Gündem

'Cezaya karşı çıktık ama ika edemedik'

Dink davasında Türkiye'yi tazminata mahkum eden AİHM kararının ardından gözler, Dink'in mahkumiyet kararının onaylandığı Yargıtay'a çevrildi.

17 Eylül 2010 03:00

T24 - Dink davasında Türkiye'yi tazminata mahkum eden AİHM kararının ardından gözler, Dink'in mahkumiyet kararının onaylandığı Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na çevrildi. O tarihte 6 üye AİHM'le benzer görüşleri dile getirmiş ancak 18 oyla karar çıkmıştı...



Akşam gazetesinin özel haberine göre; Hrant Dink davasında Türkiye'yi 133 bin euro tazminata mahkum eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Yargıtay'a yönelik sert eleştirileri, gözleri Dink'in cezasının onaylandığı Eylül 2006 tarihli Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kararına çevirdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 'suçun oluşmadığı' yönünde görüş bildirdiği tebliğnameye rağmen, Dink hakkında 'Türklüğü aşağılamak' suçundan verilen mahkumiyet kararı, 6'ya karşı 18 üyenin oyu ile onaylanmıştı.




Eleştiri hakkı dediler ama...


Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı Osman Şirin ile Yargıtay Üyeleri Muvaffak Tatar, Hamdi Yaver Aktan, Zeki Arslan, Ali Muhlis Karakaş ve Salih Zeki İskender, mahkumiyet kararının bozulması yönünde oy kullanmışlardı. Muhalif üyelerden Şirin, Tatar ve Aktan, söz alarak Dink'in dava konusu yazılarının eleştiri hakkı ve düşünce özgürlüğü kapsamında olduğunu savunmuşlardı. Ancak çabaları Kurul'u iknaya yetmedi ve mahkumiyet kararı oy çokluğu ile onaylandı. Karardan yaklaşık 4 ay sonra Dink uğradığı saldırı sonucunda katledildi. O gün mahkumiyete karşı çıkan ve kaleme aldıkları karşı oy yazılarıyla dikkat çeken Osman Şirin ve Muvaffak Tatar, AİHM'in kararının ardından AKŞAM'a konuştu...





AİHM ne dedi?


Dink davasında, Türkiye'yi 'yaşama', 'ifade özgürlüğü' ve 'etkili başvuru' hakkı ihlalleri nedeniyle tazminata mahkum eden AİHM, Yargıtay'ın mahkumiyet kararına da dikkat çekmişti. Yargılama süreci ve cinayet sonrası soruşturmayı değerlendiren AİHM, şu tespitlerde bulundu:


- Dink, suçlu bulununca, aşırı milliyetçiler tarafından Türklere hakaret eden biri olarak gösterilmiştir.


- Yargıtay'ın aslında Dink'i, devlet kurumlarını 1915 olaylarının soykırım olduğu görüşünü inkar etmesinden ötürü eleştirdiği için dolaylı olarak cezalandırdığı sonucuna varılmıştır. Yargıtay'ın Dink kararındaki 'Türklük' tanımı, tüm dini, dil veya etnik azınlıkları dışlayan bir yaklaşımdır. Yerel mahkemenin mahkumiyet kararının Yargıtay'ca onaylanmasıyla Hrant Dink ifade özgürlüğünü kullanamamıştır.


- Devlet milliyetçi militanların saldırıları ihtimaline karşı gerekli önlemleri almadı. Dink tehdit altında olduğu halde korunmadı.



