Gündem

Bülent Arınç: Kararı beğensek de, beğenmesek de uymak zorundayız

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç: Bu yargı kararına hepimiz uymak mecburiyetindeyiz. Şu anda kesinleşmiş bir hüküm yok, ancak önemli bir aşamadayız

05 Ağustos 2013 22:49

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Ergenekon davasında kararın açıklanmasıyla ilgili, "Biz kimsenin mahkum olmasından, tutuklanmasından şahsen sevinen, el çırpan insanlar değiliz. Ama bir yargı kararı var. Buna herkes şu anda saygı göstermek zorunda" dedi.

Arınç, Bakanlar Kurulu sonrasında açıklamada bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın bir aylık süreç içerisinde gelinen noktayı anlattığını dile getiren Arınç, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun da İran'da yeni seçilen cumhurbaşkanının yemin törenine katıldığını hatırlattı.

Arınç, Davutoğlu'nun Türkiye dönüşünden önce İran Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmeyle ilgili bilgi verdiğini aktardı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile telefon görüşmesi yaptığını hatırlatan Arınç, Putin ile yapılan görüşmelerin ana ekseninin Suriye'de yaşanan gelişmeler olduğunu söyledi. Arınç, Ruhani ile yapılan görüşmenin ise tebrik olduğunu ifade etti.

Mısır ve Suriye ile ilgili gelinen aşamanın da görüşüldüğünü anlatan Arınç, özellikle Suriye'deki gelişmeler üzerine, geçen Bakanlar Kurulu'ndan bu yana bazı ziyaretler olduğunu ve gelişmeler konusunda bilgilendirme yapıldığını söyledi.

Mısırla ilgili görüşmelerin ise bilinen eksende devam ettiğini dile getiren Arınç, yaklaşan Ramazan Bayramı dolayısıyla da vatandaşların bayramını kutladı.

 

"Ergenekon" davası

 

Arınç, "Ergenekon" davasıyla ilgili mahkemenin verdiği kararları nasıl yorumladığının sorulması üzerine, Bakanlar Kurulu'nun gündeminde olmayan bir konuda hükümetin de bir görüşünün olamayacağını, şahsi görüşü olabileceğini anlattı.

Bilindiği gibi çok sanıklı, Türkiye için önemli, "Ergenekon terör örgütüyle" ilgili iddialarla açılan bir dava olduğunu anlatan Arınç, bu davanın bazı davalarla birleştirilmesiyle gittikçe büyüyen ve genel olarak bir eksen etrafında verilmiş bir karar bulunduğunu söyledi.

Arınç, şöyle konuştu:

"Beraat edenler oldu, ceza görenler oldu. Yurt dışına çıkış yasakları kondu. Haklarında davaları tefrik edilenler, yani yurt dışında olduğu için sorgulaması yapılamayanlar oldu. Karar sonrasında haklarında tutuklama kararı çıkarılanlar veya orada hazır değillerse yakalama kararı çıkarılanlar oldu. Bunların hepsinin bilgisini sizler gibi biz de aldık. Benim söyleyebileceğim şu tabi herkese geçmiş olsun. Öncelikle bir dava sonuçlandı. Bu ağır ceza mahkemesinin özel yetkiyle yaptığı soruşturma ve kovuşturmaya dayalı bir karar. Bu karar bir yargı kararı. Bu yargıda anayasamızın ister 61, ister 1982 Anayasası olsun, üç erkten birisi olan bağımsız yargıya ait bir karar. Bu bir bidayet kararı. Biz öyle diyoruz hukukçular olarak. Bundan sonraki safhalar bildiğiniz gibi Yargıtay'daki temyiz safhasıdır. Ondan sonra da olağanüstü kanun yolları, eğer şartları varsa bunlardır."

