03 Şubat 2014 15:05
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın (TİB) T24'ten soru önergesinin yayından kaldırılmasını istemesiyle başlayan sansür tartışmasına ilişkin "haber portalları için yeni bir düzenleme hazırlattığını" söyledi.
Bülent Arınç, "Haber sitelerini biz değerlendiriyoruz. Basın kanunu içerisine alacağız. Sarı basın kartı vereceğiz. İlan ve reklam pasta payından vereceğiz ki bugün internetin haber portalları yazılı basından daha çok izlenen, daha çok içinde yazı yazılan unsurlar hale geldi. O zaman ne diyeceğiz. Bu da mı internete sansür?" ifadesini kullandı.
Doğan Haber Ajansı'nın aktardığına göre, Bülent Arınç, hafta sonu yaptığı Manisa ziyaretinin ardından partisinin İzmir İl Başkanlığı’nı ziyaret etti. Arınç’ın basın toplantısına AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım da katıldı.
Bülent Arınç, Sabah ve ATV'nin satışında işadamlarından para toplanarak havuz oluşturulduğu yönündeki tapelerin internette yayınlanmasını soran gazetecilere, "Dost sohbetlerinde bir insanı çayı içerken aile konuşmalarında yaptığı konuşmaları birileri dinlemiş ve servise koymuşsa bu bir insanlık suçudur" dedi.
Bülent Arınç, basın mensuplarının internete sansür iddialarıyla gündeme gelen ve bu hafta mecliste görüşülecek olan internet yasası ile CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın ATV ve Sabah’ın satışına yönelik olarak Başbakan’ın yanıtlaması için verdiği soru önergesinin TİB tarafından yayından kaldırılma telebine ilişkin soruya cevap verdi. Arınç bu konuda şunları söyledi:
“Pek çok şeylerin birbirine karıştığı bir ortamdayız. Bir bilgi kirliliği de yaşanıyor. Kimin ne söylediğinin bunların ne kadar doğru olduğunun bir kısmının nasıl hayali şeyler konuşulduğunu doğrusu zaman zaman farkına varamıyoruz. Her meseleyi net olarak ortaya koymak lazım. Şimdi soru denetim yollarından birisidir. Bir milletvekili arkadaşımız soru sorar. Bana mesela bir yılda 700 civarında soru önergesi geliyor, Binali Bey’e de belki bundan daha fazlası gelmiştir. Biz bunların hepsine cevap veririz. Hiçbirisini cevapsız bırakmayız. Yeter ki soru olsun. Ama soru sormayı bilmeyenler de soru sormakla hakaret etmek arasındaki farkı bilmeyenlerle de zaman zaman karşılaşıyoruz. Şimdi bir soru önergesinin sansürlenmesi mümkün değil.
Bir defa birisi bir isim koyuyor ve basın onun üzerine her şeyi inşa etmeye kalkıyorsa bu çok yanlış olur. İnternette sansür iddiası. Kesinlikle böyle bir şey yok. Nerden çıktı? Anayasadaki madde basının sansür edilemeyeceği, özgür olduğudur. Biz de bunu gönülden inanıyoruz ve Türkiye'de Basın Kanunu’yla RTÜK’le şunla bunla meşgul olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum. Dünyanın pek çok ülkesinden daha özgür ve basın hürriyetine sahip de bir ülkeyiz. 'Efendim 60 tane cezaevinde insan var.' 49 tanesi terörle mücadele kanununa aykırı hareket etmekte. Eğer bunu da siz “serbest kalsınlar’ diyorsanız o zaman Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmamız lazım, inşallah o da kalkacak. Ama oradaki hükümlerin bir kısmı Türk Ceza Kanunu’nda. Bu sefer Türk Ceza Kanunu’na aykırı hareket etmekten bazı insanlar yargılanacaklar. Suç işleme imtiyazı hiç kimse için yok. Ne benim için, ne bir gazeteci arkadaşım için ne bir müdür için veyahut da bir iş adamı için. Ceza kanununa göre suç sayılan bir fiilleri icra edenlerin yine hesap verme geleneği olduğunu da hepimiz biliyoruz."