Kurul'un, Dink'in mahkumiyetinin onanmasına ilişkin kararına katılmayan Şirin ile Tatar, ortak hazırladıkları karşı oy gerekçesinde, Dink'in ifadelerinin 'eleştiri hakkının kullanımı' olduğunu savunmuşlardı. Ortak karşı oy gerekçesinde, yerel mahkemenin 'Türklük' kavramını ırkçı bir ulusçuluk anlayışıyla özdeşleşen gerekçelerle izaha yeltendiği savunularak, şu ifadelere yer verilmişti:



TÜRKLÜK IRKÇI BİR ANLAYIŞLA ÖZDEŞLEŞEMEZ: 'Türklük' kavramı ırkçı bir anlayışla özdeşleşemez. Tarihin derinliğinden bu yana süregelen birliktelikle oluşmuş bu üst ve birleştirici değerin, sadece Türk ırkını değil, değişik dil, din ve ırklara mensup olanları da kapsadığını, Ermenilerin bu oluşumda aynı devlet ve aynı bayrak altında 'millet-i sadıka' adlandırılmasıyla yerini aldığını gözden kaçırmıştır.



AİHM'İN İÇTİHATLARI GÖZETİLMELİ: Yerel mahkeme, konu yazıyı değerlendirirken AİHM içtihatlarını gözetmemiş, vardığı hükümle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Avrupa Birliğiyle uyum programına katkıda bulunmamıştır.



TÜRKİYE'DE KARŞI FİKİRLERDEN KORKULUYOR: Türkiye'de karşı fikrin serbestçe ve korkusuz biçimde söylenmesinden hala korkuluyor. Düşünce özgürce dile getirildiğinde, karşı fikirlerin acımasız testine tabi bir açıklığa kavuşmaktadır. Bu açıklıkta ya kendini kabul ettirip yandaş bulabilecek ve böylece ayakta kalabilecek ya da kabul edilmezliği saptanacak, tükenip silinecektir.



DÜŞÜNCE CEZA KORKUSUYLA ENGELLENEMEZ: Artık Türkiye, gelişen, kişi ve özgürlüklerini haklar kavramının odak noktası olarak benimseyip koruyan bir dünyada yer aldığını kavramak zorundadır. İçine kapanmak, düşünceleri, söylemleri kısıtlamakla hiçbir değerini koruyamayacağını, suskun kalanla değil, konuşan, eleştiren toplumla uygarlığı yakalayacağını unutmamalıdır. Ceza korkusuyla hiçbir düşüncenin engellenemeyeceğini, aksine denetlenemez zeminlerde yeşermesine neden olunacağını, her fikrin ancak karşıtının varlığıyla ve onu kabul edilmezliğe itişiyle değer ve yandaş kazanacağını bilmelidir. Yasaklamaların nice yanlış ve değersiz görüşleri, sahiplerini hiç de hak etmediği düzeyde şöhrete ulaştırdığını artık herkesin kavraması ve ona göre duruş sergilemesi zarureti vardır'




Dink kitabına, 'özel' ağır ceza


AİHM'İn, Hrant Dink suikastıyla ilgili davada Türkiye'yi para cezasına çarptırmasının yankıları sürerken, ilginç bir yargı kararı da İstanbul'dan çıktı. Dink suikastıyla ilgili kitap yazan Vatan Gazetesi Muhabiri Kemal Göktaş'ın 'özel yetkili mahkeme' tarafından yargılanması kararlaştırıldı. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 'Hrant Dink Cinayeti: Medya, Yargı, Devlet' adlı kitapta gizli belgeleri yayımlamaktan 5 yıl hapsi istenen Göktaş'ın, özel yetkili ağır ceza mahkemesinde yargılanmasına karar verdi. Gerekçe, suçun devlet güvenliğine karşı işlenen suçlar arasında yer alması. Göktaş'ın avukatı Filiz Aydın ise mahkemeye itirazını 'Dava açılalı bir yıl oldu. Neredeyse karar aşamasına gelen davada görevsizlik kararı verilmemesi gerekir' sözleriyle dile getirdi. İtiraz sonuçsuz kalırsa Göktaş, özel yetkili ağır ceza mahkemesinde yargılanacak.



