Türkiye son bir haftadır onlarca yangınla boğuşuyor. Bugün itibariyle 8 kişinin hayatını kaybettiği yangınların bir kısmı hâlâ sürerken, İklim Değişikliği Uzmanı Dr. Ümit Şahin, "Yaşanan kuraklığın ardından yangınların çıkacağı belliydi, yetkililer ya aymazlık ya da bakalım bir şey olmaz iyimserliğindeydi" diye konuştu.
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi İklim Uzmanı Dr. Ümit Şahin, T24 programcısı Murat Sabuncu'ya son dönemdeki yangınları, iklim değişikliğini, iklim değişikliğinin sonucu olarak bizi nelerin beklediğini yorumladı. "Maalesef bu normalimiz artık" diyen Şahin, sıcak dalgaları esnasında kuraklığın etkileri ile de birleşerek bu tür yangınların gelecekte daha da artacağını ifade etti.
Şahin, orman yangınlarının iklim krizinin direkt bir sonucu olduğunu söyledi. Yangınların sürpriz olmadığını, beklenen bir şey olduğunu belirten Şahin, hükümetin yeterince hazırlıklı olmadığını dile getirdi. Özellikle Akdeniz coğrafyası başta olmak üzere dünyada da çeşitli yangın furyalarının olduğunu söyleyen Şahin, "Bu yangınların çıkması sürpriz değildi, bekleniyordu. Hocalar bunu açıkça söylediler. Bu sıcak dalgaları orman yangınları getirecek dediler. Yunanistan, Sardunya cayır cayır yanıyor. Türkiye'yi de içine alan Avrupa'nın doğusu çok fazla sıcak halde. O kadar bağlantı açık ki. Kuraklığı da biliyorsunuz. Bir sıcak dalgasının gelmesi halinde yangınların çıkacağı belliydi. Bunu yetkililer bilmiyor mu? Bence biliyorlar. Bunu öngörmemeleri mümkün değil. Ama bu bir tür ya aymazlık olarak değerlendirebilirsiniz, ya da "Bakalım belki bir şey olmaz" düşüncesi de olabilir. Ama hazırlıklı olunmuyor. Ormanların içerisindeki tüm yerleşimler yangın riskinin arttığı bilindiği halde önü alınmayan şeyler. Türkiye'de yılda çıkan orman yangını sayısı da yıllar içerisinde artıyor. Bununla ilgili OGM'nin verdiği sayılar açık" dedi.
Dr. Şahin, yangınlar konusunda en çok akıllara gelen sorulardan biri olan "Aynı anda nasıl bu kadar çok yangın çıkıyor?" sorusunun cevabını da şu şekilde verdi:
"Orman yangınları aslında iklim krizlerinin direkt sonucu. Aşırı sıcaklar çok ciddi biçimde artıyor. Bunun da en doğrudan sonuçlarından birisi. Kuraklıkla birlikte yağışların azalması, sıcaklıkların artması, havadaki nemin azalması orman yangınlarına neden oluyor. İnsanların en çok kafasını karıştıran şey, nasıl oluyor da aynı anda bu kadar çok yangın birden çıkıyor sorusu oluyor. Buna şaşırmak biraz iklim krizinin gidişatını yakından izlememekle olabilir. Son on yılda olmuş büyük yangınları anlatayım. 2011'de Rusya'da inanılmaz sıcak dalgalar oldu. Büyük bir yangın furyası başladı. 1 ayda 3 bin kilometrekarelik alan yandı. O zaman yapılan açıklamalarda, sıcak dalgalardan ve hava kirliliğinden dolayı 56 bin kişinin Rusya'da öldüğü söylendi. Bu yangınların doğrudan iklim değişikliğinin sonucu olduğuyla ilgili pek çok bilimsel araştırma yayınlandı. Bir günde yüzlerce yangın çıkıyordu Rusya'da o sırada. 2018'de İsveç'te yangınlar çıktı. 2019'da Sibirya'da 35 derecenin üzerinde sıcaklıklarda devasa yangınlar çıktı. Hiçbiri söndürülemedi. Bu sene de Sibirya'da yangınlar var. Avustralya yangın sezonunu hepiniz hatırlarsınız. Tüm kıtanın yüzde 10-15'i yandı. İklim krizinin en önemli belirtilerinden biriydi. Bunların hepsi iklim krizinin doğrudan sonucudur. Tartışma aslında bunları izlemeyip, bunları Türkiye'de olmaz diye düşünüp bunları yeni bir şey gibi algılamaktan kaynaklanıyor olabilir. Dolayısıyla maalesef bu normalimiz artık. Bizim bunu görerek davranmamız gerekiyor."
