04 Kasım 2011 02:00
T24 - MİT-PKK görüşmesini değerlendiren Meclis Başkanı Cemil Çiçek, istihbarat elemanlarının bazı olayları önlemek için örgütlere sızabileceğini belirterek, “Onlarla beraber olacak, onlarla beraber oturup yemek yiyecek” dedi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, NTV Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’ın sorularını yanıtladı.
TBMM Başkanı Çiçek, Anayasa çalışmaları, terör, MİT-PKK görüşmesi, N.Ç. davası, bedelli askerlik ve başkanlık sistemi konularında önemli değerlendirmelerde bulundu.
Çiçek, herkesin Kurban Bayramı'nı da kutladı.
Cemil Çiçek'in kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle;
Dünkü toplantıda hem azınlıkların gazete temsilcilerini hem de siyasi partilerin temsilcileri vardı, herkesi bir arada buluşturdunuz. Bir yıl gibi kısa bir sürede kimse masadan çekilmeden ve herkesin kırmızı çizgisini aşmadan veya zorlamadan bir çözüm bulunacağını umut ediyor musunuz?
Anayasa konusu Türkiye'nin en öncelikli konularının başında geliyor. Yaşadığımız bir çok sıkıntının, gerginliğin en azından önemli bir kısmının temelinde anayasa yatıyor. 1982 şartlarında yapılmış bir anayasa daha yapılırken bile itirazlarla karşılaşmış. 60 yıllık çok partili siyasi hayatımızın 30 yılında uygulanan bir anayasa ve giderek dozu artan bir şekilde şikayet ettiğimiz bir anayasa. Bu yeni dönem bu tartışmalara bir noktayı koymamız lazım. Tüm siyasi partiler bu anayasanın değişmesi gerektiğini, söylüyor. 17 defa değişiklik yapılmış. 113 maddesi değişmiş, buna rağmen şikayet devam ettiğine göre bu yapının artık tamiratlarla varlığını sürdürmesi mümkün görünmüyor. Bu vesileyle sayın genel başkanların anlaşıy ve katkılarına teşekkür ediyorum. Bir uzlaşma komisyonu ile biz bu işi götürmeye çalışıyoruz. İstanbul’da yapılan toplantı, hem basını bilgilendirme hem de bu süreçte basınımızdan destek isteme toplantısıdır. Çünkü biz de bu şekilde ilk defa bir anayasa yapıyoruz. Hem bizim mesajlarımıza sizler aracılık edeceksiniz hem de muhatabımız olan milletimiz ve onun örgütleri bu sürece katkı versin istiyoruz ki ‘haberimiz olmadı, şunlar niye olmadı’ demesin. Herkes ne söyleyecekse bu süreçte söylesin biz de bunların hepsini bir ortak metin haline getirelim. Herkesin söz hakkı var, herkesin katkısı olmalı. Dünkü toplantı faydalı oldu. Biz bu katkıyı sadece basından beklemiyoruz. Özellikle bizim geçmişten beri muhatap olduğumuz birçok meslek örgütleri var. Türkiye'nin her tarafında şubeleri, imkanları var. Sendikalar, odalar, ziraat odaları, Türkiye işveren sendikaları, memur sendikaları gibi bunlar aşağı yukarı Türkiye'nin 45 milyon insanını temsil ediyor. Onlarında bu sürece aktif olarak katılmalarını istiyoruz. Onlar toplantılarını Türkiye'nin her tarafında yapmalı, buna imkanları var. Bana bir nüsha metin getirip bırakmaları yetmez. Ne söyleyeceklerse en uç noktadan başlayarak bunları söylemeleri lazım. Günümüzde sivil toplum kuruluşları son derece etkindir ve öyle olmalıdır. Geçmişte bir kısmı demokratik düzenlemelere bir kısmı katkı verdi. Bu dönemde zararın neresinde dönülse kârdır. Anayasanın da bir temel metin