Önce evleneceklerini, şimdi de çocukları olacağını öğrendik... Okan Bayülgen, 31 Aralık'ta Roma'da evleneceği Şirin Ediger'le çocukları ergenlik çağına gelene kadar boşanmayı kendine yasakladığını söylüyor…
Çocuk, çok ciddi bir karar
- Şu anki ruh halinizi hangisi anlatıyor? Mutlu, heyecanlı, şaşkın, yorgun, kontrolden çıkmış...
- Soğukkanlıyım diyebilirim. Başıma gelenleri anlıyorum, gerek işte gerek özel hayatımda... Zaten amacım da medeni bir insan gibi bunun bana ne getireceğini ve ne götüreceğini doğru tahlil etmeye çalışmak. Bir yandan televizyona döndüm, diğer yandan hayatımda tahmin etmediğim bir şey oldu. Bir kadına sarhoşluğa benzeteceğim şekilde âşık oldum. Onun çekim alanına girdim. Onun illüzyonu beni neredeyse paralize gibi kendini bilmez bir halde yaşattı ve yaşatıyor. Bu aşkın ve bende kaldığı kadarıyla mantığın işaret ettiği şey doğruydu: Bu kadın evlenilecek ve çocuk yapılacak kadındı. Hızla bu işlere giriştim ve hayatımda bir değişiklik oluyor.
- Neler değişti tam olarak hayatınızda?
- Ben ne bazı gıcık magazin programlarının ve habercilerinin gösterdiği gibi her gece İstanbul kulüplerini dolaşan bir playboy'um, ne müthiş eğlenceli, eşin dostun çıkmadığı bir ev hayatım var... Ne böyle bir şöhret hayatı sürüyorum ne de böyle eğleniyorum. Zaten sakin hayatıma bir de yoldaş katmakta bir mahsur yoktur, eğer o da aynı şeyleri seviyorsa...
- Şirin Ediger, bir röportajda "Entelektüel ve kültürel olarak çok iyi anlaşıyoruz,'' diyor.
Sizi birleştiren ne oldu?
- Şirin çok iyi bir aileye mensup, eğitimini müthiş tamamlamış bir kızdır, çok parlak bir reklamcıdır. Zaten eğitimi ve işi benzer şeyleri sevdiğimizi gösteriyor. Onunla aynı şeylere öfkelenen, sinmemiş, bir sürü şeye kızgınlık duyabilen insanlarız... Çok seyahat ediyoruz.
Dünyada nereye gidersek gidelim mutlaka pasaport polisinden başlamak üzere herkesle kavga ediyoruz. Pasaportumuza saygı gösterilmediği için, bu kompleksimizden dolayı başlıyor ilk başta sinirimiz... Sigara içirmemelerinden dolayı başlıyor. Bütün dünyaya yalan söyleyen Amerikalıların daha havaalanında donumuza kadar her şeyimizi kontrol etmeleri yüzünden başlıyor. Ve itaat eden, boyun eğen ve bunu da toplumsal yaşamın bir parçası sanan insanlardan da nefret ediyoruz. Yani sokağa çıktığımız andan itibaren nefret doluyuz, bu nefreti paylaşmaktan dolayı da çok mutluyum.
- Kavgada yalnız değilsiniz yani artık?
- Yalnız değilim. Benim gibi kavga eden bir insan daha var.
Hatta o, pasaport polisiyle kavga etmeye başladığında ben arkadan yetişip kavga etmeye başlıyorum. Dolayısıyla her ülke, her sınır bizim için bir kavga yeri ve hapse atılmaktan son anda kurtuluyoruz. Çünkü mutlaka görevliler geliyor ve polis tarafından sorguya çekiliyoruz.
- İki iyi kavga arkadaşısınız anlaşılan...
- Evet, iki iyi kavga arkadaşıyız. Bu bana yetiyor zaten. Bunun yerine 'Sakin ol kocacığım,' diyen iyimser ve sürekli gülümseyen bir kadın olsaydı, onu pencereden atardım herhalde.
- Kendi aranızda da kavga ediyor musunuz?
- Hayır, kendi aramızda kavga etmiyoruz. İşin güzel tarafı da bu. Aramızda kavga edeceğimize başkalarıyla kavga ediyoruz... Aramızda kavga edip, birbirimizi sokakta, evin dışındaki insanlara karşı zayıflatmıyoruz. Halbuki ben birçok ilişkimde tam tersini yaşadım. Aramızdaki kavgalar yüzünden zayıf düşmüşüzdür ve başkalarına karşı kalkanımız inmiş ya da kırılmıştır.
- Baba olmaya hazır mısınız, istiyor muydunuz?