Arınç, bugün verilen kararla mahkemenin dosyayı kapattığını belirterek, gerekçesinin de mutlaka en kısa zamanda yazılıp ve tebliğ edileceğini söyledi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bazı kararların, bazı kişiler için çok fazla olduğu söylenebilir şüphesiz. Yakıştırılanlar vardır, yakıştırılmayanlar vardır. Bu kararların pek çoğunda bildiğiniz gibi sadece tek suç yok. Birden fazla suçla isnat edilen ve bu suçların sübut bulmasıyla da haklarında karar verilenler var. Bazıları hakkında yüz yılı aşıyor, bazıları hakkında 40 yılı aşıyor, bazıları hakkında belki 25-30 yıllık bir süreç söz konusu. Şöyle bazı suç nevilerini söyleyebilirim. Ana tema 'Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olmak. Ergenekon silahlı terör örgütüne yardım etmek, kişisel verileri kaydetmek.' Bunların her biri Türk Ceza Kanunu'nda ayrı ayrı suçlardır. Kişisel verileri vermek ve ele geçirmek. Yasaklanan bilgileri açıklamak. 6136 yani ateşli silahlar hakkında kanuna muhalefet. Hatta uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ticari amaçlı depolamak. Belki birkaç sanık hakkında, resmi belgede sahtecilik, silahlı terör örgütüne silah temin etmek ve belki onun yanında on tane daha ayrı Ceza Kanunu'nun maddelerinin ihlal edildiği iddiasıyla verilen bir karar var. Kararı beğenmek veya beğenmemek noktasında değiliz. Bir yargı kararıdır. Bu yargı kararına hepimiz beğensek de beğenmesek de uymak mecburiyetindeyiz. Şüphesiz aleyhine karar alındığını bilen, duyan herkesin kendileri veya müdafiileri temyiz edeceklerdir. Bu temyiz hakkında savunmaya mütalik bir haktır. Mutlaka Yargıtayda en iyi şekilde incelenecektir ve Yargıtay'ın vereceği kararda daha sonraki aşamalarda bitmek suretiyle kesinleşmiş bir karar olacaktır. Şu anda kesinleşmiş bir hüküm yok bilebildiğim kadarıyla. Ancak önemli bir aşamadayız. Türkiye son yıllarda böyle bir davayla doğrusu karşılaşmamıştı."

Sanıkların arasında çok bilinen kişiler olduğunu da anlatan Arınç, "Ama şüphesiz bu da hukukun bir gereği. Kimsenin bir suç işleme imtiyazı yok. Yargı kendine göre en doğru kararı verdi. Bundan sonrasını aşamalarda hep birlikte göreceğiz. Biz kimsenin mahkum olmasından, tutuklanmasından şahsen sevinen, el çırpan insanlar değiliz. Ama bir yargı kararı var. Buna herkes şu anda saygı göstermek zorunda. Ben sanık veya yakınları tarafından yapılan eleştirilerin daha çok duygusal olduğunu düşünüyorum. Önemli olan siyasetçilerin ve üçüncü kişilerin, yani dışarıda bulunanların maksadını aşan ifadeler kullanmaması ve olaya daha objektif bakabilmesidir. Şimdilik herkese geçmiş olsun demekten başka ifade edeceğimiz husus yok" diye konuştu.

Arınç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Ergenekon Davası"nda verilen kararları "gayrimeşru" olarak değerlendirmesine ilişkin soru üzerine de "Gayrimeşru"nun, maksadını fazlasıyla aşan bir söz olduğunu ifade etti.

"Bir genel başkana yakışmaz, bir siyasetçiye yakışmaz ama bilelim ki Sayın Kılıçdaroğlu, bundan daha ağırlarını, yargılama sırasında söylemişti" diyen Arınç, şöyle devam etti:

"(Bu örgüt nerede, bana adresini gösterin gidip üye olayım) deyinceye kadar, ondan önceki genel başkanın bu örgüte avukatlık yapmasına kalkışmasına kadar, CHP'nin hemen hemen pek çok milletvekilinin, bugün zannediyorum sayıları 30 civarındaymış, oraya giderek mahkeme basmaya varıncaya kadar yaptıkları eylemleri hepimiz biliyoruz. Bu konuşmalara, o eylemlere bakıldığı zaman da bugünkü sözü biraz daha hafif kalıyor ama o toptan yanlış, tümden yanlış. Hiçbir siyasetçi Türkiye'deki adli yargıyı, mahkemeleri, 3 erkten birisi olan gücü böylesine ağır sözlerle suçlayamaz."

