Politika

'Bu millet bu hapı yutmaz'

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında milletvekillerine seslendi.

13 Temmuz 2010 03:00

T24 - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Dokunulmazlıkları söz verdiğin halde kaldırmayacaksın, yargıyı ele geçirmek için özel düzenlemeler yapacaksın, sonra, 'Biz bunu hap gibi yaptık' diyeceksin. Bu millet, bu hapı yutmaz, yutmamalı. 12 Eylülde, sivil dikta Anayasasına 'hayır' demeliyiz'' dedi.

Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grubunda, Anayasa değişikliğiyle getirilen düzenlemelere işaret etti.

Engellilere pozitif ayrımcılık getirildiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, ''Kamuda 53 bin engelli kadrosu boş. Buraya engellileri atamak için Anayasa değişikliği şart mı? Sadece idari karara ihtiyaç var, niye atamıyorsunuz?'' diye sordu.

Kılıçdaroğlu, engellileri kandırarak, engellilerin oyunu alacaklarının sanıldığını ancak engellilerin bu oyuna gelmeyeceğini kaydederek, ''Sizin koyduğunuz engeli de engelliler aşacaktır'' dedi.

Çocuklar için de pozitif ayrımcılık getirildiğini diğer yandan 220 bin çocuğun okula gitmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, ''Bu çocukları okula kazandırmak için Anayasa mı engeldi, niye yapmadınız, elinizden kim tuttu, muhalefet mi engel oldu; hayır. Binlerce çocuk da sokakta çalışıyor. Sanıyorlar ki bunu yaptıklarında okula gitmeyen, sokakta çalışan çocukların aileleri, çocukların sorunu çözüleceği için koşa koşa Anayasaya 'evet' diyecek. Bu tuzağa kimse düşmemeli'' diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, kişisel verilerin gizliliğinin de Anayasa hükmü haline getirildiğini, bunun yasasının zaten var olduğunu belirterek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, verilerin gizli olmasına rağmen TEKEL işçilerin banka hesaplarını açıkladığını hatırlattı.


'İşinize gelmeyeni Silivri'ye gönderiyorsunuz'


Özel yaşamın gizliliğiyle ilgili düzenlemeye de işaret eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu Hükümetten önce biz, telefonlarla rahat konuşmuyor muyduk? Ulaştırma Bakanı, 'telefonlarınızın dinlenmesini istemiyorsanız, telefonla konuşmayın' demedi mi? Anayasa hükmü haline getirseniz ne olur getirmeseniz ne olur, siz zaten dinliyor, dinletiyor, dinleyenlere kucak açıyorsunuz, onların sırtını sıvazlıyorsunuz, ama işinize gelmeyenleri de Silivri'ye gönderiyorsunuz. 

 Bilgi edinme hakkıyla ilgili düzenleme de geliyor ama zaten yasası var. Burada da ikiyüzlü bir politika izliyorlar. Milletvekillerinin sorduğu sorulara, Hükümetin 15 gün içinde cevap vermesi gerekirsen 8 yıl içerisinde 7 bin 37 soru önergesine ya cevap verilmemiş ya süresinden sonra verilmiş. 8 yıldır cevap verilmeyen soru önergelerinin olduğunu biliyorum.''


'Anayasa'ya uymanı kim bekler'


Ekonomik Sosyal Konseyin de Anayasa değişikliğinde yer aldığını anımsatan Kılıçdaroğlu, ilgili yasaya göre konseyin 3 ayda bir toplanması gerekirken, neredeyse 3 yıldır toplanmadığını söyledi. Kılıçdaroğlu, ''Sen kanunu uygulamıyorsun, çıkardığın yasaya saygılı değilsin, çıkardığın yasaya uymuyorsun, senin Anayasaya uymanı kim bekler? Halkın gözünü boyamak...'' dedi.

  CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Anayasa değişikliğiyle disiplin kararlarına yargı yolunun açıldığına işaret ederek, Bakanların, bürokratların yargı kararlarına uymadığı için tazminata mahkum olduğunu belirtti. 