- Hazırım ama hiç çocuk istemiyordum. Özellikle kızlar bana söylüyorlardı, sen çocuk yapmak istiyorsun falan derlerdi, ama hayır, çocuk sevmezdim. Onlara büyük adam muamelesi yaptığım için çocuklar beni severler. Onların orasını burasını sıkıştırmam yani... Şirin de benim gibi düşünüyor.
Çocuğa karşı müthiş bir ilgimiz olacağını düşünüyorum ama ikimiz de çocuk budalası insanlar değiliz.
- Planlı bir çocuk mu peki?
- Evet, deli gibi çocuk istedik ama deli gibi isteyince daha ismini bile söyleyemeyecek bir tipe kurban olmak gibi bir niyetimiz yok.
- Nasıl bir baba olmak istersiniz?
- Kendi babam kadar duygusal ama babamdan çok daha fazla soğuk olmak isterim çocuğuma karşı...
- Soğuk mu? Niye? Mesafeli olmak bile daha iyi ama soğukluk acımasızca değil mi?
- Mesafe en değerli şeydir. Bizim toplumumuzda en çok öğretmemiz gereken şey.
Çünkü sabahtan akşama kadar herkese parmağımızı sallayarak mesafeli olmayı öğretmeye çalışıyoruz. Halbuki iyi eğitilsek birbirimize mesafeyi öğretmeyeceğiz.
- Daha önceki eşlerinizle aranızda çocuk konusu hiç dile gelmiş miydi?
- Tabii ki dile geldi ama ben erken buldum.
Ne ben hazırdım ne de onlar... Bir de ayrılmış anne baba çocuğuyum, şüpheci davranırım. Şu anda Şirin'le ilgili bir şüphem yok ama kendime uzun yıllar için bir yasak koydum, boşanma kelimesini ağzıma almamak üzere...
- Şirin Hanım için de geçerli mi bu yasak?
- Hayır, ona karışamam ama ben kendime böyle bir yasak koydum.
- Ne kadar süre?
- Ergenliğin bitimine kadar çocuğu hiçbir şekilde sarsmamak gerekiyor. Çünkü ben annemle babam ayrıldığında, altı-yedi yaşlarındaydım. Tam evdeki cennetten kopma dönemiydi; çocuğu dışarıya gönderiyoruz ve yalnız bırakıyoruz. Arkamdaki güven kayboldu.
O duyguyu çok iyi bilirim ve kimseye yaşatmak istemem. Bu beni çok sarsmıştır, çok özen gösterilmesi lazım. Çünkü bu sizin dileğinizle olan bir yol arkadaşı. İster inançlı olun ister olmayın, böyle bir şey yapmaya karar veriyorsunuz... Doğaya ya da tanrıya sığınıyorsunuz ve tanrı sizin dileğinizi kabul ediyor. Ve size bir yol arkadaşı geliyor. O sizin sorumluluğunuzda. Doğacak olana bu saygıyı göstermek ama bir yandan da onun budalası olmamak gerekiyor. Ben kendi annemde ve babamda da gördüm ki akıllı anne babalar, kendi hayatlarını sürdürür ve çocukları için rol modeli olurlar. Sadece fedakâr, altını temizleyip, sütünü veren tipler olursanız çocuk büyüyünce size saygı duymaz.
- Evliliğin en önemli ilkesi ne sizce?
- 'Bir yastıkta kocamak,' gibi dileklere hiç inanmıyorum. Bu dilekler, hiçbir şekilde yerine gelmeyecek dileklerdir. Ama yabancı filmlerde dikkat ederseniz evlenirken, birçok farklı dinden insan şu sözü verir: 'Seni seveceğime, hayatını kolaylaştıracağıma ve onurlandıracağıma söz veriyorum.' Bu üçü çok önemli. 'Seni seveceğime,' bu esas.
'Hayatını kolaylaştıracağıma,' yani senin yanında iyi bir yol arkadaşı olarak yürüyeceğime... Ve 'Onurlandıracağıma...' Bırak utandırmayacağımı, sadece o değil, aynı zamanda onurlandıracağımı, her konuda. Bu üç madde olmadan insanların beraber tatile bile çıkmaması lazım.
Kız ya da erkek fark etmez... Karım ne isterse onun olmasını istiyorum
- "Her erkek, bir kız çocuğu babası olmak ister," denir. Sizin kız ya da erkek diye bir tercihiniz var mı?