 

"Görülüyor ki yargı bizim sözlerimize bağlı değil"

 

 Arınç, bir gazetecinin "Sayın Başbakan, bir röportajında 'İlker Başbuğ'a terör örgütü üyesi diyeni tarih affetmez' demişti. Bugün, hakkında müebbet kararı çıktı. Sayın Başbakanın bununla ilgili bir paylaşımı oldu mu ya da siz, bu kararla ilgili bir değerlendirmede bulunabilir misiniz?" yönündeki sorusu üzerine, şöyle konuştu:

"Bu, çok açık, Sayın Başbakanımızın 'tarih affetmez' sözünü hatırlamıyorum ama birlikte çalıştığı Genelkurmay Başkanı için ona bu suçlamaların yapılmasından üzüntü duyduğunu ifade eden konuşmasını biliyorum. Bu, çok doğaldır, şu bakımdan, ben de bilebildiğim kadarıyla Haberal, seçilmiş milletvekilleri ve bazıları hakkında tutuksuz yargılanmaları gerektiğini, Meclis'in onları beklediğini ifade etmiştim. Yine bazı şahıslar hakkında 'bunlar bilim adamıdır' filan demiştim. Görülüyor ki yargı bizim sözlerimize bağlı değil. Yargı kendi dosyasına bağlı, kendi vicdani kanaatiyle karar veriyor. Beğenelim veya beğenmeyelim, bizim bir kişi hakkında veya bir grup hakkında söylediğimiz söz, yargıya gerekçe teşkil edecek sözler değildir. Yargı kendi elindeki deliller ve bu konuda kendi vicdani kaanatiyle bir mahkeme hükmü tesis etmeye çalışıyor. Beğenelim veya beğenmeyelim. Şüphesiz başkaları hakkında da başka kişiler övücü sözler söylemiş olabilir, kendi kanaatlerini ifade etmiş olabilirler veya kendi gönlünden geçenleri söylemiş olabilirler ama yargının buna ayak uydurması ve yargının bunu aynen kabul etmesi de herhalde beklenmemeli."

 

Mısır'daki darbe karşıtı gösteriler

 

Arınç, Mısır Genelkurmay Başkanı Sisi'nin bir gazeteye verdiği röportajında, ülkesindeki ihtilafın çözümü için ABD'den yardım talebinde bulunmasına ilişkin soru üzerine, Mısır konusunun bütün ayrıntılarıyla değerlendirildiğini, toplantı ve protestoların devam ettiğini belirterek, şu ana kadar bu gösterilerde silah kullanılmadığına dikkati çekti.

Sisi'nin, ABD Başkanı Obama'ya karşı, ''Beni bir kez bile aramadı'' diyerek kırgın olduğu yönünde beyanatlar verdiğini hatırlatan Arınç, şöyle dedi:

"Darbenin mimarı bu kişi bildiğiniz gibi Mursi tarafından göreve getirilmişti. Hem Genelkurmay Başkanı hem de Milli Savunma Bakanı'ydı. Ancak daha sonra bazı güçlerle işbirliği yaparak darbeye gerçekleştirdi ve şimdi de o gerçekleştirdiği darbede kendisine görev verdiği insandan yeni bir görev aldı. Böylesine gülünç durumlar ortaya çıkınca söyleyecek fazla bir söz kalmıyor. Ancak rejim halka karşı şiddet kullanmazsa, silah kullanmazsa ve seçimlere giden süreci olabildiğince kısaltır, derhal yeni bir seçim kanunu ve seçimin demokratik şartalarını hazırlarsa Mısır'daki herhalde bu kargaşalar daha kısa zamanda son bulabilir."

 

"Ramazanı, ramazan olarak geçiremediler"

 

Türkiye'nin, Avrupa ülkelerine ve diğer ülkelere Mısır'ı anlatma girişiminin başarıyla devam ettiğini vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Unutmayalım ki meydanda açılan pankartların pek çoğunda, bayrakların pek çoğunda Türkiye var, fotoğrafların pek çoğunda Türkiye var. Türkiye ile Mısır halkının dayanışması en güçlü şekilde devam ediyor. Mevcut rejimin de geleceğini bu söylediğim şartlar altında görebiliriz. Şu anda maalesef bir taraftan darbe yanlıları ile bir taraftan "Mursi taraftarı" denenler, ama seçilmiş Cumhurbaşkanının ve demokrasiye sahip çıkmaya çalışanların gösterileri devam ediyor. Maalesef bu ülkeler ramazanı, ramazan olarak geçiremediler, mahrum kaldılar."

