Adana'da 4.5 yaşındaki çocuğun istismara uğramasının ardından başlayan tartışmalar sonrası pedagoglar, eğitimciler ve siyasetçiler konuya ilişkin olarak açıklamalarda bulundu. Son on yılda cinsel istismar vakalarında 7 kat artış yaşandığını ifade eden uzmanlar, " Çocuklarla çalışan yetişkinlerin istismarı tanıyabilmeleri ve süreci çocuk lehine yürütebilmeleri için eğitim almaları sağlanmalıdır" diyor. Çocukların yaşadıkları istismara 'Dur' diyebilmesi için 'Hayır' diyebilme becerisine sahip olması gerektiğini kaydeden uzmanlar, "Farklı düşündüğü zaman cezalandırılan, fikirleri önemsenmeyen çocukların bu beceriyi kazanabilmesi zordur. Hiyerarşinin olduğu, eşit ilişkinin kurulamadığı her yerde itaat beklenir, şiddet ve istismar mekanizmaları devreye girer" açıklamasında bulundu.
Birgün'den Demet Sargın'ın haberi şöyle:
Psikolojik Danışman Burcu Süvari'nin açıklaması:
»Okullarda, öğrenciler arasında cinsel istismar meselesine dair bir farkındalık var mı? Öğrencilerde cinsel istismar farkındalığı nasıl yaratılabilir ya da artırılabilir?
Öğrencilerin farkındalık düzeyi toplumun konuya dair algısıyla orantılı esasında. Toplumda sert tepkiler verilmekle birlikte, cinsel istismar faillerinin ruh hastası, pedofil oldukları düşüncesinden yola çıkarak çözümün “hadım” gibi tıbbi yollarla mümkün olacağına yönelik yanlış bir algı hâkim. İstismarcının temel amacı cinsel tatmin değildir. Öfkenin taştığı zamanlarda da idam tartışmalarına kilitlenilmektedir. Çocuğun cinsel istismarına yönelik vakaların çok az bir kısmı gün yüzüne çıkıyor. Çünkü istatistiki veriler istismar vakalarının büyük bir oranda aile içinde olduğunu gösteriyor. Toplum, aile ve cinsellikle ilgili tabulaşmış düşünceleriyle yüzleşmediği sürece, çocuklar sessiz kalmaya devam edecektir. Sadece iyi ve kötü dokunmayı ayırt etmeyle ilgili bir farkındalık maalesef çocukları korumaya yetmemektedir. Çocuklarla çalışan yetişkinlerin istismarı tanıyabilmeleri ve süreci çocuk lehine yürütebilmeleri için eğitim almaları sağlanmalıdır. Okul öncesinden başlayarak tüm eğitim kurumlarında eşit, bilimsel, laik eğitim politikaları uygulanmadan koruyucu ve önleyici çalışmaların sürdürülebilmesi imkânsız.
»Psikolojik danışmanların istismar meselelerini çoğu kez açığa çıkardığını gördük medyadan. Peki psikolojik danışmanlar okullarda bununla ilgili neler yapabilir ya da yapmalıdır? Psikolojik danışmanların sorumluluğu nedir?
Psikolojik danışmanların da, tıpkı diğer kamu görevlileri gibi, kendilerine ulaşan istismar vakalarını ilgili kurumlara ulaştırmak yasal yükümlülüğüdür. Okullarda karşılaşılan istismar vakalarıyla ilgili tüm sorumluluğu sadece psikolojik danışmanlara yüklemek gerçekçi ve sağlıklı değildir. Her okulun çocuk istismarıyla ilgili kriz durumunda kimlerden ve nasıl yardım alınacağı, bildirimin hangi yolla yapılacağı, gizlilik ilkesi ve çocuğun yüksek yararının gözetilmesini esas alan bir politikasının ve eylem planının olması gerekmektedir. Psikolojik danışmanın süreçte etkin olması, ruhsal yönden zarar gören çocuğun daha fazla hırpalanmasının önüne geçebilmektedir. Okuldaki tüm personele, servis şoförleri, kantin çalışanları dahil olmak üzere, çocuk istismarı konusunda seminer ve atölye çalışmalarının yapılması önemlidir. Çocukların istismar konusunda farkındalıklarını artırabilmesi, hem kendisinin hem de başkalarının bedenine, kişisel sınırlarına saygı duyabilmesini sağlamanın en önemli yollarından biri de ailede ve okulda verilmesi gereken cinsel eğitimdir. Cinselliğin tabu olması, çocuğa yaşayacağı cinsel saldırılar karşısında da konuşmaması gerektiği mesajını verir. Yaşadığı istismara dur diyebilmesi, kendisini ifade edebilmesi için çocuğa ‘hayır’ diyebilme becerisi kazandırılmalıdır. Farklı düşündüğü zaman cezalandırılan, fikirleri önemsenmeyen çocukların bu beceriyi kazanabilmesi zordur. Hiyerarşinin olduğu, eşit ilişkinin kurulamadığı her yerde itaat beklenir, şiddet ve istismar mekanizmaları devreye girer.
