Gündem

'Cezaevinde Başbakan'ın resmi söküldü'

Çapan: "Bakın Davos olayından sonra ben buraya Tayyip Erdoğan'ın resmini astım. Ama idare geldi habersiz söktü aldı."

03 Mart 2009 02:00

Ergenekon Soruşturması kapsamında tutuklanan ve 5 aydır Silivri Cezaevi'nde bulunan Esenyurt'un eski Belediye Başkanı Gürbüz Çapan bir basın açıklaması yayımladı.


Geçtiğimiz günlerde Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin Silivri Cezaevi'nde yaptıkları incelemeler esnasında milletvekillerinin kendisi ve Tuncay Özkan ile yaptıkları görüşmenin ayrıntılarını anlattı. İşte Çapan'ın açıklaması:

Mahpus zor. Ama kolay ne var ki? Artık hayat zor. Tam Ergenekon zindanında unutuldum, kurutulmuş çiçekler gibi derken ağır demir kapı açıldı, milletimin vekilleri koğuşa saçıldı. AKP'den üç, CHP ve MHP'den birer milletvekili, 5 kişi, ziyaretimize geldiler. Patladım AKP'li komisyon başkanına:

- Bizi hukuksuz, yasaya aykırı buraya attılar…

- “Bu siyasi bir söylem, ben buradan giderim”

Ayağa kalkınca beyefendi, Tuncay Özkan girdi söze, oturdu. Dedim ki;

- Ben milletin vekiline derdimi anlatmayacağım da kime anlatacağım. Benim ne işim var Ergenekon'la, ben niye buradayım? Dün (2001'de) Ermeni, Kürt oldum. Şimdi de Türk… Bu nasıl dava? Ben İslamcıları evdeki anam gibi bilirdim…

- “Ben dinime küfrettirmem” (Gene kalktı gidiyor, Tuncay devreye girdi, oturdu)

- Yahu İslamcı olmaya bilirim, hakkım yok mu konuşmaya? Siz İslamcılar nerede, ne zaman biriktirdiniz bunca kini, hasedi, nefreti? Ne kadar çokmuş içinizdeki polislik, savcılık? Sizin Genel Başkanınız hapse düştüğünde ben ziyaret ettim. Bu kinin nedeni ne? Benim ne işim olur Ergenekon'la? Veli Küçük benimle kavgalı, bana çökmüşler, şimdi adamla beni aynı örgütten yapıyorsunuz, böyle şey olur mu? Siyasal rekabeti neden düşmanlığa çeviriyorsunuz?

-“Bunların bizimle ilgisi yok” Biz fiziki koşulları, yönetimle sorunları konuşacağız, zamanımız da çok değil başkalarıyla da konuşacağız. Haydi arkadaşlar”..

(Gene kalktı gidiyordu, Adil ve Birol konuşmaya başlayınca oturdu)

-Bakın Davos olayından sonra ben buraya Tayyip Erdoğan'ın resmini astım. Ama idare geldi habersiz söktü aldı. Bize ne diye bunu yapıyorsunuz? Veli Küçük'le Şener Eruygur ile ne işim olur benim? Bunlar beni içeri attı siz de biliyorsunuz bunları…

Sonra Adil S. Saçan, sıcak su şikâyetini insanın abdest alma ihtiyacını anlattı. Başbakanı soruşturduğu için bugün hapis yattığını söyledi: “Buraların koşullarını düzeltin, bakın bizden sonra siz gelirsiniz buralara, zorlanırsınız”

Birol Başaran: “Kuddusi Okkır'ın cezaevinde yönetim aymazlığı ile nasıl öldürüldüğünü” anlattı. Okkır'ın hesabını kim soracak?

Tuncay Özkan: “24 saat kamerayla gözetlenmemizden, bunun hukuksuzluğundan, Metris'te yaşadıklarımızdan” söz etti. Kamerayla bizi Başbakan ile emniyet istihbaratının izleyip izlemediğini sordu. Tutuklular ile mahkûmlar arasındaki farkı anlattı.

Sonra demirkapı kapandı, gittiler.

Cumartesi günü gazetelerde bana ithafen yazılanları okuyunca çarpıldım, inanamadım. Cumhuriyet'te bile çıktı. Ben demişim ki:

-Abdest almaya su bulamıyorum!

-Yahu neresini düzelteyim, nasıl düzelteyim? Söylesem çarpılırım, düzeltsem çarpılırım.

Mevlana demiş ya “İslamı yobazların elinden kurtaramazsak, insanları İslam'dan kurtarmalıyız” diye. Ben Adil'in gece boy abdesti için sıcak su ihtiyacını dile getirişinde kullanılmışım.

Susayım, tek çare ne diyeyim?

-Tayyip Erdoğan'ın resmini asmışım ama koğuş arkadaşlarım indirmiş. Hiç seslerini çıkarmadılar, ama il komisyonu ziyareti sırasında idare çaktırmadan söktü fotoğrafı.

Ben astım, Davos'ta Perez'e karşı konuştu diye. Meğer o dekoratöre (moderatör olmadığı çıktı ortaya sonra) kızmış. Anladım dayılığının kime olduğunu.

Bu durum için yine demiş ki Mevlana: “Ne anlatırsan anlat, karşındakinin anladığı kadardır anlattığın”

Ne yapayım. Yarım anlayana isyanım. Hele bir de demişim ki:

-Veli Küçük on milyon dolar istedi, bana çöktü!

Vallahi ilk kez duyuyorum. Ben böyle bir şey bilmiyorum. O meşhur yemekli görüşmemizdir Ergenekon'a girip çıktığım. İddianamede bunu koydular. Ben Veli Küçük'ü sevmem, o da beni sevmez. Bir seferin dışında ne gördüm, ne konuştum. Bu sözler yalan.

Şener Eruygur'u da sevmem. Onların marifetiyle Belediye Başkanıyken tutuklanarak bir yıl hapis yattım. Ama on milyon dolar falan yok. Biraz da küfürle (Türk'üz küfürlü konuşuruz maksadında bir halt yoktur.) onları sevmediğimi anlattım. Benden kimse haraç isteyemez. Söylemedim de, geçen sefer yaşadıklarımı aktardım. Ama kalkıp gitme telaşı dinlemelerine mani olduğu için, bu kadar anlaşıldım.

Birbirimizi dinlemeye tahammülümüz kalmamış, anlamak derdi de yok zaten. Hele biz Ergenekoncuyuz yok edilmeliyiz, 24 saat gözetlenmeli, birilerine izlettirilmeliyiz. Söylemediklerimizi, söyletmeliler, söylediklerimiz gizlemelidir. En önemlisi bizi dinlememeliler.

Diyorum ki beş aydır ne için tutukluyum bilmiyorum. İddianamem yok. Suçumu bilmiyorum. Ergenekon siyasi bir dava oldu. Hukuk arıyorum!

- Dinlemeyiz diyorlar.

- Bana abdest alacam su yok dedirtiyorlar.

- Vallahi bu gidişle çarpılacaklar.

Canınız askerle (darbeciyle) kavga etmek istiyorsa: Paşababası Marmaris'te nü yapıyor, diğerleri de kışladalar. Benden ne istiyorsunuz? Gücünüz yettiğine mi davanız?

Son sözüm gerçekleri yazmayan kimi medya'ya : “Nice adamlar gördüm üzerinde elbise yok, nice elbiseler gördüm içinde insan yok”

Yani ben savunmasız, kendi mahallemde bile dövüleceğim öyle mi?

Beni soyutlayıp kimsesiz koyacaksınız öyle mi? Başaramayacaksınız!

Dr. Gürbüz ÇAPAN