Gündem Çocuk Derneği, 14 Aralık’tan beri sokağa çıkma yasağı ve operasyonların devam ettiği Cizre’deki öğretmenden bir mektup aldı. Derneğin web sitesinde yayınlanan mektupta, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan gelen ‘İlçeyi terk edin‘ mesajına rağmen Cizre’de kalan Karadenizli bir öğretmen, dört gündür yaşadıklarını anlattı. Öğretmen, yazdığı mektupta “Hayatım boyunca hiç bu kadar silah sesi duymadım. Gördüğüm tek silah oyuncak su tabancasıydı” dedi.
Mektubun tamamı şöyle:
“Hocam havalar güzelleşsin burada çok güzel bir yer var oraya pikniğe gideriz”, “Hocam haftaya okul maçı var dua edin, siz de seyredeceksiniz değil mi?”, “Annem bir güzel tandır ekmeği yapar hocam daha önce öylesini yemediniz vallahi”, “Ben de sizin gibi öğretmen olacağım”… Şimdi bu sözlerden eser kalmadı. Her şeye inat öğrencilerimizin kurduğu hayallerin yerini büyük bir boşluk ve çaresizlik aldı. “Hocam neden bırakıp gittiler bizi?”, “Hakkınızı helal edin hocam, burada çok gürültü var, bizim mahalledeler”, “Hayır hiçbir şey güzel olmayacak artık”, “Keşke bize gelseydiniz hocam, bir şeye ihtiyacınız var mı? Söyleyin hocam Allah aşkına ne isterseniz biz buradayız”…
Eğer gençlerin hayallerini elinden alırsanız, yarınlardan bahsedemezsiniz. Bir gençlik düşünün ki, her sabah acaba bugün de sokağa çıkma yasağı olur mu diye düşünsün, her akşam silah/bomba sesleriyle uykuya dalsın, her an ortalığın karışacağını bilsin, daha bu gencecik yaşında ölümün her türlüsüyle yüzleşmiş olsun.
Bugün 17 Aralık 2015. Patlama ve silah sesleri iki gündür devam ediyor. Elektrik yok. Geleceğe de benzemiyor. İletişim uzun süre sağlanabilir mi onu da bilmiyorum. Hayatım boyunca hiç bu kadar silah sesi duymadım. Gördüğüm tek silah oyuncak su tabancasıydı. Hayır, burada doğmadım. Kürtçe bilmiyordum, halay çekebildiğim de söylenemez. Daha önce Güneydoğuya da hiç gelmemiştim. Bazı durumları anlayabilmeniz için aynı dili konuşmanıza bile gerek yok. Ben Karadenizliyim, arkadaşım İç Anadolu’dan, bir diğeri Akdeniz, Ege kısacası Anadolu’nun her yerinden geldik ve Cizre’deyiz. Öğrencilerimizi, komşularımızı, mahalleden arkadaşlarımızı, her gün okula giderken şakalaştığımız çocukları bırakma gibi bir niyetimiz yok. Her şeyi beraberce göğüsleyeceğiz. Umudumuzu kaybetmemek için çok uğraşıyoruz ama sürekli yaralı ve ölü haberleri geliyor. İlk defa haberlerin yalan çıkması için can atıyoruz. Sesler kadar sessizlik de korkutuyor. Her bomba atışlarında, seslerin geldiği mahalledeki öğrencilerimize ulaşmaya çalışıyoruz. Aynı anda onlar da bize haber verme telaşına giriyorlar. İki dakika geç haber alsak… Hissettiklerimizi anlatacak kelimeler bulamıyorum. Şunu bilin ki o bombalar, bize atılıyor; gençlere, çocuklara, hayallere, ümitlere ve yaşama dair olan her şeye…
Yasak öncesinde öğretmenlere gönderilen mesaj hangi zihniyetin ürünüydü bilmiyorum, fakat bir saat içinde güzelim Cizre’yi kıyamet filmlerinden birine çevirdi. Birçok kişi sofradan kalkıp bir çantayla evini terk etti. Öyle bir telaş vardı ki, hiç kimse neler oluyor, niye gidelim, biz gidersek arda kalanlara ne olacak diye sormayı bile akıl edemedi. Sadece öğretmenler değil buralı insanlardan da gidenler oldu çaresizce. Yine de hiç kimseyi suçlamamak gerek, öncelikler ve fikirler farklıdır. Tercihler sorgulanmamalı. Vicdanlara bırakılmalı her şey. Fakat şöyle bir gerçek de var ki, eğer birlik olabilseydik, tek vücut, tek yürek o zaman şimdi yaşananlar çok daha farklı olabilirdi. Birçok arkadaşımızla görüşüyoruz, kalpleri bizimle, Cizre’yle. Gittikleri yerden ellerinden gelenleri yapıyorlar, fakat diğerleri… Elimizden ne gelir demeyin, hiçbir şey yapamıyorsanız dua edin. Anlamaya çalışın, anlatın, sorgulayın. Hiçbir ideolojide haklı yeri yoktur bu yaşanılanların. Çocuklar rahat ve mutlu uyumadıkça geri kalan dünyada hiçbir şey yolunda gitmeyecek, gitmesin de zaten! Bizi kendi ucuz şımarıklıklarımız, açgözlülüklerimiz, bencilliklerimiz, biz olamayışımız, ötekilerimiz, güç istencimiz, gereksiz yarışlarımız ve nefretlerimiz yenecek ve bizden geriye ruhsuz cesetler kalacak.
Nefret söylemlerine devam eden kana susamışlar, çok merak ediyorum acaba küçükken hiç kimse başınızı okşamadı mı? Hiç çocuk olmadınız mı? Hayal kurmadınız mı? Keşke bir gün bile olsa Cizre’ye gelebilseydiniz, öğrencilerimizin, insanlarımızın güzel kalplerini görebilseydiniz. Belki o zaman içinize akacak olan sevgi, nefretinizi temizleyebilirdi.
21. Yüzyılın en ölümcül hastalığıyla karşı karşıyayız şu anda; faşizm. Tedavisi için de öyle milyarlar harcamaya gerek yok. Biraz soru soralım, empati kuralım, düşünelim ve harekete geçelim yeter. Susmayın. Dur deyin. Şimdi, hemen yapın bunu. Sonra çok geç olabilir.
Aynı göğün altındayız unutmayın.
Her şeye rağmen sevgiyle kalın…
Cizre’de bir öğretmen”