CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener, "Geçmiş hükûmetler içinde en IMF’ci hükûmet Erdoğan hükûmetidir" yorumunu yaptı.
RS FM’de Ali Çağatay’la Seyir Hali programına katılan Şener, IMF’nin istenmemesinin altındaki neden olarak harcamalarda şeffaflığın olmamasını gösterdi. Merkez Bankası’nın rezervlerinin ekside olmasının da piyasalara güven sağlamanın önüne geçtiğini belirtti.
Şener, “IMF Türkiye’nin de üye olduğu bir bankadır, fondur. IMF’nin borçlarda uyguladığı faiz oranları piyasalardan daha düşüktür. Gidip de Londra’da tefecilere borçlanmaktansa IMF’ye borçlanmak daha maliyeti düşük bir şeydir. Bu olabilir mi? Şöyle dışarıdan baktığınızda ‘Erdoğan hükümetinin bir IMF alerjisi var, IMF’ye gitmez’ deniyor. Ben tam tersini düşünüyorum. Geçmiş hükûmetler içinde en IMF’ci hükûmet Erdoğan hükûmetidir. 2002’nin Şubat ayında Ecevit döneminde standby anlaşması yapıldı. 8 ay sonra AKP hükümeti devraldı. O dönemde hükümette ben de vardım. Bu hükümet standby anlaşmasıyla ortaya çıkan hemen hemen IMF kredilerinin tamamını kullandı. İkinci standby anlaşmasını da yaptı Erdoğan, işlemleri hazine yürütüyordu o sırada. 6 milyar civarında kredi aldı o dönemde hükümet. Peş peşe standby anlaşmasını yarıda kesmeden paraları alarak taksitleri sonuna kadar ödeyerek tamamlayan daha önceki dönemlerde tek bir hükümet yok. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en IMF’ci hükûmetlerindendir” dedi.
Şener, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın IMF ile anlaşmak istememesinin nedenlerini harcamaların şeffaf, hükümetin hesap verebilir olmamasından dolayı olduğunu söyledi.
Şener şunları kaydetti:
“Erdoğan IMF’yi neden istemiyor? Şundan dolayı: Bir kere kamu kaynaklarının harcanması şeffaf değil. İkincisi hükümet hesap verebilir bir hükümet değil. Kamu parasının harcandığı birçok konu gizli ve açıklanmıyor. Onlarca kez milletvekilleri komisyonlarda ve Genel Kurul’da ilgili bakanlara, Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na soruyor ve asla söylemiyorlar. Herhalde kendileri de bilmiyorlar. Bilinmezlik ve sır ortamı kamu parası harcanırken o kadar yaygın ki böyle bir durum işin içinde suç unsurlarının hukuka aykırılıkların ve yolsuzlukların çok yaygın olduğunu gösteren bir durumdur. Hesap verebilirlik de yok çünkü anayasayı değiştirdiler.
"Kamu kaynaklarını harcamayı şeffaflıktan uzak tutmak hükümetin meşruiyetini de ortadan kaldırır"
Bu hükûmetin hukuk ihlalleri kamu kaynaklarını israfı da ayyuka çıkmıştır. Kamu kaynaklarını harcamayı şeffaflıktan uzak tutmak hükümetin meşruiyetini de ortadan kaldırır. Nasıl sandık ve sandık sonucu bir hükûmetin meşruiyet kaynağı ise meşruiyetin devamını sağlayan da kamu kaynaklarının şeffaf olması ve harcamalardan dolayı hesap verebilir olmasıdır. IMF anlaşmalarla standby yapan ülkeye gelirse belirli programların uygulanmasını istiyor. Denetlemek için de standby anlaşmasında belirlenen parayı taksitle ödüyor. Erdoğan açısından sorun IMF ile anlaşma yapmak değil, kamu kaynaklarını gizli harcadığı biliniyor ve bu gizliliğin ortadan kalkmasını istemiyor. Kamuoyu bilgisi oluştuğu takdirde halk hükümete olan algısını yitirecektir.”
"Piyasaya güven telkin etmek için Merkez Bankası’nın rezervlerini tekrar kazanması gerekir"
Rezervler swap yükümlülüklerini de dikkate aldığımız takdirde ekside görünüyor. Kısa vadeli yükümlülükleri karşılayacak düzeyde bir rezerviniz olması lazım. Piyasalarda güven oluşabilmesi için yatırım ve üretim kararı verenlerin, tasarruf sahiplerinin ‘bizim rezerv sorunumuz yok, Türkiye’nin döviz sorunu yok’ diye yön duyması lazım. MB’ye baktığı zaman ne görüyor? Hükümet yedek akçeleri bitirmiş ve 128 milyar dolarlık bir Merkez Bankası rezervini bol keseden harcamış. ‘Piyasaya güven telkin etmek için ne yapılması gerekir’ derseniz merkez bankasının tekrar o rezervleri kazanması gerekir.
"Ekonomiyi rayına oturtacak bir formül yok, böyle bir politika arayışı da yok"
Şener, ihracatı teşvik ve ithalatı caydırıcı yüksek kura rağmen cari açık verilemediğini söyledi.
Ekonomi konusunda bir politika anlayışının olmadığını vurgulayan Şener, “Nasıl kazanacaklar? Hâlâ bu yüksek kura rağmen cari açık var. Cari açık dediğiniz ülke olarak döviz giderlerimizin gelirlerimizden fazla olduğu bir durumu anlatıyorlar. Bu kadar ihracatı teşvik eden ithalatı caydıran yüksek bir kur olduğu halde siz cari fazla veremiyorsanız, ülke olarak hangi kaynaktan sizin Merkez Bankası’ndaki rezerv açığı toparlanacak? Ekonomiyi rayına oturtacak bir formül yok, böyle bir politika arayışı da yok. Borçlanmaya kalkabilirler, sürekli iç ve dış piyasadan borçlanmaya çalışıyorlar. İç piyasadan da dövizle borçlanmaya çalışıyorlar. Bu da çok yüksek faizlerle oluyor, Yunanistan’ın bile 6-7 kat yükseğinde bir faizle borçlanan bir Türkiye var” ifadesini kullandı.