardır.