29 Aralık 2015 22:50
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, TBMM Genel Kurulu’nda üzerinden 4 yıl geçen Roboski katliamına ilişkin konuştu. "34 kişinin öldürüldüğünü bildirdikleri hâlde olayın örtbas edilmeye, saklanılmaya çalışıldığını, ölenlerin PKK'lı grup olduğu algısının yaratılmaya çalışıldığını" söyleyen Gök, “Maalesef algı o denli güçlüdür ki bugün dahi, bu konuyu konuştuğumuz şu saatte dahi, aradan dört yıl geçmesine rağmen, bu algı Türkiye'nin pek çok tarafında böyle değerlendirilmektedir” dedi. "Dün dördüncü yılını dolduran Uludere, Roboski olayında adalet niçin gerçekleşmedi bu zamana kadar ve gerçekleşme umudu var mı? Adalet gerçekleşmedi" diye soran Gök, "Sanılır ki olay çok karışık, çok bilinmeyenli bir olay. Hâlbuki Uludere olayında adaletin gerçekleşmemesinin yegâne nedeni olayın çok net olmasıdır, her şeyin orta yerde bilinebilir olmasındandır” ifadesini kullandı.
Levent Gök, 28 Aralık 2015 tarihinde, Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve arkadaşları tarafından verilen (419 sıra numaralı), "28/12/2011 tarihinde Roboski'de savaş uçaklarından atılan bombalar ile katledilen 34 sivil vatandaş için başlatılmış olan, ve önce Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı kararı ile dosyada gizlilik uygulanan daha sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizlik kararı verdiği, en son Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığının takipsizlik ile üstünü örtmeye çalıştığı dava ile ilgili hukuki sürecin ve katliam ile ilgili bütün detayların" araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 29/12/2015 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılmasını isteyen önerge lehinde şunları söyledi:
“Görüştüğümüz araştırma önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Aslında bu konuyu dört yıl boyunca bu Mecliste de çok tartıştık ama bu Meclisin yeni bir Meclis olması ve konuyu izlemeyenler açısından Uludere gerçeğinin bir kez daha anlatılmasında yarar görüyorum.”
“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün dördüncü yılını dolduran Uludere, Roboski olayında adalet niçin gerçekleşmedi bu zamana kadar ve gerçekleşme umudu var mı? Adalet gerçekleşmedi. Sanılır ki olay çok karışık, çok bilinmeyenli bir olay. Hâlbuki Uludere olayında adaletin gerçekleşmemesinin yegâne nedeni olayın çok net olmasıdır, her şeyin orta yerde bilinebilir olmasındandır” diyen Levent Gök, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28 Aralık 2011 tarihinde Roboski'de yaşayan 34 gencimizin aileleri onları sabahın alaca karanlığında gözlerinden öperek uğurladılar; Irak'ın öbür tarafında tam altı, yedi saatlik bir yoldan sonra, katırlarla gidilen ve karda kışta gidilen bir yoldan sonra günlük 100-150 liralık bir nafakayı çıkartmak amacıyla giden 38 kişilik kafileden dönüşte 34 gencimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin açtığı bombalar sonucunda hayatını kaybetti, 4 tanesi yaralı olarak kurtuldu.
Bu olay o günlerde saklanıldı değerli arkadaşlarım. Birtakım ajanslar Uludere'de, Roboski'de 34 kişinin öldürüldüğünü bildirdikleri hâlde olay örtbas edilmeye, saklanılmaya çalışıldı; sanki ölen grubun bir PKK'lı grup olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Maalesef algı o denli güçlüdür ki bugün dahi, bu konuyu konuştuğumuz şu saatte dahi, aradan dört yıl geçmesine rağmen, bu algı Türkiye'nin pek çok tarafında böyle değerlendirilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, sevgili yurttaşlarım; o gün Roboski'de ölen 34 yurttaşımızın tamamı çocuktu, büyük bir çoğunluğu genç insanlardı ve hiçbiri de herhangi bir örgüte mensup insanlar değillerdi. Bu gerçek biliniyor muydu o bombalama yapılırken? Evet, biliniyordu ve zaten acı gerçek de burada gizliydi.”
