Ayşe Erarslan ve Mani Pournaghi
17 Mayıs 2025 07:00
Güncelleme: 17 Mayıs 2025 09:48
Türkiye’de kültür-sanat alanındaki sivil toplum çalışmalarını güçlendirmeyi amaçlayan Avrupa Birliği (AB) projesi CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı’nın yürütücülüğünü Goethe-Institut Istanbul üstleniyor. Program, kültürel diyalog ve toplumsal katılımı, ifade özgürlüğünü, demokratik süreçleri ve ayrımcılığa karşı çoğulculuğu teşvik eden projelere ve bireylere destek sağlıyor.
Türkiye’nin kültürel altyapısını yerel düzeyde ve tabana yayılan bir yaklaşımla güçlendirmek olan programdan, kültür-sanat alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, inisiyatifler, sanatçılar, kâr amacı gütmeden proje üretmek isteyen tüm kişi, kurum ve girişimler yararlanabiliyor. Program, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir dışındaki illerdeki kültürel aktörleri görünür kılmayı ve güçlendirmeyi hedefliyor.
Hibe Programları, Kapasite Geliştirme Programı ve Ağ Geliştirme Programı olmak üzere birbirini tamamlayan üç eksende yürütülen CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı’nın ikinci dört yılında, farklı ihtiyaçlara yönelik hibe kategorilerinde 12 açık çağrı yapılarak 2029 yılına kadar 170’in üzerinde projeye destek sağlanacak. Kapasite ve Ağ Geliştirme programlarını daha da kapsamlı hâle getiren program yeni açık çağrısını ise Yerel Projeler Hibe Programı için yapıyor.
20 Mayıs’a kadar başvuraların devam ettiği programın ikinci dört yıllık dönemine girerken Goethe-Institut Istanbul Direktörü Mani Pournaghi ve CultureCIVIC Direktörü Ayşe Erarslan, CultureCIVIC’in Türkiye’de nasıl karşılandığını, kültürel diplomasi çerçevesinde ne tür bir misyon üstlendiğini ve sahada ne gibi etkiler yarattığını T24 anlattı.
- CultureCIVIC nedir, ne yapar?
Ayşe Erarslan: CultureCIVIC, sivil toplum kuruluşları, sanatçılar, inisiyatifler ve aktivistlerin desteklenmesi için Goethe-Institut İstanbul’da yürütücülüğünü yaptığımız bir program. Türkiye’de ifade özgürlüğü, insan hakları, kültürel çeşitlilik, ekolojik farkındalık, toplumsal cinsiyet eşitliği, topluluk oluşturma, sosyal uyum gibi alanların desteklenmesi ve teşvik edilmesini sağlamak için hibe, kapasite ve ağ geliştirme faaliyetleri yürütüyoruz. Program açık çağrılar yoluyla merkeziyetçi olmayan bir etkileşimi ve ağ oluşturmayı teşvik eden sivil toplum kuruluşlarına, bağımsız olarak faaliyet gösterme kapasitesini geliştirmeyi ve faaliyetlerini sürdürülebilir kılmayı amaçlayan kültür sanat kurumlarına, sanatçılara ve yerel sorunları mercek altına alan girişimlere ve bireylere finansal destek sağlıyor. Bunun yanı sıra atölyeler, konferanslar, mentörlük gibi kapasite ve ağ geliştirme çalışmalarıyla, birlikte düşünmek ve iş birlikleri kurmak için bir zemin oluşturuyor.
- CultureCIVIC nasıl bir diplomatik misyonu temsil ediyor ve bu program sizin için ne ifade ediyor?
Mani Pournaghi: Federal Almanya Cumhuriyeti'nin uluslararası ölçekte faaliyet gösteren kültür kurumu olarak Almanya, Avrupa ve dünya arasında karşılıklı anlayışı savunuyoruz. Alman Dışişleri Bakanlığı ile yaptığımız çerçeve anlaşma, çalışmalarımızın temelini oluşturuyor.