»Psikolojik danışmanlıkla rehberliğin ayrılması bu meseleyi etkiler mi?
Psikolojik danışmanlar öğrencilerle koşulsuz kabul ve empati çerçevesinde iletişim kurduğu için istismar vakalarının ortaya çıkarılmasında önemli bir role sahiptir. Nöbet tutan, öğrenciyi denetleyen, pdr ilkeleriyle çelişen görevleri yerine getiren, otorite figürü olan birine öğrencinin kendisini açması zorlaşacaktır.
***
İstismar haberlerini medyadaki yerini ve çocukları nasıl etkilediğini değerlendiren Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Burcu Özbaran'ın açıklamaları şöyle:
»Çocuk istismarı konusunda yayıncılık açısından dikkat edilmesi gereken esas konular nelerdir? Dizilerde ve televizyonda çocuk istismarı konusunda neler yapılmalı?
Duygusal, fiziksel ve cinsel istismar, istismarın alt tipleri olarak sayılabilir. Çocuğun gelişimini sekteye uğratan bir diğer istismar türü de ihmaldir.
Çocuk istismarını normalize edici, önemsemeyici, bunun bir insanlık suçu olduğunu görmezden gelebilecek her türlü yayından kaçınmak gerekir. Çocuğun yaşından önce, yaşına uygun olmayan verilerle karşılaşması da duygusal istismara girer; bu nedenle şiddet içeren, çocuğu duygusal olarak olumsuz etkileyebilecek yayınların çocuklar tarafından izlenmesini engellemek gerekir. İstismarı önleme konusunda toplum duyarlılığını artırmak için medya kullanılabilir. Bu yazı dizisi de buna bir örnek olacaktır.
»İstismar haberlerini okuyan, duyan çocuklar bu durumdan nasıl etkileniyor?
Çocuklar, her türlü olumsuz uyarandan bireysel özellikleriİsne ve ailenin koruyucu özelliklerine göre değişen geniş bir yelpazede etkilenme gösterebilir. Üzüntü, kaygı, bu olumsuz olayların kendi başına da gelebileceği korkusu, güven duygusunun zedelenmesi, endişeler görülebilir.
»”İstismar” nerede başlıyor? Neleri normalleştiriyoruz?
Duygusal istismar ve ihmal konuları, genelde en çok “ihmal” edilen istismar türleridir. En çok normalize edilmeye çalışılan türler de bunlardır.
Duygusal istismar; çocuğa bakan kişilerin çocuğun ruhsal sağlığı ve gelişimini olumsuz etkileyen davranışlarıdır. Onur kırıcı sözler, sürekli kıyaslamalar, alay etme, tehdit, sindirme, ayrımcılık, kısıtlama, zorlama, baskı, cezalandırma, reddetme, izole etme, terör (korku, dehşet duyguları oluşturma), önemsememe, kandırma, ayartma gibi tutumların hepsi istismar kapsamına girer. Oysa aile yaşantısı içinde bunların birçoğunu görüyoruz ne yazık ki.
Yine bazı “dayağı” normalleştirici söylemler de duyuyoruz ne yazık ki. Oysa kendini koruma gücü olmayan, bizlerin koruma ve kollamasına, bakımına muhtaç çocuğa karşı en ufağı da olsa dayak fiziksel istismar demektir.
Çocuğun doğal gelişimsel haklarını engelleyen her tür davranış istismardır esasen. Çocuğun yaşam hakkını, barınma, eğitim, tedavi, aşılar, sevilme ve bakım alma, korunma gibi duygusal gereksinimlerini ihmal etme de yine az zararlıymış gibi görünen, esasen çocuğun gelişimini temelden olumsuz etkileyen istismar türüdür.
»Sosyal paylaşım sitelerinde, anne-babalar ve bloggerlar hiçbir sakınca görmeden çocuk fotoğrafları paylaşıyor. Normal bir durum mu?
Çocuklar bizim en değerli varlığımız, kendimizden bir parçamız. Doğdukları anda dünyamızı değiştiren, bizi anne baba yapan varlıklar. Ama bazen bu “kendinden parçayı”, sadece kendine “aitmiş” gibi hissetmeye devam eden ve çocuğun ne istediğini veya ne isteyebileceğini düşünmeden hareket eden aileleri görüyoruz ne yazık ki. Hatta günümüzde bu yarış halinde maalesef, diğer bozulan, yitirilen değerler gibi. Bu durum şu an için bir suç unsuru olarak tanımlanmamakta, ama bir çocuğun fotoğraflarının herkesçe görülecek şekilde ve fazla miktarda sosyal paylaşım sitelerinde yayımlanarak, anne babasının kendi gereksinimleri için kullanılması, aslında çocuğun mahremiyetinin ihmali yanısıra bir yandan anne babanın kendisini olumlu olarak besleyecek duyguları hissedebilmesi için çocuğun sömürüsü yani duygusal istismar olarak değerlendirilebilir; çocuğun ne isteyebileceği önemsendiğinde, çocuğa empati (eşduyum) yapılabildiğinde, bunun da bir ölçüsünün olabileceğini, olması gerektiğini bilmek gerekir.