Sözcü yazarı Can Ataklı, Star yazarı Ahmet Kekeç'i "Darbenin siyasi ayağını bulma kılavuzu" başlıklı yazısı nedeniyle tiye aldı. "Hangi konuda yazarsa yazsın konuyu mutlaka CHP'ye getiriyor ve çok da şiddetli eleştiriyor" diyen Ataklı, "Geçen hafta yine CHP'yi eleştiren bir yazı yazdı. Ama okurken güldüm ve içimden 'Hay Allah iyiliğini versin Ahmet Kekeç' diye geçirdim" ifadesini kullandı.
Kekeç, bahsi geçen yazısında şu ifadeleri kullanmıştı:
"Darbenin siyasi ayağı olur mu? Elbette olur. Bunu anlayabilmenin iki yolu vardır: BİR: Darbeden sonra (başarılı olmuş bir darbe ise), memleketi kimlerin yönettiğine, devlet katlarında hangi kadroların görev aldığına, hangi tür siyasete ya da siyasetçilere meydan verildiğine, kimlerin önünün açıldığına bakılır. İKİ‐ Darbeyi, 'aranır', 'özlenir' hale getiren ve 'tek seçenek'miş gibi sunanlara bakılır. Bunlar siyasi partiler olabilir, sivil toplum kuruluşları olabilir, iş çevreleri olabilir, bürokrasi olabilir."
Can Ataklı'nın "Hay Allah iyiliğini versin Ahmet Kekeç" başlığıyla yayımlanan (12 Haziran 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Ahmet Kekeç iktidara hayli destek veren ama yazılarını ciddiyetle okuduğum yazarlardan biri. Star gazetesinde yazıyor, zaman zaman televizyon programlarına da konuşmacı olarak katılıyor.
Kekeç'in en önemli özelliği ülkede ne olursa olsun CHP'yi yazmayı becermesi bana göre.
Hangi konuda yazarsa yazsın konuyu mutlaka CHP'ye getiriyor ve çok da şiddetli eleştiriyor.
Geçen hafta yine CHP'yi eleştiren bir yazı yazdı. Ama okurken güldüm ve içimden “Hay Allah iyiliğini versin Ahmet Kekeç” diye geçirdim.
Mesleki hoşgörüsüne sığınarak bugün Kekeç'in yazdığı yazıdan söz ederek içeriğindeki akılalmaz çelişkiyi dile getirmek istiyorum.
Kekeç “Darbenin siyasi ayağını bulma kılavuzu” başlıklı yazısında “Darbenin siyasi ayağı olur mu? Elbette olur. Bunu anlayabilmenin iki yolu vardır: BİR: Darbeden sonra (başarılı olmuş bir darbe ise), memleketi kimlerin yönettiğine, devlet katlarında hangi kadroların görev aldığına, hangi tür siyasete ya da siyasetçilere meydan verildiğine, kimlerin önünün açıldığına bakılır. İKİ‐ Darbeyi, “aranır”, “özlenir” hale getiren ve “tek seçenek”miş gibi sunanlara bakılır. Bunlar siyasi partiler olabilir, sivil toplum kuruluşları olabilir, iş çevreleri olabilir, bürokrasi olabilir” diyor.
Kekeç ardından önce 27 Mayıs'ı örnek gösteriyor ve 1950'de iktidarı kaybeden İsmet İnönü'nün darbe sayesinde başbakan olduğunu anlatıyor.
Ama Kekeç yetinmiyor 12 Eylül darbesinin de CHP'ye yaradığını anlatıyor. Sonra geliyor 15 Temmuz'a, bu darbe girişiminden sonra CHP'nin HDP ile ittifak kurduğunu böylelikle yeni bir cephe yarattığını söylüyor.
AKP'ye hiçbir şey söyleyemeyip, yazarlığı muhalefete muhalefet üzerinden sürdürmeye çalışınca işte böyle gariplikler çıkıyor ortaya.
Şunu yazayım, Ahmet Kekeç'in “darbenin siyasi ayağını” anlatan yazısındaki iki saptama tamamen doğrudur. Elbette bir darbeden sonra bundan kimin yararlandığını ortaya çıkarırsanız darbenin siyasi ayağı da ortaya çıkar.
Haydi İsmet İnönü'nün Başbakan olması nedeniyle 27 Mayıs'la CHP'nin ilişkisini kurduk diyelim.
12 Eylül'ü nereye koyacağız. Darbeciler yönetime el koyduktan sonra hükümeti kime teslim ettiler? Turgut Özal'a. Sonra Turgut Özal parti kurdu, askerler güya ANAP'a karşı gibi durdular ama bu sayede Özal'ın kazanmasını sağlamadılar mı? Kekeç aradaki 28 Şubat'tan söz etmiyor. AKP'lilerin çoğunun “darbe” olarak nitelediği 28 Şubat müdahalesi kime yaradı, daha doğrusu kimi yarattı? Tayyip Erdoğan'ı değil mi?
Gelelim 15 Temmuz'a. Tayyip Erdoğan daha darbe gecesi “Bu bize Allah'ın bir lütfu” demedi mi. Darbe girişiminden en büyük yararı bizzat kendisi sağlamadı mı? Bu sayede kendisini tek adam yapacak anayasa değişikliğini dayatıp, hile hurdayla da olsa halka kabul ettirmiş gibi olmadı mı?
O halde dönelim yine Kekeç'in tanımına. Ne diyordu; “Darbeden sonra (başarılı olmuş bir darbe ise), memleketi kimlerin yönettiğine, devlet katlarında hangi kadroların görev aldığına, hangi tür siyasete ya da siyasetçilere meydan verildiğine, kimlerin önünün açıldığına bakılır.”
Eee, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz'dan sonra devleti kimler yönetmiş, devlet katlarında hangi kadrolar görev almış, hangi tür siyasete ve siyasetçiye meydan verilmiş?