10 Mart 2020 13:36
Libya'da şehit düşen MİT mensubunun haberini yaptıktan sonra tutuklanan gazeteciler Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Ferhat Çelik, Aydın Keser'e seslenen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Sizler bu ülkenin onurusunuz. Gazeteciliğin hakkını veriyorsunuz. Sivil darbe döneminde size bedel ödetiyorlar ama ödenen bedel Türkiye'nin aydınlığa çıkma bedelidir" dedi.
20 Temmuz tarihini vererek Türkiye'nin sivil darbe içerisine olduğunu ifade eden CHP lideri, savcılara seslendi, "Talimat aldığınızı biliyorum ama yüreğinizin bir yerinde en ufak bir vicdan kırıntısı kalmışsa süratle iddianameleri hazırlayın ve gönderin" çağrısında bulundu.
Üstünlerin hukukunun yaşandığı bir süreçten geçildiğini ifade eden CHP lideri, "Yargıyı bu hale getiren bazı hâkimler ve savcılardır. Talimatla karar veren, talimatla iddianame hazırlayanlardır. Onlar sarayın kalemşörleridir" sözlerini kaydetti.
Gezi davasında beraat etmesinin hemen ardından 2,5 yıldır açık tutulan 15 Temmuz soruşturması gerekçe gösterilerek yeniden gözaltına alınarak tutuklanan iş insanı Osman Kavala hakkında, ikinci tutuklama kararı da verildi. 15 Temmuz soruşturmasında ABD'li Henri Jak Barkey ile irtibatı, "darbe girişimine destek" olarak nitelenen Kavala, bu kez de yine Barkey ile irtibatı nedeniyle "Devletin gizli kalması gereken belgelerini siyasal ve askeri casusluk nedeniyle temin etme" ile suçlandı. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, HTS kayıtlarında Barkey ile görüşmesine rastlanmayan Kavala'yı buna rağmen tutukladı. Duruma tepki gösteren Kılıçdaroğlu, Rahip Brunson'un serbest bırakılmasını hatırlatarak, "Merkel'e mi başvursa acaba Osman Kavala, ertesi gün serbest bırakılır. Veya Trump" sözünü kaydetti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugünkü parti grup toplantısı gündeminde tutuklanan gazeteciler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Moskova'da Vladimir Putin ile gerçekleştirdiği anlaşma ile yargı bağımsızlığı ve ekonominin gidişatı vardı. Kılıçdaroğlu, konuşmasında özetle şunları kaydetti:
"Kadınlar, bu ülkenin kadınları, dünyanın kadınları, hep beraber siz 8 Mart'ı kutluyorsunuz. 8 Mart'ın geçmişindeki acı olayı biliyorsunuz. Kadın kırsalda tarlada 24 saat çalışır. Kentte de çalışır ama bunun için belli bir eğitimi alması gerekiyor. O nedenle kız çocuklarının okuması lazım diyoruz. Meydanlarda sokaklarda bir araya gelirler, sıkıntılarını anlatırlar, bir şekilde toplumun duyarlılığını harekete geçirmeye çalışırlar. Bunu yaparken de kadınlar saldırmazlar, ellerinde silah yoktur. Onların yüreklerinde vatan, bayrak, insan sevgisi vardır. Siz bu sevgiyi onların rahatlıkla kendi gösterilerini yapabilecekleri bir alanı açarak katkıda bulunabilirsiniz. İstanbul'da da kadınlar yürümek istediler, yasak getirdiler. Hangi gerekçeyle yasak getiriyorsunuz? Yasak geldiği zaman Türkiye'nin demokrasisi gelişmiş mi olacak? Tam aksine. O nedenle biz yasakçı zihniyetlere karşıyız. İnsanlar silahsız ve şiddetsiz olmak kaydıyla her türlü yürüyüşü yapabilirler."
