Gündem

Çandar: Başkanlık sisteminin kaderi Erdoğan'ın 'oyun planına' bağlı

‘Süreç’ ile ilgili ‘Sembolizm’in önemi anlaşılmazsa, hiçbir şeyin kolay kolay anlaşılamayacağını İtalyanlar, diğer Batılılardan daha hızlı biçimde anlayabiliyorlar

29 Mayıs 2013 17:04

Cengiz Çanda, İtalya'da Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nün düzenlediği konferanstaki konuşmasında Türkiye'deki çözüm sürecinin hangi yöne gidebileceğine dair değerlendirmede bulunarak, Başkanlık sisteminin hala bir olasılık olarak masada durduğunu, Kürt aktörlerin daha demokratik bir siyaset getireceğine inanırlarsa başkanlık sistemini destekleyeceklerini yazdı.

Hasan Cemal'in Murat Karayılan ve Cemil Bayık ile gerçekleştirdiği ropörtajları alıntılayan Cengiz Çandar'ın Radikal gazetesinde yayımlanan yazısının (29 Nisan 2013) ilgili kısmı şöyle:


IAI toplantısının soru-cevap bölümünde olsun, Dışişleri’ndeki temaslarda olsun Hasan Cemal’in kulakları epey çınladı. ‘Başkanlık sistemi, yeni anayasa yapımı ve bütün bunların Süreç ile bağlantıları’ konusunda. Zira, bu yönde sorulan sorulara, önce Hasan Cemal’in kim olduğundan söz ederek, son bir ayın üç ayını başta Kandil, PKK alanlarında geçirdiğini ve çok önemli mülakatlar yayımladığını anlatarak cevap verdim ve cuma günü Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Sabri Ok’la birlikte gerçekleştirdiği söyleşinin önemine değindim.

Karayılan, Hasan Cemal’in ‘Başkanlık sistemi’ne ilişkin sorusuna, “Türkiye’de parlamenter sistem geçerliydi ama demokrasi olmadı. Başkanlık sistemi de olabilir. Baştan retçi davranmıyoruz. Ama AKP’nin tasarladığı biçimde olamaz. Gerçekten demokrasi esas alınırsa, üzerinde tartışılabilir” cevabını vermişti. Cemil Bayık ise “Bu ülkede parlamenter sistemle sanki demokrasi mi oldu? Başkanlık gelince mi demokrasi gidecek? Türkiye yeniden yapılandırılırken demokrasi açısından tüm alternatifler tartışılabilir” demişti.

İtalyanlara, bu sözlerin ‘iki adresi’ olduğundan söz ettim. İlki, BDP’nin Karayılan ve Bayık’ın bu açıklamalarından sonra ‘Başkanlık sistemi’ne ilkesel ve kategorik itirazları olamazdı. İkinci ‘adres’ ise Başbakan Erdoğan idi. PKK, sadece ‘Süreç’in değil, bundan böyle Başbakan’ın ‘oyun planı’ ve ‘takvimi’nin de bir ‘unsuru’ olarak devrede olabileceğini ve Başbakan’ın hesaplarının tutmasında yardımcı olabileceğini bu açıklamalarla ifade etmiş oluyordu. Zaten, ‘Süreç’ ile ilgili ‘Sembolizm’in önemi anlaşılmazsa, hiçbir şeyin kolay kolay anlaşılamayacağını İtalyanlar, diğer Batılılardan daha hızlı biçimde anlayabiliyorlar. Örneğin, Dışişleri Bakan Yardımcısı, “Kaç kişi çekildiği vakit, sınır ötesinde çekilme tamamlanmış sayılacaktır? Ayrıca, sınır ötesine çekilme olmaz ve çekilmesi beklenen bazıları silahlarını teslim ederek, şehirlerine, kasabalarına, köylerine geri dönmek isterlerse ne olacak? Bu ‘Süreç’in hangi aşamasını ifade eder? Bunlar konuşuldu ve karara bağlandı mı” sorularını peş peşe sordu.

Kendisine ‘Ortadoğu’yu gayet iyi bilen bir siyaset adamı olarak kendisinden böyle bir soru beklemediğimi; bu soruyu tam bir Batılı gibi Kartezyen düşünce ile sorduğunu’ söylediğimde güldü. “Ortadoğu’da hiçbir şey göründüğü gibi değildir yani; değil mi?” karşılığını verdi.

Sorularını uzun uzun cevaplamama gerekmeden, anlaştık! Türkiye’de ne kadar yol almış olduğumuzu, Roma’da Türkiye, Kürt sorunu ve Ortadoğu konuşurken bir kez daha fark ettim. Bir şeyi daha: Roma’da, kendi konularımızı çok daha düzeyli, içerikli ve özgür biçimde konuşabildiğimizi…