 

Çözüm süreci

 

Arınç, çözüm süreci kapsamında demokratikleşme paketi ile ilgili yapılan çalışmaya ilişkin bir soruyu yanıtlarken de konunun Bakanlar Kurulu'nda gündeme gelmediğini söyledi. Konuya ilişkin çalışmaların hazır olduğunu belirten Arınç, konunun bayramdan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunulacağını ifade etti.

Arınç, "Sayın Atalay, Sayın Adalet Bakanımız, Sayın Bozdağ birlikte yaptığımız çalışmada sona geldimizi biliyoruz ama buna siyasi bir çerçeve çizmek herhalde sayın Başbakanımızın talimatı ve görüşü ile olacak" dedi.

 

"Güvenlik güçlerimiz her an teyakkuz durumunda"

 

Bir gazetecinin eylül ayında gerçekleşmesi beklenen toplumsal hareketlerle ilgili istihbarat bilgilerinin Bakanlar Kurulu'na gelip gelmediğiyle ilgili bir sorusu üzerine Arınç, "Hayır, gelmedi" yanıtını verdi.

İlgili kurum ve kuruluşların kendilerine düşen  görevleri  yaptığını dile getiren Arınç, şöyle konuştu:

 "Bağıra bağıra gelen şey zaten istihbarat ve özel bilgi sayılmaz. Düşünün ki 'Silivri'yi işgal et' mesajları, arkasından gelecek olan açıktır veya 'taarruz zamanı', 'taarruz vakti' diye gazetelere başlıklar atılması, Silivri'de taarruzun emredilmesi, bunlar bağıra bağıra gelen şeylerdir. Bunlar için özel bir ihtimama bile gerek yok. Ama güvenlik güçlerimiz olsun, istihbarat örgütlerimiz olsun, bunun dışında fevkalede gelişmelere karşı her an teyakkuz durumundadırlar. Son günlerde DHKP-C örgütünün liderlerinin yakalanmış olması, patlayıcılarla birlikte ele geçirilmiş olması bence bizim güvenlik güçlerimizin muhteşem bir başarısıdır. Bununla Allah saklasın büyük suikastlerin önlenmesi ve Türkiye'de ses getirecek bazı eylemlerin yapılması önlenmiştir. Buna benzer pek çok şeyler başarılıyor bunların bir kısmı belki medyada yer almayabilir ama her zaman teyakkuz halinde olmak, ülkeyi yönetenlerin birinci görevidir. Bu konularda asıl düşünmek istediğimiz şey bütün bu olaylar karşısında ne yapılacağıdır."

Kanunsuz gösterilere, yasadışı örgütlerin ortalığı yakıp yıkmasına hiçbir zaman izin verilmeyeceğine dikkati çeken Arınç, şunları kaydetti:

"Biz, bu örgütlerle nasıl olsa baş ederiz, gücümüz bunlara fazlasıyla yetiyor. Yeter ki masum insanlar veya farklı duyarlılıklarla ortaya çıkan insanlar ve gruplar bu örgütlerin ekmeğine yağ sürmesin, bunların oyununa gelmesin. Yeter ki siyasetçiler bu örgütlerin önünde ve arkasında bulunmasın, onlar demokrasiyi öncelesinler. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu sonuna kadar bütün topluluklara toplantı, gösteri, protesto yapmak haklarını veriyor. Bunları yerince kullanmak varken tahribata yönelmek, ölümlere, yaralanmalara yol açmak, kamu malına zarar vermek ve ülkeyi adeta bir huzursuzluk ülkesi haline getirmeye çabalamak, elbette karşı olduğumuz budur. Bunların ne yapacakları konusu şimdi konuşulanlar değil, daha farklı biçimlerde elbette takip edilecektir. Yapılacak şey bunlara izin vermemektir, bu yasa dışılıklara hiçbir zaman müsamaha ile yaklaşmamaktır. Bunu herkes böyle bilsin. (Silivri'yi işgal et) dedikten sonra Silivri'de yapılacaklar belliydi, nitekim bunlar fazlasıyla yapıldı her türlü ihtimale karşı. Ve bugün pek çoğu kıpırdayamadan sadece bağırmakla kaldılar. Bütün güvenlik güçleri kendilerine düşen görevi layıkıyla yerine getirecek bilgi ve donanımda. Biz 'şu yapılacak, bu yapılacak' diye endişe içinde değiliz yeter ki masum insanlar ve ülkemiz zarar görmesin."

İlgili Haberler