Eminağaoğlu hazırlamıştı


Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda 6'ya karşı 18 oyla onaylanan Dink'in mahkumiyet kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da karşı çıkmıştı. Başsavcılık tarafından oluşturulan tebliğnameyi YARSAV eski Başkanı Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu hazırlamıştı. Eminağaoğlu'nun tebliğnamesinde Dink'in dava konusu yazılarında suç oluşmadığı belirtilerek ifadelerin düşünce özgürlüğü kapsamına girdiği savunulmuştu.




OSMAN ŞİRİN


Irkçı anlayışa karşı çıktım


Dink'in mahkumiyet kararına karşı çıkmak için Avrupa Hukuku'na başvurmaya bile gerek yok. İç hukukumuza göre de suçun oluşmadığını düşünüyorum. Yerel mahkemenin, 'Türklüğü aşağılamak'tan verdiği mahkumiyet kararında yer alan 'Türklük' tanımı ırkçı bir anlayışa dayanıyor. Böyle bir yaklaşımla verilen karar iç hukukumuza aykırı. Dink'in yazılarının 'eleştiri hakının kullanımı ve düşünce özgürlüğü' kapsamında olduğu son derece açık. İç hukukumuz, eleştiri ve düşünce özgürlüğü kapsamındaki ifadeleri zaten suç saymıyor.



Söyledim dinletemedim


Bu görüşleri açık dille anlatmama rağmen çoğunluğa dinletemedim. Zaman ve AİHM'in kararı beni haklı çıkardı. Türkiye'nin mahkum edilmesi sürpriz değil. Böyle bir duruma düştüğü için devletim adına çok üzüldüm. Ama Dink ailesi adına hak edilmiş bir tazminattır. Düşüncenin ifade edilmesine tahaamül etmeyi yavaş yavaş öğreniyoruz. Bugün bir siyasi partinin temsilcileri, Dink'in mahkumiyetle sonuçlan düşüncelerinden, çok daha ileri söylevlerde bulunabiliyorlar. Halen düşüncelerinden dolayı cezaevinde insanlar olmasına çok üzülüyorum.




MUVAFFAK TATAR


Vicdanen rahatım


Ceza Genel Kurulu'nda düşüncelerimi bütün açıklığı ile dile getirdim. Vicdani kanaatim suçun oluşmadığı yönündeydi. Haklı olduğuma en küçük şüphem yoktu. Vicdanen son derece rahatım. AİHM'in kararında yer alan Yargıtay'a ilişkin tespitler haklılığımızı teyit etti. Bu konuda söyleyeceklerimi, benim de imzamın bulunduğu karşı oy yazısında kapsamlı bir dille ifade ettim. AİHM'in kararında da aynı yönde gerekçelerin yer almasından manevi bir haz duydum. Zaten savunduğum görüşün doğru olduğuna en küçük şüphem yoktu.




HAMDİ YAVER AKTAN

Mahkumiyet kararı bozulmalı


Çoğunluğa karşı çıkan Hamdi Yaver Aktan da, mahkumiyet kararının bozulması gerektiğini savunmuş, karşı oy yazısında şu hususlara dikkat çekmişti:'Sekiz sayı süren bir dizi yazısının tümüyle dikkate alınması şöyle dursun, son yazının dahi bütünü dikkate alınmamıştır. Bu durum Yargıtay'ın süreklilik kazanmış uygulamalarına terstir. Bazı kişiler hukuka aykırı olarak davaya müdahil kabul edilmişlerdir. Türklüğü aşağılamak suçlamasının mağduru tüzel kişiliği olan devlettir. Olaydan doğrudan zarar görmeyen kişilerin davaya müdahil olarak katılmalarına karar verilerek baskıdan uzak yargılama kuralı zedelenmiştir. Türkler aşağılanmış ise, dava yargıcının da davaya katılması olasılığının mevcut olacağı dikkate alındığında tarafsız mahkeme ilkesini örseleyici nitelik alacaktır. Gerekçedeki duygusal değerlendirme ve  Atatürk'ün sözlerine ırkçı anlam yüklemek, mahkeme görünümünü, yargıç tarafsızlığını tartışılır duruma getirmiştir.