26 Şubat 2019 15:51
T24 Dış Haberler
Foreign Policy-Micheal Hirsh*
Çeviri: Gonca Tokyol
İslam Cumhuriyeti’nin adanmış ve inançlı hizmetkârı Muhammed Cevad Zarif, Batı’nın gözünde her zaman şüpheli bir konumdaydı. Ve buna rağmen, pazartesi günü istifasını sunan İran Dışişleri Bakanı bir şekilde ülkesindeki radikallerin gözünde daha da şüpheli konumdaydı.
TIKLAYIN - İstifa eden İran Dışişleri Bakanı Zarif: İç çekişme, dış politika için öldürücü bir zehirdir
Zarif’in İran dışındaki inanmayanlar arasında çok sayıda arkadaşı ve hayranı vardı. Çok dünyeviydi. İngilizcesi çok iyiydi, -hatta kendisini sevdiren peltekliğine rağmen muhteşemdi; oynak, espirili ve sinir bozucu olmayan şekilde akıcıydı-. Bunu, Denver Üniversitesi’ndeki Josef Korbel Uluslararası İlişkiler Okulu’ndaki yüksek lisans çalışmaları sırasında kazanmıştı. Misafir ağırlamayı seviyordu ve Batılı muhatapları ile gazetecileri sıklıkla Birleşmiş Milletler’deki geniş ofisine çağırır, onlara tatlı çay ile lezzetli Fars fıstıklarından ikram ederdi.
Zarif aynı zamanda işinin ehli bir diplomattı. Eline geçen her şansı izole edilmiş ülkesi için kullandı ama en sonunda kendini yine de yenilmiş halde buldu. Kendi ülkesindekilerin direnişi sebebiyle değil, çoğunlukla Batılıların onunla bir orta yol bulma konusundaki öngörüsüzlükleri nedeniyle. Ve hiçbir şey, Zarif’e titizlikle müzakere ettiği ve İranlıları Batı’nın ezici yaptırımlarından kurtarma sözüyle oluşturulmasına herkesten daha çok yardım ettiği nükleer anlaşma kadar zarar vermedi. Ve o anlaşma da en sonunda onu ezdi.
TIKLAYIN - İran Dışişleri Bakanı Zarif, görevinden istifa etti
59 yaşındaki Zarif, ilk olarak Dışişleri Bakan Yardımcısı, sonrasında BM Elçisi olarak ve en sonunda da Dışişleri Bakanı sıfatıyla yaklaşık 20 yıl boyunca İran’ın Batı’yla ‘uyumu’ konusundaki girişimlerde merkez rol oynadı. Ve her seferinde kendisini geri çevrilmiş, dezavantajlı konuma düşmüş ve Washington tarafından aşağılanmış bir durumda buldu. Son darbe ise, İran’ın ABD’nin yenilenen baskısı karşısında acı çeken ekonomisi oldu.
Zarif’le en çok muhatap olan ve onun tarihini bilen ABD’li diplomatlara göre onun ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmeye karar vermesinden yaklaşık 1 yıl sonra gelen ani ayrılışı, ABD-İran ilişkilerinin olumsuz yönde dramatik bir dönemece geldiğinin açık bir işareti.
ABD’deki 11 Eylül saldırıları sonrasındaki dönemde Zarif’le yakinen çalışan ABD’li eski diplomat James Dobbins, ”O, İran’ı JCPOA’da (Ortak Geniş Eylem Planı, İran’la imzalanan nükleer anlaşmanın resmi adı) tutma konusunda kritik bir noktadaydı. Eğer bu değişirse, bölgede yeni bir krizle karşı karşıya olabiliriz” diyor ve ekliyor:
“O, yetenekli bir diplomat, güvenilebilir bir muhatap ve keyif verici bir ahbaptı. Ne yazık ki bu, mevcut ABD yönetiminin aradığı bir şey değil. Onun ayrılışı iyiye işaret değil.”
İran’ın nükleer anlaşmadaki konumuyla ilgili daha şüpheci olanlar ise Zarif’in istifasının, ABD’nin anlaşmadan çekilmesi ve yaptırımları yeniden yürürlüğe sokması karşısında Tahran’ın anlaşmaya uyma pozisyonunda değişikliğe işaret edebileceği konusunda hemfikir.
“Zarif hem dönemin Dışişleri Bakanı John Kerry’le görüşmeleri yürüten JCPOA müzakerecisiydi hem de JCPOA’nın nükleer silahlara ve kıtalararası balistik füzelere ulaşan yolu keseceği fikrini Batı’ya pazarlayan baş satışıydı” diyor şahin düşünce kuruluşu Demokrasiyi Savunma Vakfı CEO’su Mark Dubowitz:
“İran’ın dini lideri Ali Hamaney bu kurguyu devam ettirme konusunda akıllıca davranabilir, ama Zarif tarafından müzakere edilen nükleer silaha ulaşma yolları için gereken sabra sahip olmayabilir. Onların sabırsızlığı JCPOA’nın sonunu getirebilir.”