- Ben bu ailenin babasıyım; karım ne isterse onun olmasını istiyorum. Fakat benim kendi dikkat etmem gereken şeyler var. Geçen gece çekimde çocuk dolayısıyla beni kutlayan seyircilere hâlâ nasıl seksi olabileceğimi sordum. Çünkü onların gözünde evlenmek, çocukla beraber fotoğraf puan kaybettiriyor. 'Daha fit bir beden ve çıplak bir baba, çıplak bir çocuk nasıl?' diye sordum. 'Ay, çok seksi!' dediler. Demek tamam. Sadece 16-17 kilo vermek yetmedi, şimdi bir de buna çalışacağız.
- Şirin Hanım, sizin için "Babamdan sonra tanıdığım en iyi erkek,'' diyor. Sadece iyi olmak yetiyor mu? Siz bu kadar ünlü olmasaydınız, yine de sizi seçer miydi acaba?
- Bunu bilmiyorum, ama çok eskiden bir sevgilim, 'Seni sadece şovmen olduğun için sevmiyorum,' dedi. Yanımızda mizah yazarı bir arkadaşımız vardı: 'Başka bir şey olsaydı, yine sevecek miydin?' diye sorup kızı utandırmıştı. Şirin, benden ötürü benimle...
- "Kadın, çocuk isteyince, babasını da seçer," derler. Siz de seçilmiş bir erkeksiniz bu durumda...
-
Evet, Şirin beni seçmiştir bu açıdan.
- Sonuçta kararı veren kadın değil mi?
- Zaten biz tanışmadan önce de Şirin beni uygun buluyormuş, 'Böyle bir adam çocuğumun babası olabilir' diyormuş. Ama tabii ki işler böyle mi yürürdü, yürümez miydi, bilmiyorum. Ama böyle bir kozmik durum olmuş.
Sonra biz rastlaşmaya başladık.
- Kozmik enerjilere inanıyor musunuz?
- Birçok kozmik şeye inanıyorum ama bunun fallarla kaderle ilgisi yok. Bir müddet sonra aptal cep telefonlarıyla değil de telekinetik güçlerle 'Gecikiyorum, trafik sıkışık,' diye haberleşebileceğimize inanıyorum. İnsanlar cep telefonlarını geliştireceğine biraz da beynini geliştirse...
- Kavga arkadaşlığı, yol arkadaşlığı tamam ama sizin gibi anarşist ruhlu, özgür biri için evlilik şart mı? Niye evlenmeden beraberliğinizi sürdürmüyorsunuz?
- Evet, ama evlilik bize bir konfor sağlıyor. Sonuçta iyi yetiştirilmiş bir hanımla evleniyorum. Bu hanımın ve benim ailevi sorumluluğumuz var. Çünkü benim için aile esastır. Çünkü ben hiçbir zaman evli insanları demode, hakir görmedim. Kuruma acayip bir saygım var. Ve çocuğumun içinde mutlu yetişeceği bir ortama ihtiyacı var. Ve lütfen yaşlılarla birlikte yaşasın. Ben de gençler ve yaşlılarla beraber büyüdüm.
Bugün Türkçeyi biraz doğru konuşabiliyorsam, kitaptan haberim varsa bu insanların sayesindedir. Ben de şimdi anneyi, babayı, anneanneyi toplamaya çalışıyorum. Şehrin içinde, bu aileyi nasıl bir araya toplayabilirim diye düşünüyorum.
- Her şey çok ani gelişmedi mi?
- Biz Şirin'le daha ilk yemeğe çıktığımız gün beraber olmaya karar verdik, daha birbirimizi çok az tanırken.... Hemen çocuk yapacağımız, evleneceğimiz belliydi. Ama Şirin beni çok fazla peşinden koşturdu.
Aşkın sarhoşluğu içinde deli gibi peşinden koştum. Böyle olması da gerekir bence...
Benim için hayatımda bu kadar hızla bir işe konsantre olmak ancak bu şekilde olabilirdi, bu kararlılıkla ilgili bir olay.
- Eşinizin evlenmeden önce hamile olduğu haberinin basında çıkması sizi rahatsız etti mi?
- Hayır, çünkü birkaç gün içinde evleniyoruz ve çocuk da 25 günlük falan... Niye rahatsız etsin ki?
- Baba olacağınızı duyunca ilk tepkiniz ne oldu?
- Karıma sarıldım, öptüm ve çok mutlu olduğumu söyledim.
- Karım, diyorsunuz, daha erken değil mi?
- Evet, öyle diyorum. Onun için herhangi bir memurun iznini beklemiyoruz.
Nikâh Roma’da, balayı dağlarda
- Nikâh nerede gerçekleşecek?
İki yer düşündük. Ben Küba'yı çok seviyorum. İkimizin de daha önce gitmediğimiz bir yer Roma... Romantik görünüyor gözüme...
