Hasan Cemal
(Milliyet, 13 Haziran 2012)
'Güneydoğu 'barış coğrafyası' olursa, Türkiye de gerçek demokrasi olur!'
Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununa ilişkin yeni tutumu önemli. Hem üslup, hem samimiyet, hem de sahicilik açısından önemli. Baykal dönemiyle mukayese edildiğinde, bunun önemi daha da büyüyor. CHP artık ‘barış korkusu’ndan sıyrılıyor. Bu yeni tutuma karşı çıkanlara bundan böyle sorabilecek Kılıçdaroğlu, “Barışa mı karşısınız?” diye...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Güneydoğu ve Kürt sorunuyla ilgili açılımı devam ediyor.
Şu sözlerinin altını çiziyorum:
“Bu temel sorunu çözmek Başbakan’ın olduğu kadar bizim de görevimiz.”
“Sayın Başbakan’a bir yol haritası götürdük, samimi söylemek gerekirse, umutla ayrıldım.”
“Başbakan, MHP’ye yönelik oldukça sert üslup kullandı. Bu doğru değil. Doğru olan yumuşak üsluptur.”
“MHP’yi de, BDP’yi de ikna ederiz. Ama birisi reddetti diye umutsuzluğa kapılmamamız gerekiyor.”
“Ben elimi uzatıyorum, sen de uzat!”
“Doğu ve Güneydoğu’da duygusal bir kopuş yaşanıyor. Bunu bir siyasetçinin görmesi lazım.”
“Bu ülkede artık kan dökülmesin.”
“Bu güzel coğrafyayı barış denizine dönüştürebiliriz.”
“Bütün mesele Kürt sorununun çözülmesi... Bu benim genel başkanlığıma mal olacaksa olsun.” (Derya Sazak’ın TRT-1’deki Politik Açılım programından)
Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri önemli.
Hem üslup, hem samimiyet, hem de sahicilik açısından önemli.
Hele Deniz Baykal dönemiyle mukayese edildiğinde, bu konunun önemi daha da büyüyor.
Bu yeni dönemde CHP artık ‘barış korkusu’ndan sıyrılıyor. Savaş mı, barış mı çıkmazından kurtulmanın işaretlerini veriyor.
Bu yeni tutuma karşı çıkanlara bundan böyle sorabilecek Kemal Kılıçdaroğlu:
“Barışa mı karşısınız?”
Kılıçdaroğlu’nun üslubu yeni bir üslup, diyalog ve uzlaşmaya da açık bir söylem.
CHP Genel Başkanı, aynı zamanda kararlı bir tavır içinde. Sorunun çözümü uğruna kendi koltuğundan da olabileceğini söylüyor.
Öte yandan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’dan da silahların susabileceğine dair iyimserlik verici sinyaller geliyor.
Keşke...
Şunu yazın bir kenara:
Güneydoğu barış coğrafyası olursa, Türkiye de gerçek barış ve demokrasi olur.
Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Yalnız siyasetçilerin değil, hepimizin görevi olmalı, bu ülkeyi çatışma sürecinden çıkarıp barış sürecine sokmak...
Hepimizin görevi olmalı, silahların değil siyasetin konuşulduğu bir sürece sokmak Türkiye’yi...
Savaşçı değil barışçı bir dilin damgasını vurduğu bir ortamda bu ülke ancak istikrar ve huzuru yakalar.
Barıştan herkes kazanır.
Barış ama nasıl bir barış?
Anlıyorum.
Ama bunun çaresi oturup konuşmaktır, uygarca tartışmaktır.
Birbirinin gırtlağına sarılmak değildir.
Birbirinin gırtlağına sarılmak çare olsaydı, bugüne kadar gerçek barış çoktan kapımızı çalardı.
Ama çalmadı.
Silahla buraya kadar gelindi.
Artık silahın miadı doldu.
Şiddetin kullanım süresi bitti.
Aklı başında herkes bu gerçeği görmeye başladı.
Yine o söz:
Artık silah değil, siyaset konuşsun.
Ayşenur Arslan, kendini fazla özletme!
Kim bilir yılların içinde kaç yıllık dostluğumuz yatıyor sevgili Ayşenur’la.
Gazeteci milletinin hukuku biraz farklıdır, inişli çıkışlıdır. Birbirimizi hem severiz, hem kızarız. Bu açıdan CNN Türk’teki Medya Mahallesi’nin yeri elbette başkadır. Bu programla ilgili olarak Ayşenur’a tepki duyduğum, kızdığım zamanlar, severek izlediğim, yaşşa dediğim zamanlar olmuştur. Ama onun fikri takip inatçılığını, emektarlığını her zaman takdir ettim. Duydum ki, CNN Türk yönetimi kendisini ‘erken tatil’e çıkartmış. Diliyorum, bu tatil fazla uzun devam etmez ve Ayşenur kendini fazla özletmez.