"Demokrasiyi yüceltmek hepimizin ortak görevidir. Yeri zamanı gelir, seçimler olur, vatandaşın iradesine başvurursunuz. YSK’nın belirlediği kurallar çerçevesinde gider, halkın iradesine başvurursunuz. Yalova Belediye Başkanımız iki kez girdi, engellediler, oylar tekrar sayıldı. Yalovalıların oylarıyla belediye başkanlığı yapıyor. Kendisini halkın oylarıyla yenemedikleri için bu kez idari kararlarla nasıl uzaklaştırabilirizin arayışına girdiler. Doğrudur bir yolsuzluk var. Yolsuzluğu saptayan oradaki namuslu bir memur. Olayı tespit ediyor, belediye başkanına haber veriyor, belediye başkanı 'sorgulayın' diyor, bu yolsuzluğun araştırılması için cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyor.
Ama sonunda belediye başkanı açığa alınıyor. Belediye meclisinde oylama yapılıyor ve bir AK Partili seçiliyor. Buradan Yalovalı kardeşlerime seslenmek istiyorum; Yalova halkının iradesine darbe vuruluyor, içişleri Bakanı’nın belirlediği bir kişi geliyor. Bu doğru değil. Vefa Salman bir yolsuzluk yapmış ve ortaya çıkmışsa hiç kimse merak etmesin o işleri yapacak ilk kişi biziz. Yolsuzluğu şikâyet edip görevden alınan belediye başkanı olarak Vefa Salman tarihe geçecektir."
"Siz halkın oyuyla bir makama geldiyseniz o makamın ön gördüğü koşullar içerisinde konuşmalısınız makamın itibarını korumak zorundasınız. Sayın Erdoğan’ın bana yönelik olarak burada söylenmesi asla mümkün olmayan, ahlakımın asla izin vermediği belli kelimeleri kullanarak hakaret etmesini asla kabul etmiyorum. Kendisine de hiçbir cevap vermedim. Grup başkanvekilimiz onun kullandığı kelimelerin aynısını kullanıyor. Kızıyorlar 'neden bu kelimeleri kullandın' diye. Aynısını sen söyledin. Biz parlamentoda kavga istemiyoruz. Düşünce kadar değerli bir şey yoktur."
"Parlamentoda gereksiz bir kavganın parlamentoya hiçbir kazanç sağlamayacağını da ifade etmek istiyorum. ‘Büyük lokma ye büyük laf etme’ demiş atalarımız. Neden büyük lafın arkasında durmak kolay değildir. Büyük laf ediyorsanız önünüze büyük bir hedef koymuşsunuzdur. Eğer yapmazsanız itibarınız zedelenir, o makama da itibar açısından zarar vermiş olursunuz. Biz itibarı kaybeden kişilerin ya da söylediği sözleri tutamayan veya gerisine düşen kişilerin bir memleketi yönetmesini doğru bulmayız. Sonuçta o laflar döner dolaşır Türkiye Cumhuriyeti devletine zarar verir, uluslararası itibarını sarsar. Ülkeyi yönetenleri konuşurken çok daha dikkatli olması gerekir. Biz Suriye konusunda çok iyi niyetlerle yola çıktık. Söylediğimiz ‘Bizim Orta Doğu bataklığında ne işimiz var’ idi. Sorunu çözmek için evet ama bize danışılırsa. Türkiye’nin böyle bir pozisyonu vardı. Orta Doğu’da bir sorun çıktığında baş vurulan ülke Türkiye’ydi. Neden Suriye sınırına mayınlar temizlendikten sonra 49 yıllığına yabancı bir ülkeye vereceğiz, neden? Kim telkin etti sizi? Önce kararname, CHP iptal ettirdi, sonra kanun çıkardılar. Anayasa Mahkemesi’ne gittik. Türkiye sınırına yabancı bir devlet gelip yerleşseydi bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin durumu ne olurdu? Neden Orta Büyük Doğu Projesi’nin eş başkanlığına soyundunuz? Maşa rolünü size kim verdi? Hiç düşünmediniz mi sana bu eş başkanlığı veren sana ayrın nasıl bir görev verecek diye? Tarih bilgisinden yoksun olanlar buna balıklama atladılar. Yine biz söyledik; ÖSO ile senin ne işin var? Suriye'yi bölme konusunda neden bu işe soyunuyorsun? ÖSO’yu biz Amerika ile beraber kurduk diyor. Sana maşa görevi verdiler farkında bile olmadın. Biz ÖSO’nun hamiliğine soyunduk aynı zamanda. Para, silah verdik, eğittik aynı zamanda. Biz yıllar yılı yanlış yapıyorsunuz, Türkiye'nin başını belaya sokmayın dedik."
