Yaşam

Canımın sıkılmaması hiç eğlenceli değil

Hürriyet yazarlarından Mehmet Y. Yılmaz, İstanbul'un keşmekeşinden kaçmak ya da buna katlanmak arasında kararsız kalmış

06 Aralık 2008 02:00

Malum... Bütün dünyayla birlikte, kimi zaman 'teğet' kimi zaman da '90 derecelik açıyla' kriz ortamından geçiyoruz. Finansal buhran, zincirleme olarak bütün sektörlerde etkisini gösteriyor. Emeklisinden işçisine; memurundan tüccarına; üst düzey yöneticisinden, hiyerarşinin en altındakilere kadar herkes bu karanlıktan kurtulmanın ve daha çok arzuladığı bir yaşama doğru ilerlemenin kendine göre formüllerini bulmaya çalışıyor.

Bunlardan biri de Hürriyet gazetesi yazarlarından Mehmet Y. Yılmaz... Ancak Yılmaz, bugünkü yazısında, İstanbul'un yoğun rutininden ve sıkıntılarından kurtulmak için alıp başını Bodrum'a yerleşmek ya da İstanbul'un ilerlemeyen trafiğinde binbir çileye katlanmak arasında kararsız kalmış görünüyor. Okurlarına da şöyle sesleniyor: Yapmayı sevdiğim şeyleri yaparsam canım sıkılacak, nefret ettiklerimi yaparsam canım sıkılmayacak!.. Canımız sıkılmasın diye katlandığımız şu şeylere bir bakın ve bana yardım edin. Benim için hangisi daha iyi: Canımın sıkılması mı, sıkılmaması mı?"

Mehmet Y. Yılmaz'ın yazısı şöyle:

Geçen gün akşam saatlerinde krizde alacağımız önlemlerle ilgili bir toplantıdan yeni çıkmıştım ki cep telefonum çaldı.

Arayan kızımdı. Konuşurken "Sesin kötü geliyor, hasta mısın?" diye sordu.

"Hasta değilim, canım sıkıldı, kriz toplantısından yeni çıktım" diye yanıtladım.

Bana şöyle dedi: "Ben büyüdüm nasıl olsa, bence bırak çalışmayı, git Bodrum’a, al bir tekne, keyfine bak!"

Telefonu kapattıktan sonra hayale daldım:

Evi satmış, parasıyla Bodrum’da mandalina bahçeleri arasında küçük bir taş ev ile küçük bir tekne almışım. Bahçemde domatesler, biberler yetişiyor. İki tavuk var, menemen yapmama yardım ediyorlar. Güneş içimi ısıtıyor. Kravat takmıyorum, ayakkabı derdim yok. "Bıldırcın mevsiminde" bir bar taburesine tüneyip bekliyorum, ağ germeme bile gerek kalmıyor vs!

Aynı gece arkadaşlarıma bu konuşmayı ve çekip gitme kararımı anlattım. Aldığım yanıt şu oldu: "Çok sıkılırsın!" Sonra kardeşimle daha önce yaptığımız bir konuşma aklıma geldi.

Demek ki "çok sıkılmamak için" yapmam gerekenler şunlar:

Günde iki üç saatimi trafikte yürümeyen bir otomobilin içinde geçirmek, sabah erken kalkmak, giysilerimin her zaman ütülü olmasına gayret etmek, bazen günde iki kez elbise değiştirmek, her gün tıraş olmak, hiç sevmediğim bazı insanlara güler yüz göstermek, beni sevmediklerini bildiğim bazı insanların kibarlık sorularına tebessümle yanıt vermek, taze sebze meyve yemekten vazgeçmek, lokantalarda sıkı bir hesap ödemek, bedava kömürün kirlettiği havayı solumak!

Gerçekten çok tuhaf!

Yapmayı sevdiğim şeyleri yaparsam canım sıkılacak, nefret ettiklerimi yaparsam canım sıkılmayacak!

Canımız sıkılmasın diye katlandığımız şu şeylere bir bakın ve bana yardım edin. Benim için hangisi daha iyi: Canımın sıkılması mı, sıkılmaması mı?