olması hasabiyle STK’ların platformların, fiili organizasyonların sürece katkı vermesini istiyoruz. Bugün 14 bin derneğe yazı gönderiyor, davette bulunuyoruz. Ümit ederiz ki birlikte bu işi yapmaya çalışırız. Peki yapamazsak, ben o ihtimali düşünmek istemiyorum. Bir ülke düşünün ki; en temel metin olan anayasadan 30 senedir şikayet ediyor. Siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının metinleri var. Deniliyor ki; bu anayasa kısa süre içinde değiştirilemezse Türkiye'de rejim bunalımı çıkar. Bu kadar ağır sonuçlara sebebiyet verecek bir anayasa ile Türkiye idare ediliyor. Bu yazıların üstünden 18 sene geçmiş, bu sözler haklı çıktı. Rejim bunalımı belki yaşamadık ama çok bunalımlar yaşadı Türkiye ve bunların önemli bir kısmı bu anayasadan kaynaklanıyordu. Onun için yeni bir anayasa yapamazsak bu şikayet ettiğimiz anayasa ve onun ortaya çıkardığı problemler katlanarak devam eder. İkincisi, siyaset kurumu ciddi ölçüde itibar kaybeder, ‘hem şikayet ediyorsunuz hem de çözemiyorsunuz’ derler. Üçüncüsü, tabii çevremizde olup bitenlere baktığımızda Türkiye önemli bir ülke , gelişmeleri takip edilen bir ülke, kararları, tartışmaları yakinen izlenen bir ülke, çevremizde birçok ülkede de anayasa yapım süreçleri var. Türkiye bir ilham kaynağı olacaksa, tecrübesi bir değer ifade edecekse bizim bu yolu iyi sonlandırmamız lazım.
Anayasa gündeme geldiği anda tutuklu milletvekillerinin durumu da gündeme geldi. Bülent Arınç üzüldüğünü söyledi. Siyaseti, yasaları ve çözüm yollarını çok iyi bilen deneyimli bir siyasetçi olarak siz tutuklu milletvekillerinin TBMM’ye gelmemesi konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz. Onların gelmediği oturumlar eksik mi?
Bunların bir kısmı anayasadan kaynaklanıyor, bunu herkesin iyi bilmesi lazım. Onun için bu anayasa yürürlükte kaldığı sürece birçok öngördüğümüz, öngöremediğimiz sorunlarla Türkiye karşı karşıya kalacak. Biz de enerjimizi bunları tartışmakla geçireceğiz. Biz Uzlaşma Komisyonu’nda dışarıdaki tartışmalardan biraz uzak bu süreci götürmek durumundayız. Elbette birçok konuyu, birçok çevre tartışabilir. Biz o tartışmalara takılarak bu uzlaşma komisyonunun çalışmalarını sürdüreceksek o zaman zorluklarımız olur. Bir partimiz bir şey diyorsa ona uzlaşma komisyonu dışında cevap verecek her partinin, her kurumun sözcüleri ve yöneticileri var. Onlar tartışsınlar. Yapacağımız çalışmada bizim hedefimiz toplumsal bir sözleşmeyi yapmaktır. Bu tutuklu milletvekilleri meselesi daha adaylık süreci ile birlikte gündemde olan bir konudur. Adaylık süreci ile birlikte YSK’nın bir takım kararlarından tutun, kim aday gösterilirse ne sonuçlar çıkar, ne gibi problemler olur... Bu seçim öncesi de seçim sonrası da tartışıldı. Anayasa yapım sürecinde bizim bir bayram havasına ihtiyacımız var. Anayasa yapım sürecinde bir de buna ilaveten siyasi atmosfer gerginse bu işi götürmekte zorluğumuz olur. Onun için bu sorunlar baştan beri var, Meclis Başkanı ne diyor, ne yapacak? Meclis Başkanı sınırsız yetkileri olan bir makam değil. Neticede yürürlükte kaldığı sürece hepimizi bağlayan bir anayasa var. Anayasa’da Meclis’in görevleri