“Peki, biliniyorsa niçin bombalandı bu çocuklar, bu gençler?”sorusunu yönelten GÖK; “Değerli arkadaşlarım, MİT kendini sakladı ta o günden bu zamana kadar. MİT dedi ki: "Benim olayla hiçbir alakam yok. Ben hiç istihbarat bilgisi vermedim." Askerler dediler ki: "Biz görevimizi yaptık." Siyasal iktidar kendini gizledi. Ama sonunda, bugün gelinen noktada, MİT'in de, siyasal iktidarın da ve Millî Güvenlik Kurulunun da işin içinde olduğu bir olayı tartışıyoruz. Bu olay, öyle sıradan bir olay değil. Bir kişiye atfen kusur bulunacak bir hadise değil. Devletin tüm üst kademesini ilgilendiren bir olay” diyerek konuşmasına devam etti.
Levent Gök, Uludere bombardımanı olayının nasıl geliştiğini şu sözlerle anlattı:
“Değerli arkadaşlarım, 28 Aralık günü Irak'ın öbür tarafına giden 38 yurttaşımız tam beş-altı saat insansız hava araçları tarafından izlendi. Sonunda, bunların, aslında kaçakçı olduğuna karar verildi ama o anda MİT'ten gelen bilgi, içlerinde PKK'nın askerî kanat sorumlusu Bahoz Erdal (Fehman Hüseyin)'in olduğu bilgisi ulaştırıldı askerî yetkililere; denildi ki: ‘Fehman Hüseyin sınırdan geçecek ve eylemlerde bulunacak.” Bahoz Erdal’ın im olduğunu şu sözlerle tanımlayan Gök; “Kimdir Bahoz Erdal ya da Fehman Hüseyin? PKK'nın silahlı kanadının en üst sorumlusu. Türkiye'de meydana gelen pek çok terör olayının planlayıcısı, azmettiricisi.” dedi.
Levent GÖK, TBMM Genel Kurulu’nu bilgilendirmeye devam etti:
“İşte, böyle duyumlar alınınca karargâhta, Genelkurmay karargâhında, her yerde bütün bunlar değerlendirildi ve hepsi değerlendirildikten sonra bunların kaçakçı oldukları ama içlerinde Fehman Hüseyin'in de olduğu bilgisine o denli güvenildi ki düğmeye basıldı. Dolayısıyla, Uludere olayında operasyon kararı alınırken öldürülen 34 gencimizin ve yaralı olarak kurtulan 4 kişinin kaçakçı olduğu kimliği biliniyordu ama içlerinde de Fehman Hüseyin'in olduğu farz ediliyordu.”
Levent Gök sözlerine şöyle devam etti:
“ Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tablo karşısında harekât emrini verenler, uçaklara bombalama emrini verenler şu kritik kararı aldılar: Peki, biz bu grubu bombalarsak ne olur? Bu grubu bombalar, Fehman Hüseyin de içlerinde ölürse Türkiye kamuoyu bunu meşru görürdü. Siyasal iktidar açısındansa Fehman Hüseyin gibi bir örgüt liderinin yakalanması önemli bir siyasi kazanç sağlayacaktı ve o zaman -işte, kritik nokta buradadır- hava harekâtının onayı Genelkurmay İkinci Başkanınca Genelkurmay Başkanına sunuldu. Peki, Genelkurmay Başkanı o zaman neredeydi? Genelkurmay Başkanı o saatte Ankara'da Millî Güvenlik Kurulu toplantısındaydı. Kendisine telefonla bilgi verildi ve Genelkurmay Başkanından onay alındı değerli arkadaşlarım. Ne zaman alındı? Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sırasında. Yani 28 Aralık 2011 tarihinde yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısında hangi üyeler varsa, zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakan, Millî Güvenlik Kurulunun asker ve sivil yetkilileri bu harekâttan haberdardılar ve her biri ellerini ovuşturarak Fehman Hüseyin'in vurulmasını beklediler.”
O dönemde TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda görev yaptığını, KOMİSYON RAPORUNA KARŞI hazırlayıp sunduğu MUHALEFET ŞERHİNDE olayı ayrıntılı olarak gözler önüne sunduğunu anımsatan GÖK şöyle dedi:
“Ben, Meclis İnsan Hakları Komisyonunda görev yaptım. O Komisyonda görev yaptığım zaman muhalefet şerhimde Millî Güvenlik Kurulunda bu olayın tartışıldığını ifade ettiğim zaman kızılca kıyamet koptu "Nasıl olur ki devletin üst kademesini suçlarsınız?" diye. Ama değerli arkadaşlarım, nitekim, o muhalefet şerhimizi verdikten tam dokuz ay sonra Genelkurmay Askerî Savcılığının vermiş olduğu takipsizlik kararına aynen şu cümleler geçti, denildi ki: "Genelkurmay İkinci Başkanı konunun onayını almak maksadıyla Millî Güvenlik Kurulu toplantısı nedeniyle toplantıda bulunan Genelkurmay Başkanına telefonla konuyu iletti ve onay aldı." Bu, Genelkurmay Askerî Savcılığının takipsizlik kararına geçmiş bir belgedir değerli arkadaşlarım.