"Akdeniz havzası iklim değişikliği için en hassas alanlardan"
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi İklim Uzmanı Dr. Ümit Şahin, yangınlar ve iklim değişikliği hakkında şunları dile getirdi:
"Yangınlar başladığından beri en çok yapılan tartışma, bu yangınları kim çıkardı tartışması. Biz orman yangınlarının asıl sebebinin iklim krizi olduğunu söylediğimizde doğal bir şeyden bahsediyormuşuz gibi oluyor. Halbuki iklim değişikliğinin kendisi zaten insanların yaptığı bir şey. İklimin nasıl değiştiğini biliyoruz. Bizim fosil yakıtları yakmamız, buna bağlı bir yaşam biçimi... Türkiye de bu anlamda en hassas coğrafyalardan birisi. Hükümetin iklim değişikliğiyle ilgili hazırladığı tüm raporlarda "Akdeniz havzası iklim değişikliği için en hassas alandır" lafı aynen geçer. Bu bağlantının kurulmasında bir problem var. Bu belki biraz kaçınmak da olabilir. 'İşin ucu bize çıkıyor' bu çünkü sadece devletlerle de ilgili değil. Hayat biçimini değiştirmekle alakalı."
"Orman yangını ekolojik bir felaket olarak değerlendirilmeli"
"Ormanların en çok kullanıma açılması turizm, maden ve yol nedenli. Doğrudan doğruya ormanın içine insan yerleşimleri ve altyapılarının yapılmasından bahsediyoruz. Zaten kolaydı, turizm teşvik paketiyle daha da kolaylaştı. Yıllar içerisinde herhangi bir nedenle kullanıma açılan orman miktarı her zaman yanan alanların çok üzerinde. Yanan alanlar Anayasa'ya göre kullanıma açılamayacağı için koruma altında bile sayılabilir ilginç bir şekilde. Orman bir ekosistem. Yandığı zaman sayısız canlı ölüyor aslında. Sadece ağaçlar değil, bu bir ekolojik felaket olarak değerlendirilmeli."
İklim değişikline uyum çabalarının iki yüzü
"Kağıt üzerinde bakarsanız Türkiye'nin çeşitli alanlarda iklim değişikliğine nasıl adapte olacağına dair projeler var. Bunlar yok değil. Uygulamaya baktığınızda bir azaltma politikaları var, bir de uyum politikaları. Hükümetin bugünkü hatası Türkiye'nin sorumluluğunun olmadığını iddia etmesi. Meseleyi tamamen adaptasyona kaydırırsanız, o zaman bu kadar hızla ısınan dünyaya uyum sağlamanın mümkün olmadığı gerçeğiyle karşılaşacaksınız. Dolayısıyla bizim adaptasyon için hazırlıklı olma direncini artırma meselesinde ne yapmamız gerektiğinden çok ne yapmamamız gerektiği önem taşıyor. Hükümet bir yandan kağıt üzerinde iklim değişikliğine uyum sağlamaya çalışırken, bir yandan yapılmaması gereken ne varsa yapıyor. Bunun hiçbir kıymeti yok. Aynı şey azaltım için de geçerli. İnşaata dayalı bir ekonomi politikasını sürdürüyorsunuz, sonra diyorsunuz bizim ihmal edilebilir düzeyde sorumluluğumuz var. Bakın bu Türkiye'nin devlet politikası. Türkiye hiçbir zaman iklim değişikliğini inkar etmedi. Ama Türkiye'nin bundaki payını sistematik bir şekilde inkar etmeye başladı. 1990'lardan itibaren Türkiye'nin payı arttı."