Goethe-Institut güçlü ve bağımsız kültür-sanat değerlerini destekliyor. Kültürün, özgürlüğü ve özerkliğiyle sınırların ötesinde toplumsal uyumu güçlendirerek bugünün ve geleceğin zorluklarına ilişkin perspektifler sunduğuna inanıyoruz. Dünya ile kültürel alışverişi teşvik ettiğimiz karşılıklı diyaloğa dayalı açık tavır, liberal ve demokratik ilkelerimizi yansıtıyor.
CultureCIVIC bizim için sadece bir fon mekanizması değil, Türkiye'nin yaratıcı ekosistemine yapılan uzun vadeli bir yatırım aynı zamanda. Genellikle göz ardı edilen bölgelerdeki bağımsız kültürel aktörlere ulaşmamızı ve kültürel altyapıyı temelden güçlendirmemizi sağlıyor. Bu bağlamda program, Goethe-Institut'un kuruluş misyonunu yansıtıyor: kültürlerarası alışverişi teşvik etmek, sanatsal gelişimi desteklemek ve kültür aracılığıyla sivil toplumu güçlendirmek.
- Türkiye gibi kırılgan bir kültürel ekosistemde, CultureCIVIC’le yapmak istediğiniz nedir, nasıl bir etki yaratmak ya da iz bırakmak istiyorsunuz?
Ayşe Erarslan: CultureCIVIC olarak yürüttüğümüz hibe, kapasite ve ağ geliştirme programlarının temel önceliklerinden biri, kültür ve sanat üretimini büyük şehirlerin ötesine taşıyarak kaynaklara erişimdeki coğrafi dengesizliği azaltmak. Kültür-sanat faaliyetlerinin çoğunlukla İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde yoğunlaşması; hem bu şehirlerdeki kaynakların çeşitliliği ve yoğunluğu hem de buradaki kültürel hayatın üreticilere sağladığı görünürlükle yakından ilişkili.
Biz ise programlarımızı tasarlarken bu yapısal eşitsizliği gözetiyor, bu üç büyükşehir dışındaki kültürel aktörleri merkeze alan ve uzun vadeli kapasite gelişimini önceleyen bir yaklaşım benimsiyoruz. Ayrıca değerlendirme süreçlerimizde bölgesel çeşitlilik, topluluk temelli yaklaşımlar ve yerel ihtiyaçlara duyarlılık ön planda tutuluyor. Yerel projelere sağlanan destek sadece maddi katkı ile sınırlı değil; proje yönetiminde destek, bilgi paylaşımı, ağ oluşturma ve görünürlük gibi alanları da kapsıyor. Sonuç olarak, yerel kültür üretimlerin desteklenmesinin Türkiye’de kültür ve sanatın çeşitlenmesi ve güçlenmesi açısından büyük bir potansiyel barındırdığına inanıyoruz ve CultureCIVIC olarak bu potansiyeli sürdürülebilir kılmayı amaçlıyoruz.
- Kültürel diplomasi kavramı bazen ‘yumuşak güç’ aracı olarak eleştiriliyor, siz bunu nasıl tanımlıyorsunuz?
Mani Pournaghi: Politik zorlukların yaşandığı dönemlerde kültürel ilişkiler toplumlar arasında köprüler kurabilir, demokratik değerleri güçlendirebilir ve açık diyaloğu destekleyebilir. Başka yerlerde olduğu gibi Türkiye'de de öncelikle yerel bağlamın ihtiyaçları ve dinamikleri tarafından çalışmalarımızı şekillendiriyoruz. Goethe-Institut, liberal değerleri ve çoğulculuğu aktif bir şekilde savunarak kültür ve toplum alanlarındaki kilit aktörlerle ilişkilerini güçlendiriyor. Özellikle günümüzde, bu uluslararası bağlantılar ve dostluklar her zamankinden daha önemli. Kendimizi kültürel dokunun bir parçası olarak görüyoruz. Ortaklıklarımızı güven, ortak değerler ve kültür-sanatın açıklık, çoğulculuk ve eleştirel katılıma anlamlı bir şekilde katkıda bulunabileceği inancı üzerine inşa ediyoruz.