"Biz, Orta Doğu’da barış istiyorduk. Komşumuzda yangın istemiyorduk. Biz hiçbir Mehmetçiğimizin burnu kanamasın istiyorduk, biz bütün Suriye’nin Mehmetçiğimizin tırnağına dahi değmeyeceğini söylüyorduk ama saray iktidarı buna önem vermedi. 4 Şubat 2020’de 5 öneride bulundum. Çözmek konusunda öneri getirdik size ama arkadaşlar bunu da dinlemediler. Ama büyük laf etmeye devam ettiler. 12 Şubat’ta. ‘Şubat ayı sonuna kadar geri çekilmelerin tamamlanmasını umuyoruz. Rejim bu sürede geri çekilmezse Türkiye bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde kalacaktır.’ 34 askerimiz şehit oldu. Sanki bir ölü toprağı serpilmiş gibi bütün Türkiye derin bir sessizliğe gömüldü. 36 saat televizyonların önüne çıkmadılar. Büyük lokma ye büyük laf etme diyoruz, altında kaldılar.
Üç gün sonra çıktılar televizyonlara, fıkralar anlatı. Sanki bu ülkede 34 şehidimiz yokmuş gibi. Eleştirdim, hakkım vardı. O şehitlerin ve onların ailelerinin bizde hakkı vardı. Daha toprağa vermeden 'bu kahkaha nedir?' dedim. En azından gülümseme kardeşim. En azından şehide, o şehidin annesine saygı duy kardeşim! 'Omuzlarının üzerinde o başları kalmayacak' diyor. Bir taraftan da acaba biz nasıl toplanırız çözebiliriz diye. O doğru toplansınlar. Ama bu lafı ediyorsan senin toplanmaya gereğin yok. Arkasından dörtlü toplantı olacaktı bu gerçekleşmedi. Putin 'ben gelmeyeceğim' dedi, bu gitti. Giderken de Bay Kemal’in 4 sorusu var demiştim. O sormazsa uçakta gazeteciler sorsunlar niçin Bay Kemal’in sorularını sormadın diye.
-Birliklerimizin yerini bildirmemize rağmen neden askerlerimizi şehit ettiniz?
-İlk saldırının ardından uyarı yapmamıza rağmen ikinci saldırıyı neden gerçekleştirdiniz?
-Yaralı ve şehitlerin Türkiye’ye getirilmesi için helikopterlere neden izin vermediniz?
-Savaş hukukunda yaralıları taşıyan ambulanslar vurulmaz. Siz bu yaralı askerlerimizi almayan gelen askerlerimizin ambulanslarımızı neden vurdunuz?"
"Gitti oraya Sayın Erdoğan, sonra Putin ile Erdoğan televizyonların önüne çıktılar. İlk konuşmayı Sayın Putin yaptı; görüşmemize başlarken, Suriye’de hayatını yitiren askerler için taziyelerimi iletmek istiyorum. Telefon görüşmemizde ifade ettiğim gibi hiç kimse Suriye askeri de dahil olmak üzere orada Türk askerlerinin olduğunu bilmiyordu. Dakika bir gol bir. 'Bir dakika demeliydi, biz size koordinatları bildirdik, siz vurdunuz sizden gereğini yapmanızı istiyoruz’ demeliydi. Hiç ses yok. Telefon görüşmemizde ifade ettiğim gibi diyor. Ben sana dedim ki, ‘O alanda askerlerin vurulduğu yerde biz sizin askerlerinizin olduğunu bilmiyorduk’ diyor. Erdoğan bu telefon görüşmesinde Putin’e ne söyledi, ben merak ediyorum. 'Kabulünüz nedeniyle teşekkür ederim diye' başlıyor. Yöneticiye bakın Allah aşkına ya, nasıl üzülmezsiniz. Sonunda bir anlaşmayı imzaladılar. Sonuçları ne? Birinci sonucu şu; ortada bir ateşkes yok arkadaşlar.