- Romantik bir film gibi yani...
Evet sonra da 70'lerin burjuvaları gibi bunun devamında soğuk bir tatil yapacağız.
- Balayı da Alpler'de mi?
- İşin büyüsünü bozmayalım şimdi. İtalyan Alpleri diyelim.
Çocuk büyüyene kadar boşanmam
Önce evleneceklerini, şimdi de çocukları olacağını öğrendik... Okan Bayülgen Sabah gazetesine verdiği röportajda, 31 Aralık'ta Roma'da evleneceği şirin Ediger'le çocukları ergenlik çağına gelene kadar boşanmayı kendine yasakladığını söylüyor…
Çocuk, çok ciddi bir karar.
- Şu anki ruh halinizi hangisi anlatıyor? Mutlu, heyecanlı, şaşkın, yorgun, kontrolden çıkmış...
- Soğukkanlıyım diyebilirim. Başıma gelenleri anlıyorum, gerek işte gerek özel hayatımda... Zaten amacım da medeni bir insan gibi bunun bana ne getireceğini ve ne götüreceğini doğru tahlil etmeye çalışmak. Bir yandan televizyona döndüm, diğer yandan hayatımda tahmin etmediğim bir şey oldu. Bir kadına sarhoşluğa benzeteceğim şekilde âşık oldum. Onun çekim alanına girdim. Onun illüzyonu beni neredeyse paralize gibi kendini bilmez bir halde yaşattı ve yaşatıyor. Bu aşkın ve bende kaldığı kadarıyla mantığın işaret ettiği şey doğruydu: Bu kadın evlenilecek ve çocuk yapılacak kadındı. Hızla bu işlere giriştim ve hayatımda bir değişiklik oluyor.
- Neler değişti tam olarak hayatınızda?
- Ben ne bazı gıcık magazin programlarının ve habercilerinin gösterdiği gibi her gece İstanbul kulüplerini dolaşan bir playboy'um, ne müthiş eğlenceli, eşin dostun çıkmadığı bir ev hayatım var... Ne böyle bir şöhret hayatı sürüyorum ne de böyle eğleniyorum. Zaten sakin hayatıma bir de yoldaş katmakta bir mahsur yoktur, eğer o da aynı şeyleri seviyorsa...
- Şirin Ediger, bir röportajda "Entelektüel ve kültürel olarak çok iyi anlaşıyoruz,'' diyor.
Sizi birleştiren ne oldu?
- Şirin çok iyi bir aileye mensup, eğitimini müthiş tamamlamış bir kızdır, çok parlak bir reklamcıdır. Zaten eğitimi ve işi benzer şeyleri sevdiğimizi gösteriyor. Onunla aynı şeylere öfkelenen, sinmemiş, bir sürü şeye kızgınlık duyabilen insanlarız... Çok seyahat ediyoruz.
Dünyada nereye gidersek gidelim mutlaka pasaport polisinden başlamak üzere herkesle kavga ediyoruz. Pasaportumuza saygı gösterilmediği için, bu kompleksimizden dolayı başlıyor ilk başta sinirimiz... Sigara içirmemelerinden dolayı başlıyor. Bütün dünyaya yalan söyleyen Amerikalıların daha havaalanında donumuza kadar her şeyimizi kontrol etmeleri yüzünden başlıyor. Ve itaat eden, boyun eğen ve bunu da toplumsal yaşamın bir parçası sanan insanlardan da nefret ediyoruz. Yani sokağa çıktığımız andan itibaren nefret doluyuz, bu nefreti paylaşmaktan dolayı da çok mutluyum.
- Kavgada yalnız değilsiniz yani artık?
- Yalnız değilim. Benim gibi kavga eden bir insan daha var.
Hatta o, pasaport polisiyle kavga etmeye başladığında ben arkadan yetişip kavga etmeye başlıyorum. Dolayısıyla her ülke, her sınır bizim için bir kavga yeri ve hapse atılmaktan son anda kurtuluyoruz. Çünkü mutlaka görevliler geliyor ve polis tarafından sorguya çekiliyoruz.
- İki iyi kavga arkadaşısınız anlaşılan...
- Evet, iki iyi kavga arkadaşıyız. Bu bana yetiyor zaten. Bunun yerine 'Sakin ol kocacığım,' diyen iyimser ve sürekli gülümseyen bir kadın olsaydı, onu pencereden atardım herhalde.
- Kendi aranızda da kavga ediyor musunuz?