Sıcak dalgaları nasıl ölüme sebep oluyor?
"İklim değişikliğinin artırdığı felaketler seller, kasırgalar, orman yangınları, kuraklık, sıcak dalgaları... Bunlar arasında en fazla ölüme yol açan sıcak dalgası. Sıcak dalgası ile aşırı sıcak arasında şöyle bir fark var. Sıcak dalgası, bir bölgede normalde beklenenden daha yüksek sıcaklıkların yaşanmasıdır. Sıcak dalgası ise normalde beklenenden 5 derece sıcak günlerin art arda en az 3 gün yaşanmasıdır. Bu sıcak dalgalarının yoğunluğu bütün dünyada artıyor. Şimdi sıcak dalgalarında özellikle hızlı başladığı zaman, daha erken dönemlerde olduğu zaman, insanların sıcağa uyumu uzun sürer. 4 haftadan önce sıcağa yavaş yavaş uyum sağlarsınız. Ani bir sıcak dalgasında, özellikle kronik hastalıkları olanlar. Özellikle yaşlılarda sıcak ölümcül hale geliyor. 2010'da Rusya'da sıcak dalgaları artı orman yangınlarında 56 bin kişi öldü. Biz 2014, 2015 ve 2016'da üç büyük sıcak dalgasını ele aldık. O süreçte beklenen ölüm sayısını aşan ek ölüm sayısını hesapladık. Bizim bulduğumuz toplam 14 gün süren 3 sıcak dalgasında İstanbul'da 419 kişinin öldüğüydü. Bir sıcak dalgasında 100-150 kişi. Aslında bir de sıcak dalgalarında ciddi bir iklim adaleti boyutu da var. Kliması, barınma koşulları uygun olmayan kişiler etkilendiği için, bu aynı zamanda sosyal politikalar yapılmasını zorunlu kılıyor. Sağlık personelinin eğitilmesi lazım. Sıcakta insanlar neden ölüyor, aşırı su kaybı. Yaşlılarda uyum daha zor olur ve susama refleksi azalır. Artı kalp krizine de neden oluyor. Astım hastalığı olanlarda ciddi sorunlara neden oluyor. Bir de bunun üzerinde hava kirliliğiyle sıcak dalgası birbirinin etkisini artırıyor. Türkiye'nin şu anda sıcak dalgalarıyla ilgili eylem planı yok."
İklim değişikliği ile mücadelede birey olmak
"Bireysel olarak yapabileceğiniz birinci şey iklim değişikliğiyle mücadelede aktivist olmak. Türkiye ve dünyada çok ciddi bir iklim hareketi var. Bu insanlara destek olmak, yalan yanlış bilgileri yaymamak ve bu konuyla ilgilenmek gerekiyor. Öncelikle politikaların değiştirilmesi gerekiyor. Bireysel olarak alacağımız önlemlerin etkisi çok düşüktür. Daha az tüketen bir yaşam biçimine geçmemiz gerekiyor. Ve dönüşümü savunmamız gerekiyor. Bütünüyle ekonomi politikalarının değişmesi gerekiyor, bizim de bunu savunmamız gerekiyor."
İklim değişikliği ve göç
"Aslında iklim göçlerini yaşıyoruz. Bunu anlamanın kriterleri biraz karışık. Herkes biliyor ki Afrika'da kuraklıktan, Asya'da büyük sellerden kaçan insanlar, büyük bir göç problemi var. Fark edilmemesinin bir nedeni de, bunların büyük kısmının iç göç olması. Bununla başa çıkmak için politik bir dil gerekiyor. Yeşil politikalar dünyanın her yerinde sadece çevre politikaları değildir. Aynı zamanda ırkçılığa karşı bir duruştur, şiddet karşıtı bir duruştur. Bütün bu mücadelelerin bir arada olması lazım. Bütün bu mücadelelerin ve iklim mücadelesinin birleşmesi gerekiyor. Tüm bunları bir sistem mücadelesi olarak ele aldığımızda başarı şansımız var. Aksi takdirde topyekün bir yok oluş bizi bekliyor."