Arınç, sabah bir televizyon kanalında izlediği haberi örnek vererek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bugün sabah televizyonda kanallarını izlerken bir televizyon kanalı şöyle bir haber yapıyor. Kadıköy’de AK Parti bir stant kurmuş. Üye kaydı yapıyormuş, orayı basmaya gelen bir grup olmuş. Aralarında bir tartışma çıkmış, kavgaya dönüşmüş. Şimdi bir televizyonunun verdiği habere bakın. AK Partililer’le, yolsuzluk ve rüşvet karşıtı olan grup arasında tartışma yaşandı. O kadar kurnaz bir ifadedir ki esasen bir süreden beri başlayan işte adını operasyon denilen şey de yolsuzluk ve rüşvet ön plana çıkarılmak isteniyor. Halbuki bir iddia var. Bu iddia araştırılacaktır. Bir soruşturma yapılacaktır. Bakanların istifası ayrı bir konu. Hükümet kabinede bir görev değişikliğine gitmiştir. Sayın bakanımız aday olduğu için görevinden ayrılmıştır bir başka bakan da hakkındaki iddiaların açığa çıkması bakımından siyasi etik konusunda örnek bir davranışta bulunmuştur. Başbakanımız onların yerine başka bir arkadaşımızı getirmiştir. Şimdi AK Parti’yle yolsuzluk ve rüşvet karşıtı olanların kavgasını söylerseniz gizliden gizliye zihinlerde bir algı meydana getireceksiniz. Bu tarafta yolsuzluk yapanlar var bu tarafta onların karşıtları var, kavga etmişler. Halkın yüzde 50'sinin oyunu almış bir siyasi partinin ve 11 yıldan beri aralıksız devam eden bir iktidarın yolsuzlukla mücadeleyi varlık sebebi sayan bir hükümetin böylesine utanmazca suçlanmasını ben kabul etmiyorum.
Başbakan Yardımcısı Arınç, internete sansür iddiaları ile AK Parti’nin demokrasi karşıtı gösterilmeye çalışıldığını öne sürerek, şunları söyledi:
“Aynen bunun gibi internette sansür. Arkadaşlar iki sene evvel de o zaman TÜSİAD Başkanı Sayın Ümit Boyner hanımefendiyle bir tartışmamız da olmuştu. Güvenli internet denen bir şey var Sayın Bakanım daha iyi bilirler. Bunu tercihe bağlı olarak yapmayı düşündük o zaman. Tercihe bağlı olarak ailesini çocuklarını, zararlı bazı porno, şiddete yönelmiş bir takım yerlerden korumak amacıyla bir güvenli internet işini başlatmak üzere yola çıkmıştık. Sansür diye ortalığı birbirine kattılar. Halbuki sansür değildi. Düğme sizin elinizde. Sadece siz bunu arzu ederseniz bu yolu seçebileceksiniz. O gürültüler gitti. Arkada ne kaldı? İki milyondan fazla insan bunu tercih etmiş. Demokrasiler tercih noktasında insanlara farklı seçenekler sunabilme hakkıdır. Şimdi niye ‘internette sansür’ diye başlıyoruz. Doğru değil.
Sayın Lütfi Elvan, sayın bakanımızdan sonra göreve gelen arkadaşımız. Doğru bir şey yaptıklarını söylüyor ve bunun sansür olmadığını ifade ediyor. Umarım bu hafta da görüşülecektir. Göreceksiniz o da çıktıktan sonra bu tartışmalardan eser kalmayacaktır. Neden çünkü bunlar spekülatif tartışmalardır. AK Partiyi demokrasi karşıtı göstermek, ‘insan haklarını ihlal ediyor’ demek, ‘işte özgürlük alanlarını kısıtlıyor’ demekle aynı noktayı getirmeye çalışıyorlar."