Bölgedeki diğer uzmanlar ise en nihayetinde Zarif’in müzakere edilemezi müzakere etme konusunda başarısız olduğu fikrini ortaya atıyor: Uluslararası sistemle birlikte çalışmak ve İsrail’e yönelik tehditlerini geri çekme konusunda isteksiz olan, aynı zamanda da Suriye lideri Beşar Esad ve Hizbullah’a yönelik desteğini sürdüren İran ile Batı dünyasıyla aradaki yapısal farklılıklar.
Brooking Enstitüsü’nden Suzanne Maloney, “Zarif, albenili ve Batılı dinleyiciler için oldukça etkileyici olabilir ama kariyeri boyunca İran’daki katı otoriter sistemin ebedileştirilmesiyle kendisini karşı karşıya getirecek herhangi bir şey yapmadı ya da İran’ın bölgedeki politikalarına karşı çıkmadı” yorumunda bulunuyor.
Zarif’in ani istifasının gerçek nedeni hâlâ belirsiz. Konu hakkındaki yorumu sorulan İran hükümetinden bir kaynak, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin istifayı hala kabul etmediğine dikkat çekti. Ve ısrarlı sorular karşısında da Al Monitor’da çıkan ve Zarif’in bakanlığı ‘Esad’ın ziyareti konusunda bilgilendirilmediği için darıldığı’ iddiasını işaret etti. Zarif, Ruhani’nin Esad’la görüşmesine de katılmamıştı. Al Monitor, Zarif’in Farsça yayın yapan Entekhab’daki “Dünyada güvenilirliği kalmadığı” yorumunu da alıntılamıştı.
Son yaşananlar ışığında, Zarif’in böyle hissediyor olması oldukça mümkün. Tahran Esad’la ilişkisini sıkılaştırırken ve Washington’la olan saldırganlığı yenilerken; Zarif’in geçen yıl Avrupa’yı ABD’den uzaklaştırmak ve Trump yönetiminin rejimi bir kez daha izole etmeye yönelik uygulamaya koyduğu yaptırımlara karşı ülkesini finanse etmek için alternatif kaynaklar bulmak adına gösterdiği yoğun çabaya rağmen müzakerelere ayrılan alanın daraldığı görülüyor.
TIKLAYIN - Suriye'deki savaşta bir ilk: Esad İran'ı ziyaret etti
Trump, geçen eylül ayında BM Genel Kurulu’nu sadece ‘korkunç’ nükleer anlaşmayı öldürdüğü konusunda değil, aynı zamanda rejimin çökmesi için tasarlanmış yeni tek taraflı yaptırımları da uygulamaya soktuğu konusunda bilgilendirdi. ABD Başkanı konuşmasında, İran liderlerinin tamamını gayrimeşru ilan etti ve kaos, ölüm ve yıkımdan başka bir şey getirmediklerini söyledi. Trump, tüm ülkelere İran rejimini izole etme ve kanlı ajandasını ilerletmek için gereken kaynakları kesme çağrısı yaptı.
Zarif’e göre bu, yarım on yıl süren diplomatik çabanın ani bir şekilde kesilmesiydi. Bu, bir şekilde oldukça Batılı bir tarzda Instagram’a yazdığı istifa notuna da uymuştu: "Son 67 ayda, İran'ın sevgili halkı ve cesur otoritelerinin cömertliği için çok teşekkür ederim. Artık hizmet edememem ve hizmet ettiğim dönemdeki eksikliklerim için samimiyetle özür dilerim. Mutlu ve esen kalın."
Zarif’in Batı’yla birlikte çalışmaya dair çabaları, 11 Eylül’den sonraki ilk günlere kadar uzanıyor. O dönemde, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak Taliban sonrası dönemde Afganistan’ın yönetimine dair 2001’in sonlarında Bonn’da gerçekleştirilen konferansa katılmıştı. Düzenli olarak Amerikalı delege Dobbins’le görüştü. Dobbins, daha sonra o görüşmelerde Zarif’in oldukça şaşırtıcı önerilerde bulunduğunu söyleyecekti:
“Bir keresinde, Kasım ayının sonlarında, yeni Afgan hükümetine dair bir anlaşmanın taslağı dolaşırken oturma odalarından birinde kahve içiyorduk. Zarif, gözünde bir parıltıyla geldi ve ‘Bunun hiçbir yerinde demokrasiden bahsedildiğini düşünmüyorum’ dedi; ‘Sizce de demokratikleşmeye bağlılık konusunda bir şey olmamalı mı?’ Bu, demokrasiyi Ortadoğu’da her derde deva bir çare olarak gösteren Bush yönetiminden önceydi. ‘Bu iyi bir fikir’ dedim ve Amerikalılar bunu bir koşul olarak eklediler. Ardından dedi ki, ‘Aynı zamanda uluslararası terörden de bahsetmiyor. Yeni Afgan hükümetinin uluslararası terörle mücadeleye bağlı olmasını istemiyor muyuz?’ Bildiğim kadarıyla bu da tasarının içine kondu.”