- CultureCIVIC’in ikinci dört yıllık dönemine girerken, ilk dönemde sizi en çok etkileyen proje ya da hikâye neydi? Yerelde nasıl bir karşılık bulduğunuzu düşünüyorsunuz?
Ayşe Erarslan: Geçtiğimiz dört yıl boyunca hem bizim için hem de başvuru sahipleri için çok şey öğrendiğimiz, birbirimizden beslendiğimiz ve birlikte büyüdüğümüz bir süreç yaşadık. 52 şehirde gerçekleşen 200’den fazla proje, sadece kültür-sanat alanında üretimi değil, aynı zamanda yereldeki dayanışma biçimlerini de görünür kıldı. CultureCIVIC, zamanla bir hibe programının ötesine geçerek bir topluluk hissi yarattı. Bu deneyimleri ve dört yılın birikimini bir kitapta topladık. İçinde hem sözlü tarih var hem de değerli yazarların kaleme aldığı yazılar. Kitap sadece geriye değil, ileriye de bakıyor. İsteyen herkes www.culture-civic.org adresinden ulaşabilir. Şimdi bu birikimi ve heyecanı yanımıza alarak yeni döneme başladık.
- Avrupa Birliği destekli bir proje yürütüyorsunuz. Bu durum yerelde nasıl karşılandı?
Mani Pournaghi: CultureCIVIC, özellikle kurumsal desteğe daha az erişimi olan şehir ve bölgelerdeki yerel kültür aktörleri tarafından geniş çapta benimsendi. Program, İstanbul ve Ankara'nın ötesinde orta ölçekli şehirlere ve kırsal bölgelere ulaşarak sanatçılar, STK'lar ve kültürel girişimlerin daha görünür ve sürdürülebilir olması için yeni fırsatlar yarattı. Kapsayıcı tasarımı ve şeffaf süreçleriyle katılımcılar arasında güven inşa edilmesine yardımcı oldu.
CultureCIVIC’in, kültür çalışanlarına fikirlerini hayata geçirmeleri için kaynak ve özerklik sağlayarak sahada yarattığı etki nedeniyle takdir edilmesi bizi mutlu ediyor.
- Almanya merkezli bir kurum olarak, Türkiye’deki hassasiyetleri anlamak sizin için zorlayıcı oldu mu? Bu size ne öğretti?
Mani Pournaghi: Türkiye'de çalışmak derin bir kültürel farkındalık, açıklık ve sürekli öğrenme isteği gerektiriyor. Her bağlamın kendine özgü hassasiyetleri olduğunu görüyoruz ve biz de bu sebeple buradaki çalışmalarımıza saygı ve alçakgönüllülükle yaklaşıyoruz. Sabit bir kurumsal model uygulamak yerine, yerel uzmanlıklara, ortaklarımızla diyaloğa ve Türkiye'nin çok hareketli ancak çoğu zaman kırılgan kültürel ortamını en iyi nasıl destekleyebileceğimiz konusunda sürekli düşünüyoruz.
Bu deneyim bize sabırlı ve duyarlı olmanın değerini öğretiyor. Ayrıca, uluslararası iş birliklerinin ancak yerel gerçeklere dayandığında işe yaradığını da gösteriyor. Türkiye'deki ortaklarımızla birlikte yaratıyor; faaliyetlerimizin sahanın ihtiyaçlarına uygun, kapsayıcı ve duyarlı olmasına çaba gösteriyoruz. Bu yaklaşım güven inşa etmemizi, anlamlı bir şekilde uyum sağlamamızı ve uzun vadeli hedeflerimize bağlı kalmamızı da sağlıyor.
- İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerin dışında bir kültür programı yürütmek kolay değil. Birtakım yapısal engellerle karşılaştınız mı, nerelerde zorlandınız, ne gibi çözümler ürettiniz?