Dolayısıyla Millî Güvenlik Kurulunun da içinde bulunduğu bir karar sürecinden geçen olayda gerçekler yine saklanmaya, karartılmaya, üstü örtülmeye çalışıldı. Zamanın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin o günlerde olayı başka açıdan değerlendiriyordu ama İdris Naim Şahin de vicdanının sesini dinledi. Yine, ben, muhalefet şerhimde MİT'in o bilgiyi verdiğini, hatta Millî Güvenlik Kurulu toplantısından bir gün önce Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine PKK'nın sınırdan geçeceği bilgisinin yazılı olarak ulaştırıldığını söylediğim zaman da yine eleştirilmiştim.
Ama zamanın İçişleri Bakanı, Uludere olayının olduğu zamanki İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tam üç yıl sonra 24 Kasım 2014 tarihinde çıktı basının karşısına ve aynen şunları söyledi: Güya MİT kendisini saklıyordu, haberi yoktu, istihbarat bilgisi vermemişti ama o zamanki İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin dedi ki arkadaşlar, aynen şöyle: "MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey MİT görevlisi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri bizzat telefonla aranarak Bahoz Erdal'ın hududu geçeceği bildirilmiştir. Silahlı kuvvetlerin yetkilileri bilginin doğru olup olmadığını defaatle sormasına rağmen MİT yetkilisi ısrarla bilginin doğruluğunu teyit etmiştir. Sonuçta, MİT'ten gelen birden fazla resmî istihbarat raporları ve sözlü telefon bilgileri üzerine, maalesef, Uludere olayı yaşanmıştır." demiştir İdris Naim Şahin.”
Levent GÖK konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Değerli arkadaşlarım, bu konuyu o zamanlar da tartıştık. İşte, ortaya çıkan bu bilgiler, Uludere olayının tekrar görüşülmesini, tekrar Meclisin duruma el atmasını bizlere âdeta emrediyor. Neden emrediyor? İnsanlık adına emrediyor, vicdan adına emrediyor, ahlak adına emrediyor. Çünkü orada ölen çocukların tamamı aslında korucu ailelerin çocuklarıydı. O çocukların hiçbiri PKK'yla bağlantılı değildi ama o çocuklar vurulduğu zaman dahi devletin yetkilileri vurulmayı bildikleri hâlde dahi olay yerine gidip yaralıları kurtarmadılar. Ölenlerin bir kısmı kan kaybından ve soğuktan, maalesef, öldü.
Dolayısıyla Uludere olayında, Roboski olayında devletin başından sonuna kadar aklı iflas etmiştir. Devlet aklı bu konuda çözülmüştür değerli arkadaşlarım. Ama Uludere'de yaşayan aileler bu olaydan tam sekiz ay sonra, tam bir insanlık dersi vermişlerdir. 21 Ağustos 2012 tarihinde Uludere'de askerlerimizi taşıyan bir araç devrildi; aynı köyde, 34 gencimizin öldüğü köyde, 9 askerimiz şehit oldu, 4 asker yaralandı. O askerî araç devrildiği zaman, o askerî aracın yanına gidip şehitlerimizi, askerlerimizi, yaralılarımızı, asker yaralılarımızı çıkartanlar çocukları Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları tarafından öldürülen ailelerin anneleriydi, babalarıydı.
Dolayısıyla onların kesinlikle bir PKK bağı yoktu, hepsi ülkesine bağlı insanlardı, askerlerimize yardım ettiler, onları, cenazelerini ve yaralı hâlde çıkartıp hastaneye yetiştirdiler ama dört yıldır biz o insanlara bir elimizi uzatıp adalet duygusunu veremedik. Yazık oluyor. Duygusal kopuş yaşıyorlar. Ben diliyorum ki Meclis bu konuya el atacaktır ve sorunu çözümleyecektir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
© Tüm hakları saklıdır.