Zarif, bana El Kaideli Sünni İslamcıların çok da iyi bir arkadaşı olmayan Tahran’daki Şii yönetimin 11 Eylül sonrasında ılımlılaştığını ve Washington’la ortak bir zemin bulmaya çalıştığını söylemişti. İranlı diğer kaynaklar da o dönem bu bakış açısını doğrulamıştı; reformist olarak görülen dönemin Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi da bu konuda bir resmi tebliğ yayınlamıştı. İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Muhammed Hüseyin Adeli, 2003’te Newsweek’e şunları söylemişti: Cumhurbaşkanının saldırılardan sonra mümkün olduğunca kısa sürede bir açıklama yayınlaması konusunda ısrar etmiştik. Dini lider Hamaney, kronik olarak ABD konusunda şüpheciydi, ancak o bile kabul etti. Bazı ABD’li yetkililer, Tahran’dan gelen açıklama konusunda mutlu bir şekilde şaşkındı. Eski ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, görevden ayrılması sonrasında yapılan söyleşide, “2001-2002 döneminde İranlılarla çok iyi iletişim kuruyorduk” demişti.
Ancak tüm bu umutlar, Ocak 2002’de, George W. Bush’un yaptığı ünlü ‘Şeytan Ekseni’ konuşmasıyla yok oldu. ABD Başkanı İran, Irak ve Kuzey Kore’yi birbiriyle ilişkilendiriyor ve “Böyle ülkeler ile onların terörist müttefiklerinin şeytan ekseni oluşturduğunu ve silahlanarak dünya barışını tehdit ettiğini” söylüyordu.
Zarif daha sonra bir söyleşide o konuşmanın Tahran’daki ılımlıların sonu anlamına geldiğini belirtmiş ve “ABD’ye yardım etmenin bir karşılığı olacağını düşünenlerin konumunu yok etmişti” diye konuşmuştu.
Her şeye rağmen Zarif, 2003 baharında dönemin Tahran’daki İsviçre Büyükelçisi yoluyla arka kanallar üzerinden İran’ın Hizbullah’a desteği ve ilk adımlarını atan nükleer program gibi konuları da içeren önemli başlıklarda ABD’yle başlatılan gizli diyalog girişimlerinde de rol alıyordu. Konuşmalar hiçbir yere ulaşmadı, -Bush yönetimi tarafından reddedildiler- ancak eninde sonunda Zarif’in bir on yıl sonra başlatacağı nükleer müzakerelerin temelini oluşturdular.
Bazı İsrailli güvenlik uzmanlarının bile İran’ın nükleer programını kontrol altına almak konusunda ciddi çözümler sunduğunu kabul ettiği anlaşma Zarif’in diplomatik kariyerinin en önemli noktalarından biriydi. Aynı zamanda da onun için bitişin de başlangıcıydı. Trump geçen yıl anlaşmadan çekildiğinde ve Esad ile Hizbullah’a yönelik devam eden desteklerinin rejimle müzakereye değil, onların yok edilmesi gerektiğine işaret ettiğini söylediğinde; bu, İran’daki radikallere bir kez daha Batı’ya hiçbir zaman güvenilemeyeceğinin sinyalini vermişti.
Washington’daki şahinler de benzer bir şekilde düşünüyor. Onlara göre ise Zarif’in ayrılışı İran İslam Cumhuriyeti’ne hiçbir zaman güvenilemeyeceğini gösteren bir başka işaret. Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’la birlikte İran’ı izole etme çalışmalarının başını çeken ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, pazartesi günü attığı tweet’te Zarif ve Ruhani’nin ’yozlaşmış dini mafyanın paravanı’ndan başka bir şey olmadığını savundu.
Washington’daki şahin görüşlü birçok kişi için istifa, Cevad Zarif’in diplomatik çabalarının mezar taşı olacak ve çok da yas tuttukları söylenemez. İran karşıtı Reuel Marc Gerecht’e göre bu, “Son zamanlarda aldığı en iyi haber”:
“İslam Cumhuriyeti şimdiye kadar bu kadar yalancı ya da Batılıların saflığına, özellikle de John Kerry’ninkine dokunacak bir yetkili yaratmayı başaramamıştı. Şimdi dini lider onun üzerinden korumasını ve kutsamasını çekti.”
Diğerleri için ise Zarif’in istifası üzüntü verici ve neler yaşanabileceğine dair tehlikeli bir uyarı. Brooking Enstitüsü’nden Maloney, “Zarif, iki ana sebepten dolayı yararlıydı” diyor: “Bunlardan ilki, ABD sistemine yönelik bilgisiydi. Ve ikincisi de bir müzakereci olarak yetenekleriydi. İkisinin de Trump döneminde yolunu bulmak konusunda yetersiz kaldığını gördük.”
© Tüm hakları saklıdır.