Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay bu hafta ikinci yılını doldurduğu bakanlık görevinde yaşadıklarını ve CHP'deki yıllarını Sabah gazetesine verdiği röportajda anlattı.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bakanlık koltuğuna oturduğundan beri yerinde durmuyor. Öyle ki, sezon başından beri bir kez bile denize girememiş, bu röportaja kadar kumsalda yürüme fırsatı bile bulamamış. Krize rağmen dünya genelinde turizmde daralma olduğunu ama Türkiye'nin artıya geçtiğini anlatan Bakan Günay, yerli turiste eylül-ekim döneminde güney sahillerini öneriyor. Türkiye'nin her bir köşesini gezen Ertuğrul Günay'la Antalya'da konuştuk.
- Çevremizdeki ülkelerle turizm anlamında çok da ilgili değiliz gibi, siz ne düşünüyorsunuz?
- Suriye ile ilişkilerimiz çok arttı. Gaziantep-Halep arasında ortak bir çalışma yapılıyor. Aynı şey Yunanistan'la gelişecek gibi görünüyor. Atina-İstanbul-Selanik- Edirne'yi içine alan ortak destinasyonlar yapabileceğimizi, bunun Amerika, Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerinden çok turist çekebileceğini konuştuk.
- Bizim turizm anlayışımız sahil ve deniz kavramından ibaret, bu kadar gezmenizin altında farklı bir turizm anlayışına dikkat çekmek var mı?
- Kesinlikle. Mersin mesela, Antalya ile aynı kapasitede, deniz ve tarih açısından. Ama Mersin bir konut yatağı. O haliyle duruyor. Tarsus'ta çok ciddi altyapı çalışmaları yapıyoruz ve turizm tahsisleri yaptık. Tarsus'un ikinci bir Belek olacağına inanıyorum. Demre'de ciddi tarih çalışmaları yapıyoruz, kazılar başlattım. Tahsisler yapıldı, ulaşım sorunu var ama çözeceğiz, bu bölgeler yeni Belek'ler olacak.
- Bir Karadenizli olarak kendi bölgenize uzanmayacak mısınız?
- Ben Ege'nin kuzeyinde, İzmir'in yukarısında daha butik, daha doğayla iç içe, gastronomiyle anılan, kitle turizmi, deniz turizmiyle değil de, temiz havayla yemekle anılan bir konsept gelişsin istiyorum. Marmara zaten tarih turizmi dolu, Karadeniz küresel ısınma nedeniyle özellikle güney ülkelerinden gelenler için cazip olabilir. Doğu ve güneydoğu müthiş zenginlik. Mesela Nemrut az bilinen ama en özellikli olan zenginliklerimizden, şu anda ziyaretçi sayısı 100 bin civarı ama bir milyon insanın birkaç yıl içinde oraya gelmesini hayal ediyorum.
Bodrum ve Çeşme'de yapılaşma
- Bodrum ve Çeşme'ye dair planlar neler?
- Benden önce başlatılan Bodrum ve Çeşme'deki büyük ölçekli plan çalışmaları yargıya takıldı, bu nedenle küçük ölçekli çalışmalar yapıyoruz. Bodrum'da yeni yapılaşmaya ve tahsislere sempatiyle bakmıyorum. Bundan sonra butik, birtakım çok özel, dünya zenginlerini Bodrum'a taşıyacak konseptlerde yatırımlar olursa bunlar bizim için makbuldür. Yapılaşma Bodrum'da abartılı hale gelmiş, buna dur diyeceğiz. Çeşme'yi de bu saatten sonra oteller mekânı olmaktan daha butik bir konsepte çevireceğiz.
- İstanbul'un kıyı şeritlerine göz diktiniz...
- İstanbul'un kültür ve turizm mekânlarında sıkıntısı var, İstanbul'da çok sayıda müze, sergi sarayı, konser salonu, butik otel yok. Hiçbir kurumsal şovenizme saplanmaksızın İstanbul'a bakalım, Beykoz'da terk edilmiş fabrika yapıları var, Teşvikiye'de saat enstitüsü var; şahane bir bina, bence çok iyi bir tekstil ve moda müzesi olabilir. Ulus'da bir uygulama oteli var, onun başka bir konseptte değerlendirilmesi mümkün. Ataköy'de metruk bir alan var, kültür ve turizme açılması lazım acil. Kurumsal bir bağnazlıkla bakmayalım, çalışalım dedim...
- Otel meraklısı oldunuz ama...
- Öyle dediler, ben kültür ve turizm dedim ama turizme saldırma korumacılık sayılıyor Türkiye'de.
Ozan Emekçi'yi Türkiye'ye
getirmeye uğraşıyorum
Demokratik açılım süreci çerçevesinde yurtdışındaki Kürt sanatçılarla temasınız olacak mı?
- Biz 2009 yılının birinci günü böyle bir şeye başladık. TRT özel bir kanalla yayına geçti. Bu bir tabuydu. Yılın birinci haftasında Nazım Hikmet'in yurttaşlığını iade ettik. Başka sanatçılarımızın mağduriyetlerini giderebileceğimizi dile getirdik. Şivan Perwer'in en yakınlarıyla konuştum, ondan da olumlu karşı dönüşüm aldım, aynı şekilde Ahmet Kaya'nın eşiyle konuştum... Ama Nazım Hikmet'in, Ahmet Kaya'nın mezarını illa Türkiye'ye getirelim diye devlet gayretimiz yok. Devlet, böyle bir niyet varsa onun önünü açmakla sorumludur. Bugün de hâlâ bu geçerli. Kimden bize talep gelirse bunların önünü açarız. Ozan Emekçi var Almanya'da, Türkiye'ye gelmek istiyor. Ben de takip ediyorum. Kimsenin böyle Türkiye'de radikal kopuşlar yaratacak olan bir yasal, anayasal değişiklik beklemesi doğru değil, haklı değil. Herkes bu demokratik açılımdan memnun.