Kılıçdaroğlu, bunların, ''AK Parti'nin, ikiyüzlü politikaları olduğunu'' savunarak, temel amaçlarının ''hak, özgürlük demokrasi değil, Yüce Divandan kurtulmanın yolu olarak, yargıyı ele geçirmek'' olduğunu öne sürdü. Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

''Dokunulmazlıkları söz verdiğin halde kaldırmayacaksın, yargıyı ele geçirmek için özel düzenlemeler yapacaksın, sonra diyeceksin ki 'biz bunu hap gibi yaptık' Bu millet, bu hapı yutmaz. Hapı yutmamalıdır. Vatandaşımız bilinçli, sandığa gitmeli, eğriyi doğruyu ölçmeli ve ona göre oyunu kullanmalıdır. AKP'nin ikiyüzlü politikaları çok açık ve net ortada, bu politikalara halkımız tutsak olmamalı. Doğrusu neyse o bağlamda düşünmeli, kararını vermeli. Bu Hükümet özgürlükleri getiren, hakları genişleten bir hükümet değildir. Hatta bu Anayasa düzenlemesiyle şikayet hakkı, yargıya başvurma hakkı gibi haklar elinden alınmaktadır. Daha dikkatli, tutarlı, olayları sorgulayan, Türkiye'nin geleceğini düşünen bir anlayışla sandığa gidip, 12 Eylül'de 12 Eylül'ün uzantısı olan bu Anayasaya, 12 Eylül Anayasasına nasıl 'hayır' diyorsak, sivil dikta Anayasasına da aynı gerekçelerle 'hayır' demeliyiz.''



"Kardeşim Başbakan yüzünden intihar etti"

Türkiye’yi gereken bir vatandaştan not aldım. Notta, “Kardeşim Başbakan’ın izlediği politikadan dolayı intihar etti. Dilekçesi savcılıkta” yazıyordu. Araştırdık ve o dilekçeyi bulduk.

Önemli olan ülkeye herkesin katkı vermesidir. Ama izlediğiniz politikayla insanları intihar edecek noktaya getirmişseniz birileri de bu tabloyu anlatmalıdır. Biz anlatıyoruz ama onlar duymuyor. Üç maymunu oynuyorlar. Üç maymunu oynamak Türkiye’nin sorunlarına çözüm getirmiyor.


'Bu meslekte çalışanlar ölüme alışık' dedi

17 mayıs 2010’da Zonguldak’ta bir madende patlama yaşanıyor ve çok sayıda madenci kardeşimiz hayatını kaybediyor. Tüm Zonguldak ve Türkiye yas ilan ediyor ailelerinin acısını paylaşıyor.

Patlamanın ertesi günü Sayın başbakan Zonguldak’a gitti ve “Bu meleğin kaderinde bu var bu meslekte çalışanlar buna alışık, bu meslekte çalışanlar bunu bilerek çalışıyor” dedi. İmza Recep Tayip Erdoğan.

Bu aslında yapacak bir şey yok demektir. Bu anlayış bizim kabul etmeyeceğimiz bir anlayıştır. Niçin biz iş kazalarında üst sıralardayız.


'Çalışma Bakanı: Güzel öldüler'

Sayın Başbakan bunu kader olarak söylerse doğal olarak Çalışma Bakanı da bu işçiler için “güzel öldüler” diyecektir.

Biz olayla ilgili raporu bulduk. Resmi rapora göre patlamada yüzde 30 oranında TTK, yüzde 70 olarak da alt işverenin kabahati var. Yani hiçbir içinin kabahati yok. Sayın Başbakan’a sormak lazım bu işçilerin hiçbir kabahati yoksa siz bu olayın sorumluları için ne yaptınız. Sayın Başbakan’ın bu soruya yanıt vermesi lazım.

Biz yürütmeden şunu anlıyoruz: İşçiyi madene gönderirken yasaların öngördüğü bütün önlemleri alacaksın. Yürütmeyi böyle değil de başka türlü anlıyorsan bunu yapacaksın.

