HÜLYA KARABAĞLI - T24/Ankara
İdamından 75 yıl geçmesine rağmen mezar yeri üstünde sır perdesi kaldırılmayan Seyit Rıza için TBMM umut ışığı oldu. İdam sonrası nereye gömüldüğü bilinmeyen, yakıldığı ya da kemiklerinin saklandığı konusunda rivayetler bulunan Seyit Rıza ile bilgi ve belgelerin Genelkurmay Başkanlığı'nın TBMM Dilekçe Komisyonu'na gönderdiği arşivden çıkması bekleniyor.
Genelkurmay, geçtiğimiz günlerde 10 bine yakın Dersim arşivini, Dilekçe Komisyonu'na gönderdi. Arşivin, henüz binde biri bile açılmadı.
Dersim olaylarını tarihi süreciyle en iyi bilenlerden CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, T24'ün Seyit Rıza sorularını yanıtladı.
'Seyit Rıza, oğlu Resik Hüseyin ve 7 kişi idam edildi'
Seyit Rıza'nın tek başına idam edilmediğini anlatan Aygün, "Seyit Rıza Elazığ merkezinde bulunan Buğday Meydanı'nda idam edilmiştir. Kendisiyle birlikte idam edilen kişi sayısı 7'dir. 15 Kasım 1937 günü idamlar infaz edilmiştir. Aralarında oğlu Resik Hüseyin de vardır" dedi.
'Ermeni Mezarlığı ya da 1800 Evler olabilir"
Aygün'ün, Seyit Rıza'nın 75 yıldır üzerinde sır perdesi olan gömüldüğü yerle ilgili tahminleri var. Çeşitli rivayetlere dikkat çeken Aygün, "Rivayetlere göre, cesetler bir kaç gün ibreti alem olsun diye asılı kalmıştır. Yine rivayetlere göre cesetler Harput Yolu'ndaki eski bir Ermeni Mezarlığı'na veya şu anda Elazığ içinde bulunan 1800 Evler olarak adlandırılan cezaevi yanına gömülmüş olabilir" diye konuştu. Aygün, bir rivayeti de aktarmadan edemiyor: “Cesetler yakılmış olabilir!”
'6 yıldır dava bitmedi'
"Mezar yeri bilinmiyor. Rivayetlere göre bir kazı da bugüne kadar yapılamadı" diyen Aygün, işin mahkeme boyutunu hatırlattı:
"Elazığ İdare Mahkemesi’nde açılan dava ise 6 yıldır bitmedi. Mahkeme mezar yerleri ile devletin elinde bilgi olmadığını söyledi. Dosya şu anda Danıştay'da bekliyor."
'Devlet her şeyin kaydını tutmuş olmalı'
CHP'li Aygün, mezar yeri konusunda Gernelkurmay'ın TBMM'ye gönderdiği arşivin önemine dikkat çekiyor. "Devlet her şeyin kaydını tutmuş olmalıdır" diyen Aygün "Bu kayıp cenazeler meselesi TBMM'de kurulan Dersim 1938 Komisyonu'na gelen arşiv belgeleriyle aydınlatılabilir. Genelkurmay elinde olan ve bugüne kadar saklı olan Dersim Arşivi'nde bu konuyu aydınlatan bilgi ve belge olduğu kanaatindeyim" dedi.
Seyit Rıza'nın Torunları komisyona başvurdu
Dersim mağdurlarının komisyona başvuruları sürüyor. Seyit Rıza'nın torunları Rüstem Polat ve Seyit Ali Polat geçtiğimiz hafta başvurdu. Seyit Ali Polat, T24'e, dedesinin gömüldüğü yerle ilgili CHP'li Hüseyin Aygün'ün de dikkat çektiği rivayetleri anlattı:
Dedemin, idamdan sonra yakıldığı bir de kemiklerinin saklandığı söyleniyor. Biz de, gerçeğin TBMM'ye gönderilen arşivlerin birinden çıkacağını düşünüyoruz.
Çağlayangil, kitabında idamını anlatmıştı
Seyit Rıza, Tunceli Ovacık İlçesi Lirtik Köyü'nden. Dersim isyancısı olarak biliniyor. Alevi-Zaza aşiret lideri. Dersimlilerin ve Alevilerin piri olduğu söylenir. Hakkında devletin köylülere dağıttığı toprakları zor kullanarak üstüne geçirdiği, sıcak savaş sonrası Dersim'e hizmete gelen şehir yapılanması uzmanlarına karşı yöre halkını kışkırttığı gibi birçok iddia vardır. 1924'te Hozat'ı işgal ettiği, çevredeki cumhuriyet yanlısı aşiretleri bastığı, devlet içinde devlet gibi davrandığı anlatılıyor. Seyit Rıza'nın İngiltere’ye 30 Temmuz 1937'de yazdığı bir mektupta Türk ordusu ile savaştığını, onları mağlup ettiğini dile getirdiği iddia ediliyor.
Seyit Rıza'nın idamı İhsan Sabri Çağlayangil'in anılarında şöyle yer alıyor:
"Mahkeme kararı açıklandı. Yedi kişi ölüm cezasına çarpıtırılmış, sanıklardan bazıları beraat etmiş, bazıları da çeşitli hapis cezaları almıştı. Kararlar okununca hakim ilamda idam lafını kullanmadığı ve ölüm cezasına çarptırılmaktan bahsettiği için verilen hükmü iyi anlamadılar. “İdam Çino” diye bir velvele koptu.
Biz Seyit Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle polis Müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı:
- “Asacaksınız” dedi ve bana döndü:
-Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?
Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi.
Son sözünü sorduk.
-Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz, dedi.
Bu sırda Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben Fındık Hafız asılırken, Seyit Rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız’ın idamı bitti.
“Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir!“
Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti:
-Evladı Kerbelayime, bê gunayime, Ayıvo zulimo, Cinayeto, (-Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir) dedi.
Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. Oğlu yaşında bir subayı öldürecek kadar katı yürekli olan bir insanın bu mukadder akibetine acımak zor. Ama ihtiyarın bu cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım. Asabım çok bozuldu. Emniyet Müdürüne;
-Ben üşüdüm, otele gidiyorum, dedim.”