Askeri faaliyetler durdurulacak. Böylece sorun bir anlamda biraz daha ileriye atılmış oluyor. İkinci konu Türkiye bu anlaşma ile Suriye rejimini resmen tanıyor. Suriye Arap Cumhuriyeti diye geçiyor sözleşmede. Bizzat Dışişleri Bakanı Suriye Arap Cumhuriyeti diye ifade ediyor. Üçüncü sonuç Türkiye Suriye toprak bütünlüğünü kabul ediyor. Dördüncü sonuç; terörle mücadeleyi Türkiye de kabul ediyor ama terörizmin tüm tezahürleriyle ifadesi önemli. Buradaki soru şu; ÖSO ne olacak? Çünkü Suriye rejimi ÖSO’yu terör örgütü olarak görüyor, Türkiye ve Rusya terör örgütü olarak görmüyor. BM tamam ama tüm tezahürlere ÖSO giriyor mu girmiyor mu? Önümüzdeki günlerde göreceğiz.Altıncı sonuç; karayolları. M4 6 km kuzey güney ekseninde bir güvenli alan sağlanacak ve Suriye rejimi burayı kullanacak. M4’ün altında kalan terör örgütleri ne olacak? Yedi; Suriye hava sahasının açılmasını ancak Suriye kabul ederse mümkün olacak. Bizim için herhangi bir taahhüt yok."
"Sormak lazım sen neden oradaki terör örgütlerine destek verdin, neden onların hamiliğine soyundun. Onlar yarın Türkiye’ye gelirse bizim başımıza bela olmayacak mı? Dokuzuncu sonuç, Suriye gözlem noktalarının gerisine çekilmeyecek. Anlaşmada Esad’ın da görüşü alındı. Erdoğan dönüp Çavuşoğlu’na, Esad ile konuşuldu mu diye sordu. Suriye’den geçen halk için bir tampon bölge oluşturulması da söz konusu değil. Bakanlar orada ama iki kişi daha var orada. AK Parti Genel Sözcüsü ile Mahir Ünal. İşte parti devleti dediğimiz odur. Ne işleri var onların orada? Ağrıma giden Putin’in el işareti ile bizimkileri çağırması. Her biriyle tek tek tokalaşması. Ağırıma gidiyor. Dışişleri Bakanı’nı görüyorsunuz, ter basmış elindeki dosyayı yelpaze gibi kullanıyor. Ve bir görüntü var içimi acıtıyor. Kapıda beklerken. Hepsi sıkkın yapılan muameleyi görüyorlar zaten. Haksızlık var, yanlış evet. İnsanlar aşağılanıyor. Hak ediyorlar mı? Hayır. Bunu asla kabul etmiyoruz."
"Bu sözleşme az önce size söylediğim 5 önerinin 4’ünün yerine gelmesini sağladı. Biz söyledik yapmadılar Putin önlerine koydu öyle yaptılar."
"Bunları yap diye sana neredeyse yalvardık. En çok üzülecekmişiz. Ne diyeyim Allah akıl fikir versin. Devleti yöneten adamın dokuz boğum olması lazım boğazında. Sanki Suriye yansın yıkılsın haydi hep beraber Şam’a gidelim diyen, ben miydim, sen miydin?"
"Yenikapı’ya gittim diye çoğu arkadaşımız beni eleştirdi. Orada söylediğim, kullandığım cümlelerden biri şuydu; Camiye kışlaya ve adliyeye siyaseti sokmayın dedim. Beyefendi geldi camide kürsü kuruldu konuşma yapıyor, doğru değil arkadaşlar. İnanca saygı duyun ya."
"Devlette liyakati koruyun dedim. Rüşvet alan adamdan büyükelçi olur mu? İnanda biraz ar olur ya. Gidersin önüne koyarlar anlaşmayı bas imzayı derler. Söyleyeceğiniz hiçbir şey kalmaz. Çünkü siz haksızsınız arkadaşlar. Haklı değilsiniz."