"Biz yaptığımız işi biliyoruz ve inşallah internette bir de benim düzenlediğim haber portallarıyla ilgili bir düzenleme o da yakın zamanda gelecek. Haber sitelerini biz değerlendiriyoruz. Basın kanunu içerisine alacağız. Sarı basın kartı vereceğiz. İlan ve reklam pasta payından vereceğiz ki bugün internetin haber portalları yazılı basından daha çok izlenen, daha çok içinde yazı yazılan unsurlar hale geldi. O zaman ne diyeceğiz. Bu da mı internete sansür? Bu da bir düzenlemedir. Yıllardan beri beklenen bir düzenlemeydi. Kimse endişe etmesin. Demokrasinin, özgürlüklerin, demokratikleşme konusunda atılacak adımların 11 senedir nasıl sahibiysek bundan sonra da böyle devam edeceğiz."
Mavi Marmara Komisyonu Başkanı olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İsrail Hükümeti ile anlaşmaya varılıp varılmadığı yönündeki soruya bir iki pürüz kaldığını sonuca varmak üzere olduklarını belirterek şöyle yanıtladı,
“İsrail Hükümeti’ne üç şart ileri sürdük. “Bu yaptığınız haksızlıktır bu haksız fiil karşısında Türk halkından hükümetinden özür dileyeceksiniz. İkincisi zarar görenlere tazminat ödeyeceksiniz. 3. 35 ülkeden bu gemiye doluşan insanlar sadece barış için sadece oradaki halkla dayanışma için gidiyorlardı. Abluka ve ambargonun kaldırılması gerekir.' İsrail 2 yıl buna itiraz etti. Geçen 22 Mart’ta Başkan Obama’nın İsrail ziyareti sonrasında yaptığı baskılar ve tehditler sonucunda Netanyahu Türk halkından ve hükümetinden açıkça özür diledi. Bu Türk hükümetinin diplomatik başarısı olduğu kadar İsrail hükümetinin de yaptığı bu haksızlık karşısında açıkça ve alenen özür dilemesidir. İkinci şartımız ölen ve yaralananların ailelerine tazminat ödenmesiydi. Bunun görüşmelerine hemen başladık. Hükümet içinden Başbakanımız bu müzakereleri koordine etme görevi verdi. Bu işi bilen insanlarla bir müzakereyi yürüttük. Bazen Ankara’da bazen İsrail’de bu görüşmeler konusunda önemli müzakereler yapıldı ve sadece bir iki pürüz kalmıştı. Henüz bir iki pürüz ve sonuca varılmış değildir. Çözümün yakın olduğunu hissediyorum. “Evet bu iş tamamdır’ dediğimizde ne yapaycağız. Uluslararası sözleşme imzalanacak. Sonra bizim anayasamız gereğince uluslararası sözleşmeyi TBMM’ye getireceğiz orada kanun haline gelirse o zaman ödemeler yapılacak ve aramızda ikinci şart da yerine gelmiş olacak. Şüphesiz ikinci birinci şart birbiri arkasından geliyor değil ama Filistin Gazze’ye uygulanan ambargoların da kaldırılması insanı geçişler için yumuşatılması gerekir. Bu konuda İsrail mal ilaç geçişine izin verdi. Ambargo tamamen kaldırılmış değil. Tazminat konusu çözüme kavuşursa ardından diplomatik ilişkilerin çalışmaların başlaması gerekiyor. Bunu takiben de İsrail ve Türkiye bu ambargoların ablukaların kaldırılması konusunda Filistin halkı Gazze halkı için de çok önemli saydığımız insanı ölçüler içinde süratle yerine getirmeli. Bahsettiğiniz haberi ben de okudum. Bu konuda bir gelişme var ama henüz imza atacak düzeyde değiliz. ABD de İsrail de bu konuda Türkiye’nin biran evvel anlaşma yapmasını umut ediyor ve biz de doğrusu 3’lü özürden sonra süratle yerine getirmek istiyoruz."