- Hayır, kendi aramızda kavga etmiyoruz. İşin güzel tarafı da bu. Aramızda kavga edeceğimize başkalarıyla kavga ediyoruz... Aramızda kavga edip, birbirimizi sokakta, evin dışındaki insanlara karşı zayışatmıyoruz. Halbuki ben birçok ilişkimde tam tersini yaşadım. Aramızdaki kavgalar yüzünden zayıf düşmüşüzdür ve başkalarına karşı kalkanımız inmiş ya da kırılmıştır.
- Baba olmaya hazır mısınız, istiyor muydunuz?
- Hazırım ama hiç çocuk istemiyordum.
Özellikle kızlar bana söylüyorlardı, sen çocuk yapmak istiyorsun falan derlerdi, ama hayır, çocuk sevmezdim. Onlara büyük adam muamelesi yaptığım için çocuklar beni severler.
Onların orasını burasını sıkıştırmam yani... Şirin de benim gibi düşünüyor.
Çocuğa karşı müthiş bir ilgimiz olacağını düşünüyorum ama ikimiz de çocuk budalası insanlar değiliz.
- Planlı bir çocuk mu peki?
- Evet, deli gibi çocuk istedik ama deli gibi isteyince daha ismini bile söyleyemeyecek bir tipe kurban olmak gibi bir niyetimiz yok.
- Nasıl bir baba olmak istersiniz?
- Kendi babam kadar duygusal ama babamdan çok daha fazla soğuk olmak isterim çocuğuma karşı...
- Soğuk mu? Niye? Mesafeli olmak bile daha iyi ama soğukluk acımasızca değil mi?
- Mesafe en değerli şeydir. Bizim toplumumuzda en çok öğretmemiz gereken şey.
Çünkü sabahtan akşama kadar herkese parmağımızı sallayarak mesafeli olmayı öğretmeye çalışıyoruz. Halbuki iyi eğitilsek birbirimize mesafeyi öğretmeyeceğiz.
- Daha önceki eşlerinizle aranızda çocuk konusu hiç dile gelmiş miydi?
- Tabii ki dile geldi ama ben erken buldum.
Ne ben hazırdım ne de onlar... Bir de ayrılmış anne baba çocuğuyum, şüpheci davranırım. Şu anda Şirin'le ilgili bir şüphem yok ama kendime uzun yıllar için bir yasak koydum, boşanma kelimesini ağzıma almamak üzere...
- Şirin Hanım için de geçerli mi bu yasak?
- Hayır, ona karışamam ama ben kendime böyle bir yasak koydum.
- Ne kadar süre?
- Ergenliğin bitimine kadar çocuğu hiçbir şekilde sarsmamak gerekiyor. Çünkü ben annemle babam ayrıldığında, altı-yedi yaşlarındaydım. Tam evdeki cennetten kopma dönemiydi; çocuğu dışarıya gönderiyoruz ve yalnız bırakıyoruz. Arkamdaki güven kayboldu.
O duyguyu çok iyi bilirim ve kimseye yaşatmak istemem. Bu beni çok sarsmıştır, çok özen gösterilmesi lazım. Çünkü bu sizin dileğinizle olan bir yol arkadaşı. İster inançlı olun ister olmayın, böyle bir şey yapmaya karar veriyorsunuz... Doğaya ya da tanrıya sığınıyorsunuz ve tanrı sizin dileğinizi kabul ediyor. Ve size bir yol arkadaşı geliyor. O sizin sorumluluğunuzda. Doğacak olana bu saygıyı göstermek ama bir yandan da onun budalası olmamak gerekiyor. Ben kendi annemde ve babamda da gördüm ki akıllı anne babalar, kendi hayatlarını sürdürür ve çocukları için rol modeli olurlar. Sadece fedakâr, altını temizleyip, sütünü veren tipler olursanız çocuk büyüyünce size saygı duymaz.
- Evliliğin en önemli ilkesi ne sizce?
- 'Bir yastıkta kocamak,' gibi dileklere hiç inanmıyorum. Bu dilekler, hiçbir şekilde yerine gelmeyecek dileklerdir. Ama yabancı filmlerde dikkat ederseniz evlenirken, birçok farklı dinden insan şu sözü verir: 'Seni seveceğime, hayatını kolaylaştıracağıma ve onurlandıracağıma söz veriyorum.' Bu üçü çok önemli. 'Seni seveceğime,' bu esas.
'Hayatını kolaylaştıracağıma,' yani senin yanında iyi bir yol arkadaşı olarak yürüyeceğime... Ve 'Onurlandıracağıma...' Bırak utandırmayacağımı, sadece o değil, aynı zamanda onurlandıracağımı, her konuda. Bu üç madde olmadan insanların beraber tatile bile çıkmaması lazım.