T24 - Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar, Türk Telekom Arena'da ıslıklanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için "Padişahım çok yaşa" sloganlarının "Senden büyük Allah var"a döndüğünü belirtirken, “Gerginlik noktasında rüzgâr eken ne yapıyor? Fırtına biçiyor” dedi.
Can Dündar'ın Milliyet gazetesinde "Rüzgâr eken..." başlığıyla yayımlanan (18 Ocak 2011) yazısı şöyle:
Rüzgâr eken...
Son dönem Başbakan’ın Meclis grup konuşmalarında dikkatimi çeken bir şey var:
Başbakan sürekli sorup-cevaplayarak konuşuyor.
Ben okul yıllarımdan hatırlıyorum bu tarzı... Öğretmenler böyle konuşur:
“Bu durumda havuza giren suyu ne yapmamız gerekir? Toplamamız gerekir.”
Amaç, talebeyi yoklamak ve öğretilenin kulağında kalmasını sağlamaktır.
Dikkat edin, fark edeceksiniz; Başbakan aynen bu üslupla konuşmaya başladı:
“Aralık ayı ihracatımızı da ne yaptık? Artırdık.”
“Çözüm noktasında kararlılığımızı gösterdik. Göstermeye de ne yapıyoruz? Devam ediyoruz.”
Çok karakteristik bir “öğreten adam” tarzı...
* * *
Erdoğan’ın “mazlum” dönemi konuşmalarıyla, “muktedir” dönemi konuşmalarını karşılaştıran bir akademik çalışma çok ilginç sonuçlar verebilir. Çünkü bize, iktidar erkinin dili nasıl bir keskinleştirip bir kırbaca dönüştürdüğünü gösterebilir.
Okuduğu şiir nedeniyle hapse girdiği yıllarda en çok ifade özgürlüğüne vurgu yapan Erdoğan, şimdi kendisine muhalif görüşler ifade eden gençler kıyasıya dövüldüğünde hiç üzülmeden “Emniyet görevini yaptı” diyebiliyor.
1970’lerin 250 lira maaşlı İETT işçisi, işçiler 1 Mayıs’ta yürümek istediğinde “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” cümlesini telaffuz edebiliyor.
İçki içenlerden söz ederken “Tıksırıncaya kadar içiyorlar” diye lanetleyebiliyor.
Heykele “ucube” demesini, padişah gibi “yıkın” emri vermesini eleştirenlere “Biz sanatı da biliriz” cevabını verebiliyor.
Kültür Bakanı kendisine kalkan olmaya çalıştığında onu küçük düşürme pahasına hatasında ısrar edebiliyor.
Muhaliflerini “Ağzı olan konuşuyor” diye susturabiliyor.
TV dizileri RTÜK korkusuyla sansürlendiğinde özgürlüklere kefil olma vaadini unutup “Tarihe gölge düşüren olursa gereğini yaparız” diyor.
Örnekler çoğaltılabilir.
Bunlar, bir “mütehakkim”in sözleridir.
“Daha da gelmem Arena’ya, nankörler” tavrı, bunun son örneğidir.
* * *
Başbakan’a “öfke kontrolü” tavsiye edenlere katılmıyorum.
Bu güç, kontrolsüz değil aslında... Çünkü hesaplı:
Hedefini, diş geçirebileceklerinden seçiyor.
Mesela o öfke, referandumda vaat edilen ve “Yetmez ama evet’çileri” ikna eden bir 12 Eylül hesaplaşmasına yönelmiyor da, hep korunmasız olana, yumurta atan talebeye, heykel yapan sanatçıya, yuh çeken taraftara yöneliyor.
Ama her öfkeli çıkışla, karşı cephe biraz daha büyüyor.
Baştan kokan balıklar gibi, baştan gerilen ülke, tabana doğru büyüyen bir gerilime gidiyor.
Herkes, GS yönetimi gibi uysalca boyun eğip kamerada ıslık çalanları avlayarak stat diyeti olarak taraftarının kellesini vermiyor.
Ağzı olup konuşanlar, baş olamamış ayaklar, tıksırıncaya kadar içenler, tekme tokat dayak yiyenler, heykeli sökülenler, eski destekçiler, “Yetmez ama evet”çiler isyan bayrağı açıyor.
“Padişahım çok yaşa” sloganları, “Senden büyük Allah var”a dönüyor.
“Gerginlik noktasında rüzgâr eken ne yapıyor?
Fırtına biçiyor.”