Ayşe Erarslan: CultureCIVIC olarak yürüttüğümüz hibe, kapasite ve ağ geliştirme programlarının temel önceliklerinden biri, kültür ve sanat üretimini büyükşehirlerin ötesine taşıyarak kaynaklara erişimdeki coğrafi dengesizliği azaltmak. Programlarımızı tasarlarken bu eşitsizliği gözetiyor, İstanbul, Ankara, İzmir dışındaki kültür üreticilerinin desteklenmesini önceleyen bir yaklaşım benimsiyoruz. Bugüne kadar 200 proje destekledik ve bunların 130 tanesi İstanbul, Ankara, İzmir dışındaki illerde gerçekleşti. Biz CultureCIVIC ekibi olarak ofisimizin bulunduğu İstanbul’da ikâmet ediyoruz. Bu süreçte proje yönetimi konusunda uzaktan destek oluyoruz, proje sahiplerinin faaliyetlerini gerçekleştirdikleri illerde ziyaretler yapıyoruz, paydaşlarını ve çalışmalarını tanıyoruz, yeni iş birlikleri için bağlantılar kuruyoruz. Bizim yetişmediğimiz konularda uzmanlarla ve farklı ekiplerle etkinlikler tasarlıyoruz. Ağ geliştirme buluşmaları düzenliyoruz ve dayanışma temelli topluluklar oluşturuyoruz.
- Göç, kutuplaşma ve ifade özgürlüğü gibi zorlu konularla karşı karşıya kalan bir ülkede kültürel programların rolü sizce nedir? Bu tür projelerle desteklenen sanat, neyi mümkün kılar?
Mani Pournaghi: Zor zamanlarda kültürel programlar diyaloğu, etkileşimi ve dayanıklılığı teşvik etmeye yardımcı olabilir.
CultureCIVIC, yerinden edilme, göç, toplumsal kutuplaşma ve daralan sivil alanlar gibi toplumsal sorunlarla doğrudan ilgilenen girişimleri destekledi. Sergiler, performanslar, atölye çalışmaları ve toplum temelli projeler aracılığıyla sanatçılar, zor konuşmaların yapılabileceği ve alternatif bakış açılarının paylaşılabileceği alanlar yarattı.
Kültürel programlar yapısal sorunları tek başına çözemez, ancak eleştirel düşünme, empati ve dayanışma için araçlar sunabilir. Bunların her demokratik toplumda gerekli olan nitelikler olduğuna inanıyoruz.
- CultureCIVIC’e kimler, ne gibi faaliyetler için başvurabilir? CultureCIVIC bu insanlara ne gibi fırsatlar sağlar?
Ayşe Erarslan: CultureCIVIC dört hibe programı sunuyor: Yerel Projeler, Kentlerarası Ağ Geliştirme, Yapısal Destek, Sanatsal Üretim. Yerel Projeler Hibe Programı’na bireyler, inisiyatif, kollektif, platform gibi sivil oluşumlar ve dernek, vakıf, kooperatif gibi resmi statüsü olan sivil toplum kuruluşları başvurabiliyor. Bu anlamda en kapsayıcı program Yerel Projeler. Kentlerarası Ağ Geliştirme Hibe Programı sadece sivil toplum kuruluşlarına açık. Yapısal Destek Hibe Programı ise hem sivil toplum kuruluşlarına ve hem de tiyatro, dans stüdyosu, kültür merkezi gibi kültür-sanat alanında çalışan kurumlarına destek sağlıyor. Sanatsal Üretim Hibe Programı ise 25-45 yaş arasında, görsel sanatlar alanında çalışan sanatçıların ve beraber proje üretecek sanatçılardan oluşan grupların başvurularına açık bir hibe programı.
