Gündem

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu: Suçum çok büyük...

Kaftancıoğlu, Halk TV'de Ayşenur Arslan'ın sorularını yanıtlıyor

22 Temmuz 2019 11:11

Altı yıl önce yaptığı bazı sosyal medya paylaşımları ve üretilen sahte içerikler delil kabul edilerek hakkında açılan davaya ilişkin olarak konuşan CHP İstanbul İl Başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu, "Suçum çok büyük! Cumhurbaşkanına hakaret etmişim, kamu görevlisine hakaret etmişim, halkı kin ve nefrete teşvik etmişim! Ben Türkiye Cumhuriyeti'ni  aşağılamam. Çünkü ben Atatürk’ün kurduğu partide görevliyim. Ve o koltuklarda oturanların o makamları aşağılamasınlar diye onları uyarma sorumluluğum var" dedi. Kaftancıoğlu, "Eleştirmezsem siyaset yapmamın bir anlamı kalmaz" diye konuştu.

TIKLAYIN - Canan Kaftancıoğlu'nun savunmasının tam metni

Halk TV'de Medya Mahallesi programında Ayşenur Arslan'a açıklamalarda bulunan Kaftancıoğlu, Suriye'deki iç savaş nedeniyle Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kaftancıoğlu şunları kaydetti:

"İnsanlar Suriyelileri işsizliğin sorumlusu olarak görüyorlar ki haklı. Diğer tarafta da iki kuruşa çalışıp hayatını dam ettiremeyen Suriyeliler var. Bunu bir iç siyasi mesele olarak görmeyip bütüncül olacak bu sorunu, Suriye'nin iç sorunlarının çözülmesine vesile olarak burada yaşayan Suriyelilerin memeleketlerine dönme yolunun önünü açmaları gerekiyor. Kavga ederek değil. Bu sorun çok daha büyüyerek devam edecek. Mahallelerde kavgaları görüyoruz. Sorunlar her geçen gün derinleşiyor."

"Suriyeliler ülkelerin kendi içinde yürüteceği politikalarla baştan sona bütüncül bir şekilde ele alınması gerekir. Baştan bu durumun böyle yakıcı sonuçları olacağı ön görülmeliydi."

"İster Türk ister Suriyeli olsun, ne olursa olsun, hangi sorunları yaşıyorsa yaşasın parası olanların bir şekilde işini gördüğü, parası olmayanların mağdur olduğu bir sistem bu sorunun ana maddelerinden biri. Bu sistem bizi bu hale getiriyor."

"Memlekette üstünlerin hukukunun hüküm sürdüğü bir sistem var"

Öte yandan Kaftancıoğlu, altı yıl önce attığı birkaç farklı tweet sebebiyle yargılandığı davaya ilişkin olarak Arslan'ın, "Neden yargılanıyorsunuz?" sorusuna şöyle yanıt verdi:

"Çünkü o kaybetti biz kazandık o yüzden yargılanıyorum. Memlekette üstünlerin hukukunun hüküm sürdüğü bir sistem var. Yargı bağımsızlığı yok. Türkiye’de yargıya güven dipte olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Neden yargılandığım kısmı o kadar aşikar ki!"

"Suçum çok büyük..."

"Ne hikmetse 23 Haziran’dan önce birilerini aklına gelmiş tweetlerim soruşturulmuş, sonra o dosya rafa konulmuş. Ne zaman ki 31 Mart seçimlerine gelirken yine bu dosya birilerinin aklına gelmiş. Seçim ertelenir ertelenmez dosya sürece konulmuş. 13 Ocak’taki haliyle bir ek bile yapılmadan jet hızıyla 5 günde kabule dilmiş. Ne hikmetse ilk duruşmada savunma istememe rağmen kabul edilmedi, sonra da hâkim kendi kararından vazgeçerek 18 Temmuz’a dava günü verildi. Suçum çok büyük, Cumhurbaşkanına hakaret etmişim, kamu görevlisine hakaret etmişim, halkı kin ve nefrete teşvik etmişim, bunları 6 yıl önce attığım tweetlerle yapmışım. Ben Türkiye Cumhuriyeti'ni  aşağılamam. Çünkü ben Atatürk’ün kurduğu partide görevliyim. O koltuklarda oturanlar da o makamları aşağılamasınlar diye bunu yapanları uyarma sorumluluğum var. Benim babam yıllarca Anadolu’nun bir köyünde kamu görevlisi yapmış biri. Kamu görevlerini kötüye kullanarak halkın üç kuruşunu çalan insanları ifade etmek durumundayım ben. Ben eleştirmezsem o zaman siyaset yapmamın bir anlamı kalmaz. 6-7 yıl öncesinde de yazdım, o günün koşullarında eleştirdiğim ve eleştirmem gereken durumları cımbızla seçip, bağlamından koparıp sundular. Ben bir yaşam hakkı savunucusuyum. Suçu ne olursa olsun herkesin yargılanma hakkı vardır. Ne olursa olsun siz 3 kadını Avrupa’nın merkezince vahşice öldürüyorsanız ben bunu kınamak zorundayım. Bu kişilerin suçu ne olursa olsun bunu yapmak zorundayım. Ne olursa olsun sen o kişileri yargılamak zorundasın.