belli. Meclis iç tüzüğü var ki uymamız gereken bir temel metin. İç tüzüğün 14. maddesinde Meclis Başkanı’nın görevleri var. Şimdi bir konu ile ilgili bir dernek mensubu olabilirsiniz, bir köşede yazı yazıyor olabilirsiniz, akademik çevrelere mensup olabilirsiniz, sade vatandaş olarak bunları rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Sorumluluk taşıyorsanız o zaman bir sade vatandaşın, söylediğim statüdeki insanların rahatlığı sizde olmaz. Bir şeyi temenni etmek başka, temin etmek başkadır. Biz temin etme noktasında olan insanlarız. Türkiye eksiği var, fazlası var ama her konuda da yasası, anayasası olan bir ülke. Bu anayasanın 6. maddesi de diyor ki; hiçbir organ ya da kişi kaynağını anayasadan almayan bir yetki kullanamaz. Ben şimdi bir yetki kullanacaksam anayasa bana yetki veriyor mu diye ona bakmam lazım. İkincisi iç tüzük bana yetki veriyor mu? Türkiye genellikle iki yönlü değerlendirme yaptığı için bir tarafı memnun ederken, mesela bir konuşma yapsam bu konularla ilgili bundan memnun olan çevreler olur öbür taraftan da ‘Sen anayasadaki yasalardaki yetkine bakmıyor musun, senin ne yetkin var?’ denilecek. Kişisel olarak benim düşüncem elbette insanların hiç tutuklu olmasını istemem, keşke hiç tutuklamalar olmasa... Ama hayatında bir realitesi. Tüm dünya hukukunda tutuklamalarla ilgili hükümler vardır. Bizim Ceza Muhakemesi Kanunu 100. Maddesi’nde de tutuklamaların hangi hallerde olacağı bellidir. Buradaki kriterlere tutuklama isteyenlerin hassasiyet göstermesi gerekir. Delilleri ortadan kaldıracağı karartacağı noktasında bir kuvvetli şüphe olacak, kaçma tehlikesi olacak. Her suçtan dolayı tutuklama olmaz. Orada yazılı suçlardan birisi ile ilişkisi olacak ki ona göre bir tutuklama verilecek. Ben kimsenin tutuklu olmasını istemem, yargılamaların da uzun sürmesini istemem. Ben bunları temenni derim. Ama temenni edileni kim temin edecek, anayasada bu organlar belli. Dolayısıyla bu temennilerin muhatabı ilgili organlardır ve onların bu temenniler çerçevesinde olaya bakmak lazım. Mevzuat değişir, bir kısım yerlere belli yetkiler verilir; o taktirde bunlar olur. Değilse bir hukuki süreci temennilerle götürmek ne kadar doğru olur. Temenni edenlerin de temin noktasında nerede bulunuyor ona da kendileri karar vermesi lazım. Onun içinde temin edeceklere bu soruların sorulması lazım.
'Barzani'yle görüşmedim'
KCK davasında Profesör Büşra Ersanlı’nın tutuklanması... Bu tartışamaya nasıl bakıyorsunuz?
‘Biz bu süreçte yokuz’, ‘masadan ayrılırız, kalkarız’ tarzında bir net bir cümle yok yani. Dediğim gibi belli konularla ilgili dışarıda tartışmalar yapılabilir. Herkes bir olayı öyle ya da böyle değerlendirebilir, ona bir itirazım yok. Ama biz Uzlaşma Komisyonu’nda neyi nasıl yapacağımıza birlikte karar verdik. O günkü bazı yayın organlarımızda benim mesela Mesud Barzani ile görüştüğüm yazılı benim böyle bir görüşmem olmadı. Bu bir algılama, bu tür şeyler oluyor. Onun için biz komisyonda arkadaşça, dostça üzerimize düşen sorumluluğun idraki içinde bir şey yapmaya çalışıyoruz. Komisyon olarak biz bu tarihi sorumluluğumuzun gereğini yapmalıyız diye düşünüyorum.