Başbakan Yardımcısı Arınç bir basın mensubunun tazminatlar konusunda rakamlar verip doğru olup olmadığını sorması üzerine şunları söyledi:
“Bunların hiçbiri doğru değil. Rakam konusunda ne İsrail hükümetimin ne de bizim açıklamamız olmadı. Kendi aramızda tartıştığımız bir konu da var. Biz bu haksız fiil konusunda uluslararası hukuk ne emrediyorsa onu talep ediyoruz. Bunun geçmişte emsalleri vardır. Ölen ve yaralananların ailelerine ve kendilerine ödenecek tazminatları hukukçuları tespit edip karşı tarafa teklif ettiler. 30 istendi 20 verildi bunlar gerçek değil. Bunlardan yüksek veya alçak da olabilir. Kafadan böyle bir teklif yapamayız. Böyle bir olay karşısında geçmişte hangi ülke hangi uluslararası hukuk kriterine göre tazminat ödemişse onu talep edebiliriz. Anlaşma imzalanabilirse rakamların mutlaka tatmin edici olduğunu görebileceğiz."
Başbakan Yardımcısı Arınç, Sabah ve ATV'nin satışında işadamlarından para toplanarak havuz oluşturulduğu yönündeki tapelerin internette yer almasını soran basın mensuplarına böyle bir ses kaydını dinlemediğini, nerede, ne zaman nasıl olduğunu bilmediğini belirterek, şöyle konuştu:
“İnternette bazı ses kayıtları yayınlanıyor olabilir. Başka bir yerde bunların tapeleri yayınlanıyor olabilir. Bunlar ne kadar gerçektir, gerçekleri ne kadar yansıtıyor, montaj mıdır, şu mudur bu mudur ben bunlar konusunda bir bilgim yok. Ama çok iyi bildiğim ve çok üzüldüğüm bir konu var ki bu sayın bakanımızın da uzun süren bakanlık döneminde en çok uğraştığı, ve hukuka uygun bir şekle getirmeye çalıştığı ve belki de bunların mağdurlarından hepimiz olduğumuz için bu konuda insanların özel hayatlarına, kişilik haklarına saldırı olmasın diye gecesini gündüzüne kattığı bir konudur.
Dinlemeler konusu isterseniz mahkeme kararıyla olsun çünkü savcılar talep edebilir. Mahkemeler de belli bir süre içerisinde organize suçları belki ortaya çıkarabilmek için bazı kişilerin dinlenmesine karar verebilir. Bunun süresi bellidir, bunun ne şekilde sona ereceği bellidir. Ne şekilde sona erdikten sonra hangi işlemin yapılacağı bellidir. Hukuk bunu tanzim etmiş. Ancak böylesine ince bir konuyu yine hukuk alanında dinleme altına aldıktan sonra bunu uzatan, bunu dışarda yayınlanmasını izin ve imkan veren, bunun üzerinden bazı spekülasyonları güçlendirmeye çalışanlar da olabilir. Yargının içinde olabilir, emniyetin içinde olabilir, bunların medya uzantısı olabilir. Bunlar yanlıştır. Hukuka aykırıdır. İnsanların özel hayatları ve kişilik haklarına büyük bir saldırıdır.
Hakimle ve savcıyla işbirliği yapılarak bir dinleme kararı alınmış olmasına rağmen 3 aylık bir dinlemenin 13 aya çıkarılabildiğini ilgisiz kişilerin dinlenebildiğini, hatta topluca dinleme kararları verilebildiğini son gelişmelerle biraz daha yakından görmüş durumdayız.
Hakim kararının bile ihlal edildiği Türkiye'de bu dinleme rezaleti hepimizi rahatsız ediyor. Bununla ilgili Türk Ceza Kanunu'nda bazı hükümler var. Biz bu ceza maddelerinin daha da arttırılması, ve caydırıcı hale gelmesi için bizzat benim takip ettiğim bir yasa çalışması olmuştu 2 sene önce. Fakat sonradan denildi ki bu cezalar yeterlidir, arttırılmaya gerek yoktur. Öylece kaldı.
