CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Dilek Doğan’ın 18 Ekim günü, İstanbul Sarıyer Küçükarmutlu’daki evinde özel harekâtçı polis tarafından öldürülmesiyle ilgili kamera kayıtlarının ortaya çıkmasıyla ilgili değerlendirmelerde bulunarak, bunun sıradan bir kriminal olay olmadığını söyledi. “Biz bu olayları daha önce de Ethem Sarısülük’te, Ali İsmail Korkmaz’da da gördük” diyen Emir, “Hepimizin evine bir gün polisler gelebilir ve çocuklarımızı, eşimizi, bizi öldürebilir ve bu da bir olağan bir güvenlik sırasında, bir arbede sırasında yaşanmış bir kaza olarak da gösterilebilir” ifadelerini kullandı.
CHP’li milletvekili, “Savcılık dosyasına giren kayıtlardan, güvenlik güçlerinin kamerasının sürekli çekim yapmadığını tespit etmiş bulunuyoruz” dedi.
Murat Emir, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Dilek Doğan’ın görüntülere de yansıyan öldürülmesini değerlendirdi. CHP’li milletvekili, “Can ve mal güvenliğimizin teminatı olan polisin aslında bizim için temel tehlikelerden biri olmaya başladığını üzülerek tespit etmek durumundayız. Hepimizin evine bir gün polisler gelebilir ve çocuklarımızı, eşimizi, bizi öldürebilir ve bu da bir olağan bir güvenlik sırasında, bir arbede sırasında yaşanmış bir kaza olarak da gösterilebilir” dedi.
Emir’in değerlendirmeleri şöyle:
Ülkemiz gün geçtikçe kanunsuzluklar ülkesi haline dönüştürülmek istenmektedir. Bunun son örneğini 18 Ekim günü, İstanbul Sarıyer Küçükarmutlu’da Doğan ailesinin evine giren polislerin, evin kızı Dilek Doğan’ın, özel harekatçı bir polis tarafından ailesinin gözünün önünde vurulmasıdır. O gün vurulan 25 yaşındaki Dilek Doğan, 7 gün sonra yaşam mücadelesi verdiği Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti.
Olayın ardından, Emniyet kaynaklarından, olayın bir arbede sırasında istenmeden yaşandığı ve orada görevli polisin silahının alınmaya çalışılırken, silahın kaza sonucu ateşlendiği şeklinde açıklamaları kamuoyuna yansıdı. Ancak dün (20 Aralık 2015) dava dosyasına giren polis kamera kayıtlarında da olayın aslında öyle olmadığı açıkça görülüyor. 3 ayrı bölünden oluşan görüntülerin ilkinde, polisler, canlı bomba olduğu iddia edilen H.R.K.’nin evde olup olmadığını sorduktan sonra arama yapacaklarını söylüyor; Doğan ailesi ise polisten ‘galoş giymelerini’ istiyor. Görüntü kesiliyor. İkinci görüntüde ise, polisler eve girip arama yapıyor, işte Dilek Doğan da bu sırada vuruluyor. Videonun 1.45’nci saniyesinde görevli polis memurunun “Ben sana ne dedim” diye bağırdığı, Dilek Doğan’ın da “Ya ne yapıyorsun” demesi ve silah sesi duyuluyor. Evin avlusunda çekilen son videoda ise polisin “Senin oğlun yaptı” diyerek haykırdığını izliyoruz.
"Sıradan kriminal bir olay değil"
Bu, sıradan kriminal bir olay değildir, tek başına yaşanmış, sadece bir defalığına yaşanmış, o sıradaki görevli polis memurunun kazara yaptığı bir olay değildir. Bu aslında bizdeki peşin cezalandırma yönteminin, polis devletine adım adım gidişin doğal bir sonucudur. Biz bu olayları daha önce de gördük, çok defa gördük; en son örneklerini anımsayın Ethem Sarısülük’te, Ali İsmail Korkmaz’da gördük. Hatta Ethem Sarısülük’ün katledilmesinde polis memurunun nasıl silahını ateşlediği bütün kamera kayıtlarında açıkça ortadaydı. Bu nedenle bu olayın çok önemsenmesi gerekmektedir. Bizim can ve mal güvenliğimizin teminatı olan polisin aslında bizim için temel tehlikelerden biri olmaya başladığını üzülerek tespit etmek durumundayız. Hepimizin evine bir gün polisler gelebilir ve çocuklarımızı, eşimizi, bizi öldürebilir ve bu da bir olağan bir güvenlik sırasında, bir arbede sırasında yaşanmış bir kaza olarak da gösterilebilir. Bu yönüyle Türkiye giderek yaşama hakkımızın ve can emniyetimizin olmadığı bir ülkeye dönüşmektedir maalesef.
Dilek Doğan’ın yaralanmasından sonra özellikle Emniyet ve belli bir medya üzerinden bu olayın bir çatışma sonucu, kaçınılmaz olarak yaşandığı şeklinde yapılan propagandanın amacı, bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Olay sırasında, Dilek Doğan’ı katleden polisin yanı sıra diğer polisler de görevlerini yapmamıştır.
"Güvenlik güçlerinin kamerasının sürekli çekim yapmadığını tespit ettik"
Savcılık dosyasına giren kayıtlardan, güvenlik güçlerinin kamerasının sürekli çekim yapmadığını tespit etmiş bulunuyoruz. Bu son derce ağır bir suçtur; çünkü orada, o kameranın olma sebebi, o ev aramasının hukuka uygun bir biçimde olup olmadığının tespiti içindir.
Görevli polis memuru sürekli çekim yapmadığını, bu nedenle Dilek Doğan’ın vurulduğu sırada görüntülerin olmadığını; çünkü şarj cihazının bitebileceğini, bu nedenle belirli bölümlerde çekim yaptığını ifade etmiş. Bu asla kabul edilemez bir durumdur. Düşünebiliyor musunuz? Görevi, konut aranırken içerdeki bütün delillerin veya olabilecek her türlü hukuk dışı olayın ortaya çıkmasını tespit etmek olan polis memuru belirli aralıklarla kayıt yapmıyor. Bunun hukuktaki karşılığı “delilleri karatmadır” ve mutlaka bu polis hakkında da delilleri karartmak suçundan dava açılması zorunludur.
Burada bu olayları ciddiye almak, önemsemek, üstüne gitmek zorundayız. Can kayıplarını önlemek adına; polisi, güvenlik güçlerini hukukun içine çekmek adına ve bundan sonra yeni Dilek Doğanları kaybetmemek adına bu mücadeleyi hep beraber vermek zorundayız.