Raporda; sistemdeki hava kapılarının güvenli olmadığı, pervanelerin gücünün uygun olmadığı, kontrol sondajlarının denetiminin yapılmadığı, metan gazı oranının yüzde 1,5 geçmesine rağmen kesicilerin devreye girmediği, gaz ölçümlerinin düzenli olarak yapılmadığı, metan gazı tehlikeli sürece çıkmasına rağmen yetkililere haber verilmediği, sensörlerin ayarının ve yerinin değiştirildiği yazıyor.

Bütün bunların ortaya çıkardığı sonuç ölen işçinin hiçbir kabahati yok. Sayın Başbakan bu rapordan sonra TTK yetkililerine, alt işverene ne tür bir yaptırım uygulayacak hep birlikte göreceğiz.

Buradaki soru şu: Ölen işçilerin ölümlerini kader diye tanımlıyorsun acaba gerçek böyle mi. Gerçek hükümetin kendi kabahatlerini saklamak için sorumlu olarak kaderi göstermesidir.

Bu olay tipik bir Gazze olayıdır. Gönderdiler 9  yurttaşımız yaşamını yitirdi. Ne oldu. Hiçbir şey olmadı. Hepsinin kanı yerde kaldı. ABD devreye girmese cenazeleri bile getiremeyeceklerdi.


"Ahlaki değerleri gelişmemiş Dışişleri Bakanı"

Dışişleri Bakanları bir kabinede ağırlığı olan bir bakanlıktır. Dışişleri Bakanları sözlerini çok iyi seçmeli ve milletvekillerine doğru bilgi vermelidir.

Dışişleri Bakanı diyor ki, “Gazze olayında BM Güvenlik Konseyi kınama kararı aldı.” Ama biz nedense göremedik. Milletvekillerinin gözünün içine baka baka yalan söylüyor.

Bir Dışişleri Bakanı parlamentoda doğruları söylemezse ona nasıl güveneceğiz. Ahlaki değerleri gelişmemiş bir Dışişleri bakanı 21. yy’da Türkiye Cumhuriyeti’ne dışişleri bakanlığı yapabilir mi? Böyle bir anlayış olabilir mi? BM Güvenlik Konseyi’nin kararı ayrı, Başkanın yayınladığı mesaj ayrı. Yani bunu bilmeyeceğimizi mi sanıyor.


"Başbakan sözünü tutmazsa sandığa gömülür"

Sayın Başbakan 2002’de iktidara gelince dokunulmazlıkları kaldıracaklarını söylemişti. Gazeteciler 24 Kasım 2002’de bunu hatırlatıyor. Başbakan “Bu konuyu ilk 1. yılda düşünüyoruz” diye cevap veriyor. Bugün ne 13 Temmuz 2010 kaç 1 yıl geçti. Eğer çağdaş bir ülkede bir başbakan verdiği sözü tutmazsa seçimlerde o başbakan sandığa gömülür.

Aradan bunca yıl geçti neden bir başbakan dokunulmazlığın arkasına sığınır. Çünkü hesap vermekten korkuyor demektir. Böyle bir siyasetçinin bu ülkede başbakan olmasına ihtiyaç yoktur.

Referanduma meraklı bu hükümet gelin halka soralım bakalım dokunulmazlıklar kaldırılsın mı kaldırılmasın mı? Sayın başbakan buna cesaret edemez. Bu ne demektir. Başbakan halka güvenmiyor demektir.


"Kamuda 53 bin engelli kadrosu boş"

Bir anayasa değişikliği yaptılar, biz yapmayın halkın parasını boşa harcamayın dedik. İtiraz ettiğimiz bölümleri düzenleyelim referandum masrafına girmeden buradan çıkaralım dedik. Dinlemediler.

Yaptıkları düzenlemede engellilere pozitif ayrımcılık getiriyorlar. Güzel. Ama dönüp sormak lazım “Kamuda 53 bin engelli kadrosu boş buralara neden atama yapmıyorsunuz.” Engellileri de kandırarak oylarını alacaklarını sanıyorlar. Engelliler bu oyuna gelmezler.

Kişisel verilerin gizliliğini anayasa getiriyoruz diyorlar. Bu zaten yasal bir hak. Tekel işçilerinin banka hesaplarını Sayın Başbakan açıklamadı mı. Banka hesapları kişisel veri değil mi. Bir Başbakan bunları nasıl açıklar.