"Basın konusu önemlidir. Halkın gözü kulağı ve sesidir medya. Anayasamız da der ki basın hürdür sansür edilemez. Niçin siyasi iktidar baskı kurup kendi olumsuzluklarını yansıtan gazete üzerinde baskı kurmasın diye. Siyasi idareye böyle sınırlama koyar. Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak ve tedbirleri alacak diyor Anayasa. Medya üzerinde baskıları biliyorduk. Önce şunu bir sefer kabul edelim, bir sivil darbe süreci içerisindeyiz. 20 Temmuz’dan sonra bir sivil darbe süreci içindeyiz. Medya üzerinde olağanüstü bir baskı var. kedileri için çalışan özel bir medya kurumu da var. Bunlar sadece devletten aldıkları para ile beslenirler. Kamu kurumları bunlara büyük para aktarır. Bunların tek bir görevi vardır, siyasi iktidar ne yaparsa yapsın övmektir. Övmedikleri an oradan ayrılmak durumundalar. Odatv, havuz medyasının büyüklüğü karşısında namuslu gazeteciler, aydınlar oturdular kendi medyalarını oluşturdular. Odatv de bunlardan biri.
“Odatv'de 1 Ocak 2019 ila 31 Aralık 2019 tarihleri arasında 1 milyar 207 milyon 806 bin 329 haber okundu. Güçlü bir internet sitesi. Güç olunca ne oluyor? Bunu nasıl susturacağız, milleti nasıl Odatv’nin haberlerini izlemeyecek hale getireceğiz.’ Erdoğan'ın mahiyet memurları vardır. Bu kavram Sayın Mehmet Yılmaz'a ait. Erdoğan'ın uçağında kabul ettiği gazetecileri mahiyet gazeteciler olarak kabul ederler. Çünkü o gazeteciler Erdoğan'a soru sorarken içinde cevabı da olur. Olur ya Erdoğan farklı bir şey konuşmasın diye. Önceden hazırlanmış soruları söyleyin Erdoğan da onlara yanıt versin diye. 26 Şubat’ta Erdoğan düğmeye basıyor Odatv ile ilgili. Beyaz TV’den biri yine mahiyet gazeteci, sözde gazeteci bir soru soruyor. Osman Kavala şöyledir diye başlıyor. Ondan sonra, 'Kavala'yı aklamaya çalışan ve canhıraş savunan bir medya grubu var. Odatv internet sitesi ve sahibi Soner Yalçın. Odatv, gezi sürecinde önemli ayaklardan biriydi. Darbe girişimine destek veren Odatv katil devlet diye manşet atı ama iddianamede bunların hiçbiri yer almadı. Bu konularla ilgili ne dersiniz?' diyor. Uzun uzun anlatıyor, kullandığı şu cümle çok önemli. 'Ben bunun suç duyurusunu şu anda yapıyorum.' 26 Şubat 2020’de. Arkasından da düğmeye basılıyor, bugün yaşadığımız olaylar Türkiye'nin gündeminde yer alıyor.
'Libya’da üç tane şehidimiz var' cümlesini kuran Erdoğan’dır. Bunu eleştiren de bendim, şehide 'tane' diyemezsiniz. Defnedildiği zaman sosyal medyada yer aldı, fotoğraflar yer aldı vs. Bir gazeteci arkadaşımız Hülya Kılınç bunu haber yaptı. Odatv’de de yayımlandı bu. Arkasından haber Müdürü Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Aydın Keser, Murat Ağırel. Şimdi hepsi cezaevindeler. Gizli hiçbir şey yok. Evleri sabaha karşı basılıyor. Ben size sivil darbe dönemini yaşıyoruz derken bunu kastediyordum. Gözaltına alınıyorlar, ortada yazılı hiçbir şey yok ama şifahi talimat var. Sayın Ağırel’in serbest bırakıyorlar, bir süre sonra 'nasıl serbest bırakırsınız' diye telefonlar geliyor. Yeniden gözaltına alınıyor. Şu anda gazeteci arkadaşlarımız hapisteler. Buradan o gazeteci arkadaşlarıma, Terkoğlu’na Pehlivan’a Ağırel’e Çelik ve Keser’e CHP’den sesleniyorum sizler bu ülkenin onurusunuz. Gazeteciliğin hakkını veriyorsunuz. Bunun için bir sivil darbe döneminde size bedel ödetiyorlar ama ödenen bedel Türkiye'nin aydınlığa çıkma bedelidir.