Böyle baktığımızda kamu kurumları, belediyeler, üniversitelerin dışında herkesin başvurusuna açık bir program CultureCIVIC. Yerel projelerde sergi, çevrimici ve matbu yayın, atölye/seminer/sempozyum, konser, performans, tiyatro prodüksiyonu, eğitim programları, koleksiyon arşiv ve gazetecilik faaliyetleri, film ve belgesel prodüksiyonları destekleniyor. Yapısal destek adından da belli olduğu gibi dijital altyapı düzenlemesi, organizasyonun erişim ve faaliyet kapasitesini artırmak için uzmanların eğitimi ve görevlendirilmesi, proje alanlarının renovasyonu veya iyileştirilmesi, yeni alanların ve önemli teknik ekipmanın kurulması, kalıcı performans alanı (yerel tiyatro, galeri, sanat merkezi, profesyonel kapasite geliştirme amaçlı ekip çalışmalarının yapılabileceği alanlar) için kira desteği konularında destek sağlıyor. Kentlerarası Ağ Geliştirme değişim programı, konuk sanatçı programı, konferans serisi, şehirler arası eğitim programı ve kurumlar arası ağ geliştirme programı ve sergi faaliyetlerini önceliklendiriyor. Sanatsal üretimde ise resim, çizim, baskı, heykel, seramik, fotoğraf, ses, video sanatı ve yerleştirme başlıklarında çağdaş sanat üretimleri destekleniyor.
- Dağıtılan bütçe neye göre belirleniyor, kriterler neler? Bir de genelde bu tür başvurular biraz karmaşık olabiliyor, başvurmak isteyenler için bir rehber ya da kılavuz var mı? Ayrıca eksiksiz başvuru yapan herkes hibe alabilecek mi, buna kim nasıl karar veriyor?
Ayşe Erarslan: Sağlanan maksimum hibe miktarları Sanatsal Üretim için altı bin avro, Yerel Projeler için 10 bin avro, Yapısal Destek için 20 bin avro, Kentlerarası Ağ Geliştirme için 30 bin avro. Hangi hibe programında kaç projenin destekleneceği de önceden belirlenen bir konu. Bu rakamları Avrupa Birliği ile yaptığımız sözleşme gereği uygulamamız gerekiyor.
Başvuru formunun mantığı aslında proje fikrinin detaylarını ve derinliğini ortaya çıkarmak, Türkiye’de demokrasiye, insan haklarına, erişilebilirliğe, kültürel çeşitliliğe olan katkısını gözler önüne sermek. Bugüne kadar bin 600 başvuru aldık ve seçilen 200 projenin tüm detaylarına websitemizde yer veriyoruz.
Projeler seçim kriterlerine göre bağımsız üç jüri üyesi tarafından puanlanıyor. Ayrıca, İstanbul, Ankara ve İzmir dışında yaşayan ve üretim yapanlara kota uygulaması ile üçte iki oranında daha fazla hibe sağlanıyor. Hibe programlarının amaçları, başvuranların ve faaliyetlerin uygunluğu, seçim kriterleri ve puanlama ağırlıkları gibi hibe başvurusuna ilişkin tüm detaylı bilgiler websitemizdeki hibe ve bütçe rehberinde ve sıkça sorulan sorularda belirtiliyor.
- Başvurular arasında toplumsal cinsiyet eşitliği, iklim krizi ya da ifade özgürlüğü gibi güncel temaların ağırlığı nasıl değişti? Bazı temaların özellikle işlenmesine teşvik eden bir yaklaşımınız var mı?
Ayşe Erarslan: Bizim yaklaşımımızda herhangi bir temayı önceliklendirmek yok. Bugüne kadar destek alan 200 projeye baktığımızda, çok çeşitli temaların işlendiğini görüyoruz. Ayrımcılıkla mücadele, erişilebilirlik, çocuk hakları, kültürel çeşitlilik, kültürel haklar, cevre ve iklim krizi, kültürel miras, ekolojik farkındalık, ifade özgürlüğü, LGBTIQ+ hakları, yerel katılım, toplumsal cinsiyet eşitliği, topluluk oluşturma, sosyal uyum, kent hakkı, kadın hakları, bütün bu temalar bizim için aynı ölçüde kıymetli. Bunun yanı sıra çevresel sürdürülebilirlik, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kapsayıcılık gibi temel konuların eğitim materyalleri aracılığı ile proje yönetim süreçlerine bütünsel şekilde entegre edilmesini amaçlıyoruz.
Ayşe Erarslan kimdir?
|
© Tüm hakları saklıdır.