Terörle mücadele konusunda gelirsek Meclis Başkanı seçildikten hemen sonra Kocatepe Camisi’nde bir şehit cenazesine katıldınız. Barzani şu an Türkiye'de. Bu kez Kuzey Irak’tan Türkiye'ye bir destek gelecek mi? Özellikle Avrupa’dan Almanya’dan da bir destek gelecek mi somut adımlar bekliyor muyuz?
Terör konusu Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli sorunudur. Türkiye terörle çok uzun zamandan beri uğraşıyor. Bir parti, bir hükümet meselesi değildir; bir Türkiye meselesidir. Partiler ütü bir meseledir herkesin bu sürece katkı vermesi lazımdır. Ben geriye dönük dünyadaki terör örgütleri ile ilgili mücadeleye de biraz kafa yormuş birisi olarak Türkiye'nin terörle mücadele tarihine de bakarak şunu ifade etmem lazım; bir ülke evvela terörle mücadele ederken kendi politikalarına inanmak, güvenmek mecburiyetindedir. Adına en çok yalan söylenen olaydır terör konusu. Herkes terörden şikayet eder kınar ama adım atmaya gelince kırk dereden su getirir. Bir taraftan ‘Bu örgüt terör örgütü’ der, öbür taraftan yargı kararları ile bu kabulü anlamsız kılacak bir sürü gelişmeler olur terör örgütü değil, neredeyse hayır kurumu gibi anlaşılır. Var bunun örnekleri. Herkes terör konusunda üzücü olaylar olduğu zaman mesaj gönderir, ‘üzüldük’ der ama öbür taraftan kendi ülkesinde olup bitenlere bakmaz. Çok şükür bu zamana kadar ülkemiz neyi başardıysa kendi gücüyle yapmıştır. Yeri gelmiş politik hatalar yapmış, kabullerde yanlışlık olmuştur vesaire... Terör öyle bir beladır ki insanlığa karşı bir suçtur. Her ülke terör örgütünün mensuplarını ya yargılayacak ya da iade edecek. Ne yargılıyor ne iade ediyor; sıkıntı buradadır. Bazı ülkelerde ufak gelişmeler var.
'Yeri gelecek onlarla yemek yiyecekler'
MİT-PKK görüşmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devletin bu türlü kuruluşları, bu türlü işler içindir. Dünyada istihbarat teşkilatlarının işi iyi adamlarla değildir, hep kötü adamlarla uğraşırlar. Yani bu tür kuruluşların iki türlü görevi var. Bir kısım olayları olmadan önce önlemek ve buna rağmen olaylar olduysa da faillerini bulup yargıya teslim etmek. Olayları olmadan önce önleyecekse ki Türk güvenlik birimleri birçok olayı kamuoyuna bile yansımadan bugüne kadar önlemiştir. Eksiğini tamam ama başarılı işlerini de göz ardı edersek.. Kelle koltukta görev yapan kurumlardır, morale ve desteğe ihtiyacı var. Yaptıkları her şey kötü değil. Bu tip örgütler bir kısım olayları önceden önleyecekse bu örgütlerle içli dışlı olacak, içine sızacak onlarla birlikte olacak, onlarlarla yemek yiyecek. Yeri gelecek onları övecek, yeri gelecek yerecek... Olayı bu örgütlerin kendi görev ve sorumluluk çerçevesi içinde değerlendirmek lazım. Bir filanca ülke bu konuda neyi yapması gerekiyorsa Türkiye Cumhuriyeti devleti de onu yapar ve onu yapmalıdır. Bu kabul içinde bakalım. Terör meselesi bir parti meselesi değil, partiler üstü bir meseledir bunu böyle anlayıp bunun içini iyi doldurmamız lazım.
Çukurca’da öldürülen teröristin Muş’taki taziye evine Türk bayrağı asıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu beni çok duygulandıran bir konudur. İnsanları, bölgeleri grupları kategorize ederek şu şuradan, bu buradan, bundan yanadır diye değerlendirmek bence son derece yanlış. Bu ülkede yetişen 74 milyon insan düşüncesi, kanaati, etnik kökeni ne olursa olsun bir ve beraberdir. Van depreminin ortaya koyduğu gerçekte budur. Buna rağmen orada enkaz kaldırmaya gidenlere suikast teşebbüsünde bulunanlar da var.
