Hilal Kaplan
(Yeni Şafak, 21 Mayıs 2012)
Büyük Çerkes Sürgünü
'Yine böyle hüzün kokan bir geceydi, yüzüme vuruyordu Karadeniz'in soğuk dalgaları,
Ve ben yine tarihin silik sayfalarına aynı ağıtı yakmıştım...
Sürgün çocuklarıyız biz; dağınık, hırçın ve kederli...
Derin düşüncelerimiz vardı her zaman, coşkun yüreklerimiz...
Ve bir de hiç unutmayacağımız 21 Mayıs'larımız...'
Bugün 21 Mayıs. Büyük Çerkes Sürgünü'nün 148. yıl dönümü.
Yaklaşık 300 yıl süren Rus-Kafkas savaşları sonrasında, 1854-1864 tarihleri arasında devam eden sürgünde Çerkesler, tarihsel anavatanları Kuzey Kafkasya'dan zorla sürüldüler. Bu kanlı süreçte resmî rakamlara göre 500.000, bazı araştırmalara göreyse 1,5 milyon kişi öldürüldü. Önemli bölümü de çetin yol şartları sebebiyle hayatlarını kaybetti. Sürgünden kurtulabilenlerse başta Türkiye olmak üzere Ürdün, Suriye gibi ülkelere ve Balkanlar'a dağıldı. Koca bir halk, kendi vatanlarından, köklerinden haksızca sökülüp atıldı.
Karadeniz bölgesinin yanı sıra Kayseri, Kahramanmaraş, Düzce, Sakarya, Balıkesir ve Bursa çevresinde yoğunlaşan Çerkes nüfusumuzun yaklaşık 5 milyon olduğu tahmin ediliyor. Çerkeslerin genel nüfusa "serpiştirilerek" yerleştirilmesine ulus devletin asimilasyoncu tek dil politikası da eklenince en büyük kültürel sorunlarının başında dillerinin yok olma tehlikesi geliyor. Örneğin bugün "Ubıhça lehçesi" tamamen yok olduğundan ancak bir araştırma nesnesi olarak kıymet taşıyor. Çerkesce, UNESCO tarafından da kaybolmaya yüz tutan diller kategorisinde değerlendiriliyor.
Çerkesler, Sarıkamış'tan Kurtuluş Savaşı'na pek çok önemli olayda hayatları pahasına savaşırken anadillerini biliyorlardı. Fakat bugün yeni kuşakların çok küçük bir bölümüne dilin aktarılabildiği göz önünde bulundurulursa, gittikçe kaybedilen bu kültürel değer hususunda devlete düşen görev açıktır. 4+4+4 reformuyla beraber müfredata eklenecek seçmeli derslere talep edilen yerlerde Çerkescenin de dahil edilmesi telafi için önemli bir başlangıç olacaktır. Ayrıca Çerkesçe radyo ve televizyon yayınının devlet bünyesinde veya desteğiyle hayata geçirilmesi dilin yaşatılmasına katkı sunacaktır. Aynı şekilde çok kültürlü varlığın izlerini silmek için ulus devletin elimizden aldığı yer isimlerinin iadesi de isabetli olacaktır.
Geçmiş, bugün ve gelecek arasında salınan bir toplumuz. Geçmişimizi genellikle yaslı bir bağlanmışlıkla anıyoruz, bugün içinde 'kaybolmamak' için çaba sarf ediyoruz ve gelecekten ümitvâr olmak istiyoruz. Bu minvalde ulus devletin silmeye çalıştığı tüm kültürel değerlerin yaşatılmasını sağlamak sadece geçmişe bakışımızı sağaltmayacak, aynı zamanda geleceğe de güvenle bakma imkânımızı çoğaltacaktır.
Çerkes kardeşlerimin büyük yas gününde acılarını paylaşıyor, daha adil bir geleceği beraber inşa edeceğimizi umuyorum.