Savcı arkadaşlarıma sesleniyorum; talimat aldığınızı biliyorum ama yüreğinizin bir yerinde en ufak bir vicdan kırıntısı kalmışsa süratle iddianameleri hazırlayın ve gönderin. Neyi tutukluyorsunuz siz? Tutuklanma nedeni yok. Ülkede ne Anayasa ne de yasalar geçerli değil. Üstünlerin hukukunun yaşandığı bir süreçteyiz.
Yargıyı bu hale getiren bazı hâkimler ve savcılardır. Talimatla karar veren, talimatla iddianame hazırlayanlardır. Onlar sarayın kalemşörleridir. Hiçbir zaman haksızlık karşısında susmayacağız. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa o şeytanlar zaten çok. Yargıya güveni yargıtay başkanı da söylüyor, toplumun yargıya güven duymadığı hukuk sisteminde yargı tarafsızlığı sağlanamaz. Yok ki zaten öyle bir şey. Bütün yasaları bir tarafa atarsanız, adalet bakanlığını dahi bir tarafa atarsanız, adaletle reform yapıyoruz diye milleti aldatır arkasından bunu yaparsanız biz adalete mi güveneceğiz! HSK dediğimiz kim? Onlar da yargıdan talimat alıyorlar. Anaysa Mahkemesi üyelerine söylüyorum, en tepedesiniz. Bazen güzel kararlar veriyorsunuz. Ama sizin içinize de saray nifak sokmaya başladı. Benim istediğim kararları verin emeklilik süresi geldiğinde size yönetim kurulu üyeliği vereceğim diyorlar. AYM gibi şerefli bir görevi yapan bir kişinin bir başka kuruma gidip yönetim üyeliği yapması kadar sakat bir şey yoktur. Yetmedi mi sana ya! Buradan AYM üyelerine sesleniyorum;size saygımız var diyoruz, bütün dürüst savcılara, yargıçlara saygımız vardır. Ama sarayın tuzağına düşmeye kimsenin hakkı yoktur."
"ABD'li Rahip Brunson ile gazeteci Deniz Yücel ile ilgili kararları örnek verdim. Bir taraftan yargı bağımsız diyoruz ertesi gün bu kişiler serbest bıraktırılıyor' diyor. Böyle bir şey olabilir mi! Oluyor. Bunu Yargıtay Başkanı söylüyor. Birilerine her türlü cefayı çektirirsiniz, yasalara aykırı olarak evini basarsınız, tutuklarsınız ama Burhan Kuzu'ya kimse bir şey yapmaz, çünkü o sarayın kuzusu. Kaçakçıyı bırakın der bırakırlar, telefon eder, hâkime talimat verir. FETÖ borsasının en önemli aktörleri. Mal varlıklarını araştırın dedim ondan da tık yok. Barış Pehlivanoğlu’na gelince ‘yakalayın.’ Niçin çünkü düzgün bir insan. İstediğiniz kadar atın dürüst hiçbir gazeteci egemen güçlerin karşısında diz çökmeyecektir.
Osman Kavala tam tahliye olacak bir ceza daha verdiler bu sefer casusluk verdiler. Yahu adam zaten yıllardır hapiste. Biz de buna adalet diyeceğiz. Merkel'e mi başvursa acaba Osman Kavala, ertesi gün serbest bırakılır. Veya Trump."
"Tank palet fabrikasını, Putin’in kapısında dakikalarca bekletilmeyi, Esad’la görüştünüz mü diyenleri asla unutmayacağız."
© Tüm hakları saklıdır.