İkinci konu çok daha çirkin. O da teknolojinin geldiği son noktada insanlar yurt içinden yurt dışından dinleme cihazları temin ederek çok küçük şeyleri bile bazı yerlerde saklamak suretiyle insanların ve hatta büyük bir alanın dinlemesini yapabiliyorlar. Savcı kararı yok, hakim kararı yok. Tamamen insanların kötü niyetle yaptıkları dinleme. Bu son yıllarda iyice çığırından çıkmış durumda. Kimin yaptığını bilemiyorsunuz, nasıl bunu elde ettiğini bilemiyorsunuz.
Dost sohbetlerinde bir insanın çay içerken, aile ortamında bile yaptığı konuşmaları yarın bir gün bize lazım olur diyerek birileri dinlemiş ve kendilerine göre zamanı geldiğinde de servise koymuşsa bu bir insanlık suçudur. Bırakın özel hayatı kişilik hakları, ama bir insanın hayatına böylesine müdahale edilmesi ve bunun çirkin amaçlar için kullanılabilmesi fevkalade kötüdür. Bu da son zamanlarda veya son yıllarda hepimizin şikayet ettiği konular.
Başbakanımız bile beni bile dinlemişler dediğine göre bizim gibi sizin gibi insanların kimler tarafından ne şekilde dinlenildiğini, bu alçaklığını kimin yaptığını doğrusu bildiğimiz zaman bunun bir cezası var şüphesiz. Ama bulmak ve tespit etmek noktasında zorluklar yaşıyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu ne dedi. İnternette yayınlandıysa kim nasıl konuştu doğrusu bunları bilmiyorum. Ama bu kapsamda olaya baktığım zaman bunun büyük bir suç olduğunu ve gayri ahlaki bir eylem olduğunu düşünüyorum. Çünkü mahkemeler de Yargıtay içtihatları da anayasa mahkemesinin bireysel başvuralar üzerine verdiği kararlarda da yasa dışı dinlemelerin suç delili olmayacağı karara bağlandı. Mahkeme kararıyla dinlenmiş olanların bir ağırlığı var eğer suistimal edilmemişse. Ama yasa dışı dinlemelerle bir yere varmak mümkün değildir, bir insanı suçlamak hatta ne bileyim hükümeti, bakanları sizi beni onu bu yasadışı dinlemelerle mümkün değil. Bu konuda sayın bakanımızın bakanlık döneminde başlattığı çalışmayı ümit ediyorum ki diğer arkadaşlarımız devam ettirecek ve toplumda endişeye, tereddütlere, paniğe yol açabilecek bu dinleme rezaletine bir gün ciddi bir şekilde son verecek tedbirleri alacağız."
Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü ve seçim çalışmalarına katılacağı yönündeki iddianın sorulması üzerine şunları söyledi:
“Hiç haberim yok. Siz benden daha çok takip etmişsiniz. Ben çünkü akşamları nerde yattığımı bile unuttum. Cuma günü İstanbul’daydım, cumartesi günü Bursa’daydım, pazar günü Manisa’daydım bugün İzmir’deydim. İnşallah bu akşam evimin yolunu bulacağım."
Bu konuda bir yorum yapmayacağını, ne konuşulup ne karar alındığını bilmediğini dile getiren Bülent Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
“Erdoğan Bayraktar sayın bakanımız, bizim milletvekilimdir, bakanımız oldu, eski TOKİ başkanıdır. Oğluyla ilgili bir iddia var. Oğlu tutuklanmadı bildiğim kadarıyla. Kendisi belki bir duygusal bir açıklamayla hem milletvekilliğinden hem de bakanlıktan ayrıldığını söylemişti. Sonra milletvekilliğinden ayrıldığı konusu gerçekleşmedi bildiğim kadarıyla. Meclise zaten 84. maddeye göre eğer istifası kabul edilebilirse düşecekti ama bu noktada görüşülmüş ve tekrar yola devam etme kararı verilmişse ne konuştuklarını, nasıl bir karar aldıklarını ben vakıf değilim."
© Tüm hakları saklıdır.