15 Temmuz’da köprüde boğazı kesilen askerleri eleştirmişim. Neden eleştirmeyeyim. Tutarsınız yargılarsınız cezalandırırsınız. Hiç kimsenin hiç kimsenin yaşam hakkını elinden alma hakkı yoktur."

"Bu bir ceza değil, cezalandırma davası. Siz düşünce özgürlüğü çerçevesinde bunları yargılayamazsınız."

"İçimizi acıtan görüntüler..."

Suruç anmasında polis müdahalesine tepki gösteren Kaftancıoğlu'ndan şöyle konuştu:

"Üstünlerin hukuku böyle devam ettiği sürece şu içimizi acıtan ve bundan sonra da acıtmaya devam edecek görüntülerin önüne geçemeyeceğiz. Bunlar yaşanmasın diye mücadele edenler de hukuk sopasıyla cezalandırılıyor. Yakınlarını anmak isteyenlere yapılanlar, devlet eliyle yapılan bir halka adeta eziyettir."

"Eskiden doğru söyleyeni 9 köyden kovarlardı şimdi fezleke hazırlıyorlar"

Kaftancıoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında hazırlanan fezlekeye ilişkin olarak da, "Doğru söyleyeni eskiden dokuz köyden kovuyorlardı şimdi fezleke hazırlıyorlar. Üstünlerin hukukunun geldi noktanı bir sonucu bu" değerlendirmesinde bulundu.

"İktidar kendi gerçekliğinden koptu"

Kaftancıoğlu programın devamında Ayşenur Arslan'ın, "AKP çöküş döneminde mi?" sorusuna da şu yanıtı verdi:

"Bu tespite katılmamak mümkün değil. Araştırmalarımıza göre iktidarın vatandaşla arasında korkunç bir mesafe koyduğunu gördük. İktidar gerçeklikten öyle koptu ki kendi gerçekliğinden de koptu. Bu kopuş da istemsiz değil. O gücün verdiği bir takım imkanlarla kibre sahip olur kendilerini ulaşılmaz bir yerde konumlandırarak insanlara tahakküm uygulayarak istediklerini yaptırarak koptular. Tehditlerle insanları susturacağını sanan, insanları değerleri üzerinden tutabileceğini zanneden, istismar edecek noktaya geldiler. İstismar edilen vatandaş değerleri üzerinden istismar edildiğini gördü. Vatandaş ‘sen enim inancımı sorgulayamazsın, benim inancım üzerinden bana iaşe yapamazsın’ dedi. Bir dönem bunu başardılar, inanları bu şekilde etkilemeyi başardılar. Ama insanlar bu gelinen noktada ‘Sen beni suiistimal edemezsin. Kendi geleceğin için bizi kullanıyorsun, buna izin vereceğiz’ dedi."

"Sorunların kavramlarla çözülmeyeceğine insanlardanım. Demokratik çatısı altında bir arada gelen ortak hak arayışında yan yana gelebilen insanların ortaya çıkardığı bir durum. Bu gelecekte de Kürt sorunu gibi birçok sorunun çözümünü sağlayacaktır."

Ayşenur Arslan ve Canan Kaftancıoğlu'ndan AHmet Hakan'a sert eleştiri

Ayrıca Aşenur Arslan, Gazeteci Yavuz Oğhan'ın, İsmail Saymaz ve Akif Beki ile eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu konuk etmelerinin ardından Sputnik'in RS FM'deki programını sonlandırmasını gündeme getirdi. Konuya ilişkin olarak köşe yazan Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'ı da sert bir dille eleştiren Arslan, "Allah aşkına bırak kalemi. Kır kalemini" dedi. Kaftancıoğlu da Ahmet Hakan'a yönelik olarak, "Bir köşe yazarları var bir de köşe yazdığını zannederek o köşeyi dönenler, ve o döndükleri köşelerden hiç geri dönmek istemeyenler var. Dolayısıyla hiç kızma, sinirlenme. Hakikaten ben hiç isme bile girmek istemem. Çünkü isimlerini zikretmek bile gereksiz olur" ifadelerini kullandı.