- Herkes değil... Sayın Baykal ve Sayın Bahçeli değil...
- Bu mübarek günde Allah onlara akıl fikir ihsan eylesin. Baykal kavga üzerine siyasetini kurmuş bir isim, 40 yıldır kendi partisi içinde kavga etti, bunda başarılı oldu, yalnız ve yenik biçimde o partinin başında oturuyor. Yalnız ve yenik biçimde bir Pirus zaferi şeklinde. Bu Baykal'ın karakteri, Bahçeli'ninse siyasi geleneği bu. Gelenek kavga üzerine kurulmuş, MHP'nin geleneğinde bu var. Irk çatışması, üstün ırk telaffuzu, sürekli bir milliyetçi kaşıma, MHP'nin geleneklerinde var, bu çatışmalarda Türkiye 12 Eylül'e girdi. Şimdi bunlardan kurtulmamız lazım.
- Siz de sizin deyiminizle Baykal'ın CHP'den kaçmasına neden olduklarından birisiniz. Şimdi bulunduğunuz parti çok mu iyi?
- Hizmet yapıyorum şu anda. Her gün kime ne laf sokacağım diye sabah yürüyüşlerinde kafa yormuyorum, senaryo kurmuyorum. İş yapmaya çalışıyorum, 40 yıldır öbür tarafta kavga kavga kavga... Ne oldu, bu değil ki siyaset.
- Kızınızla ilgili spekülasyonlar oldu.
- İki çocuğum var benim, ikisi de kendi emekleriyle yaşayıp geçiniyorlar, ikisinin de iyi eğitimleri var. Ben bakan veya milletvekili bile değilken kızım sınav kazandı ve İtalya'ya gitti. Şimdi açılmış olan bir kursa katıldı ve sınavlarda hep ilk üçte yer aldı ve dilini geliştirmek için yurtdışında eğitim hakkını elde etti.
AKM'yi elim böğrümde izliyorum
- 2010 Avrupa Başkenti projesi kimsenin inanmadığı, güvenmediği bir hâl aldı. Siz nasıl bakıyorsunuz duruma?
- Birinci muhatap ben değilim ama ben işin içindeyim. Bazı yönetim zafiyetleri oldu, eski yönetim ve genel sekreter arasında uyumsuzluk oldu, öncelik sıralamasında hatalar oldu. Ve sonra burada bir yönetim değişikliği oldu. Zaman kaybı oldu, yeni arkadaşlar geldi, intibak süresi yaşanıyor ve toparlanmaya çalışılıyor. Ama bu süreçte bir dokuz ay geçti.
- Ben bile bir gazeteci olarak işin ucunu kaçırdım, problem nereden kaynaklanıyor?
- Ben göreve gelir gelmez ajansla ilgili yasayı çıkardım ama maalesef ajansta işler benim yasayı çıkarmaktaki aceleme uygun bir hızda ilerlemedi. Resmi ağızlardan ajansın bütçesinin çok yüksek olduğuna ilişkin bir açıklama yapıldı. 800 milyon gibi bir rakam söylendi, oysa ajansın şu ana kadar kullandığı 100 küsur milyon, 800 milyon gibi bir kaynak yok. Biz ekonomik krizden geçiyoruz, 800 milyon çok yüksek bir rakam. Benim bütçem 1 katrilyonmuş! Mümkün mü böyle bir rakam? Ama böyle bir rakam varmış gibi telaffuz edilince, 2 bin proje başvurusu oldu. Ajans proje ayıklamaya uğraşıyor. İstanbul'un kendisi kurtaracak projeyi.
- Yılan hikâyesine dönen AKM meselesi ne durumda?
- AKM'nin yıkılması tartışmaları geride kaldı. AKM'yi ajans imkânlarıyla hızla restore edelim dedik ve boşalttık. Ama ajans AKM'yi bir yılda alamadı. Restorasyon projeleri gitti, geldi, uzadı. Ben daha acil ihtiyaçların yapılması ve bir an önce kullanıma açılması düşüncesindeydim fakat ajans daha kapsamlı bir proje yapılmasına karar verdi. Tam ajans 65 milyonluk bir ihale yaptı, bir yargı kararı girdi devreye. Kültür-sen mensubu arkadaşlarımız birkaç noktaya itiraz ettiler. Yargı da yürütmeyi durdurma kararı verdi. Şu anda dehşet içinde AKM'nin 2010'a kapalı olarak gireceği kaygısını taşıyorum. Elim böğrümde..
Demokratik açılım turizmi etkiler
Demokratik açılım turizmi nasıl etkiler? - Çok olumlu etkiler. Hep söylüyorum. Türkiye son 25 yılda, bir milyon turist eşiğinden 25 milyon turisti geçer hale geldi. Bu önemli bir rakam. Bunu Türkiye terörle mücadele ederken başardı, bir de Türkiye'nin başında terör derdi olmasaydı, gelen turistler Kapadokya, Nemrut, Ani'ye, İshakpaşa'ya, Sümela'ya gidebilseydi, Türkiye hem daha zenginleşirdi hem daha fazla istihdam olurdu, bu rakam da 40 milyon olurdu. Doğuda güneydoğuda bunu anlatmaya çalışıyorum. Terör belası sadece Türkiye'nin batısını, merkezini, askerini, siyasetçisini, çocukları şehit olanları rahatsız eden bir olay değil. Doğrudan doğruya güneydoğuda yaşayan yurttaşlarımızın da düşmanı. Asıl onları rahatsız eden bir bela. Bundan kurtulduğumuzda bütün Türkiye bu nimetten, bereketten faydalanmış olacak.