Bedelli askerlik
Bedelli askerlik konusunda görüşlerinizi kısaca alabilir miyiz?
Elbette hükümet üyesiyken söylediklerim ortada ama gördüğüm bir husus var. Herkes bu konuya yardımcı olmak arzusunda. Burada eskiden beri tereddüt edilen husus şudur; Türkiye'nin bir savunma ihtiyacı var. Bir de bu savunma ihtiyacını temin eden bir insan kaynağı var. İhtiyaçla kaynak arasındaki dengeyi nasıl kuracağız, çalışmalar tartışmalar bununla alakalıdır. Ümit ederim önümüzdeki günlerde bu denge bir yerde kurulmuş olur.
'N.Ç. davası trajediye dönüştü'
Yargıtay’ın son kararı ile gündeme oturdu N.Ç. davası. Eski Ceza Kanunu’na göre karar verildi. Siz bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Konuda bir şey yapacaksak onun bütün verileriniz bilmemiz lazım. Hukukun genel kuralı, bir suç hangi tarihte işlendiyse o tarihteki kurallara tabidir. Eğer daha sonraki yasa kişilerin lehineyse o uygulanır aleyhineyse, yani suçun işlendiği tarihte cezası on sene sonradan 20 seneye çıktıysa siz 20 sene veremiyorsunuz bu evrensel hukuk kuralı. 10 seneden sonra 5 seneye düşürüldüyse sanık lehine olanlar uygulanıyor. Bu dosyada sadece bildiğim geçmiş eski ceza kanununa göre suç. O tarihte işlendiği için tabii davalar uzayınca bu tür sıkıntılar çıkıyor. Şunu görmek lazım; biz bu ceza kanununun yapım sırasında da gördük Yargıtay adına katılan bir sayın üyenin tutanaklarda söylediği bir şey var. Bir madde yazıyoruz uygulayıcıların görüşüne başvurduğumuzda dedi ki; ‘hukuk dediğiniz şey yüzde 95 yorum yüzde 5 kanun metnidir’. Demek ki yorum meselesi... Ceza kanunlarında bazı suçlar için tek tip bir ceza vardır, bazı suçlar içinde asgari ve azami haddi vardır. Hakimler gerekçesini sağlam koymak kaydıyla en üsten de ceza verebilir, bu bir yorum meselesidir. Kararı veren daire başkanının bir açıklama yapacağı ifade edildi, ona bakıp ona göre değerlendirmek lazım. Olay üzücüdür tabii, maalesef bir trajediye dönüşmüş durumda. 13 yaşındaki bir çocuğa insanlık dışı ve insanlığı olmayanların yapmış olduğu bir eylem. Hangi türlü niteleme yaparsanız bunlar hak eder. Ama işin hukuk kısmına bakmak lazım. Ben doğan bu infiale de haksızdır diyemem.
Başkanlık sistemi
Gönlünüzden başkanlık sisteminin yeni anayasanın içinde olması geçiyor mu?
Gönlümden geçeni ayrı konuşuyoruz ama şimdi komisyon başkanı olduğuma göre benim gönlümden geçenleri değil reel görüşler üzerinden bu süreci götürmemiz lazım. Biz daha işin usul kısmında veri toplama, toplumun katılımlarını alma noktasındayız. Partilerimizin ben şunu istiyorum, ben şunu istiyorum tarzında bir taslak metinler henüz gelmedi. O metinler gelmeden bu konularda benim görüş bildirmem ne kadar doğru olur. Ben bu komisyona başkanlık ediyorum dolayısıyla ben o noktada oy sahibi değilim. Bu süreci sıkıntıya sokacak, içimden başka düşünceler geçse bile bunları söylemem doğru olmaz.
© Tüm hakları saklıdır.