Ahmet Hakan'ın "Putin’den özgür bir medya anlayışı falan mı bekliyorlardı, nedir?" dediği yazısı için TIKLAYIN

Söz konusu programda Ayşenur Arslan ve Canan Kaftancıoğlu'nun Sputnik'teki işten çıkarımlar ile Ahmet Hakan'ı eleştirdikleri açıklamaları şöyle:

Ayşenur Arslan: İktidar medyanın geleneksel medyanın çok önemli bölümünü kontrol etmekle yetinmiyor. Sosyal medya var, farklı Youtube üzerinden yayın yapan var. Onların en önemlilerinden biriydi, Sputnik grubunun RS FM’de Yavuz Oğhan’ın ve Zafer Arapkirli’nin programı. Ama birden işlerine son verildi. Gerekçe Ahmet Davutoğlu röportajı. Kanalın Genel Yayın Yönetmeni Mahir Boztepe sebebin Davutoğlu olduğunu saklamıyor; ‘Biz röportajın sıkıntı oluşturacağını söyledik, merak etmeyin biz bunu kendi platformumuzda yapacağız’ dediler. Ama bizim renklerimizle, bizim formatımızla yapıldı” diyor. Ama farklı bir platformda yapılan bir şey. Buna rağmen çok büyük sıkıntı oldu. Program kalktı. Sevgili Arapkirli de sabahları program yapıyordu ona da ‘güle güle’ dendi. Kremlin ile Erdoğan’ın yakınlığını biliyoruz. Fakat burada Engin Ardıç benzeri tuhaf bir durum cereyan etti. Ahmet Hakan bu konuda gerçekten kayıtlara geçmesi gereken bir yazı yazdı. Diyebiliyor ki, “Rusya’nın finanse ettiği medya kuruluşlarında özgür medyacılık oynayan arkadaşlar birden Putin’in medya anlayışı ile karşılaşıverdiler. Programlarına son verildi. Bu hikâyede benim şaşırdığım tek nokta arkadaşlarımızın başlarına gelene şaşırmaları. Putin’den özgür medya anlayışı falan mı bekliyorlardı, nedir.” Ey Ahmet Hakan, bu insanlar Putin’in eleştirdiği için işlerinden atılsaydı dediğinde yüzde bin 500 haklı olurdun, Oligark sistemin öncüsü Putin bunları kovuverdi, ne yani medya özgürlüğü mü bekliyordunuz’ de. Diyebil. Bu arkadaşlarımız Erdoğan’ı rahatsız eden Davutoğlu söyleşisi yüzünden kovuldu. Her nerede yaşıyor, yaşatılıyorsan Allah aşkına bırak kalemi. Kır kalemi.

Canan Kaftancıoğlu: Bir köşe yazarları var, bir de köşe yazdığını zannederek o köşeyi dönenler ve o döndükleri köşelerden hiç geri dönmek istemeyenler var. Dolayısıyla hiç kızma, sinirlenme. Hakikaten ben hiç isme bile girmek istemem. Çünkü isimlerini zikretmek bile gereksiz olur. Sadece o köşeyi dönmek için işine geldiği gibi davrananlar, yaşayanlar, yazanlar var. Ne yazık ki omurgasız olan her kimse bu tip şeyleri yazmaları çok anlaşılır. Bence ciddiye almamak lazım. Ama şunu ifade edeyim. Hakikaten gazeteci arkadaşlarımızın yaptığı bir gazetecilik faaliyetidir. Ben Davutoğlu’nun kişisel olarak düşüncesine katılmam, farklı şeyler söyler, benim işime gelmeyenleri söyleyebilir ama bu gazeteci arkadaşlarımız Davutoğlu röportajı yaparak bir gazetecilik faaliyeti yapmışlar. Hem bundan hem de komik gerekçelerinden dolayı işlerine son verilmesinin hiçbir anlaşılır yanı yoktur. Bu basının da ifade özgürlüğünün geldiği noktayı ifade etmesi açısından önemlidir. Türkiye’de gazeteci olduğunu söyleyen, iddia eden herkesin de aslında şu işten çıkarmalar bundan sonrasında olacak ve geçmişte olacak işten çıkarmalar için de turnusol kağıdı olmalı. Amasız, 'fakat'sız eleştirilmesi gereken bir durumdur.