Gündem

Boyner: Araştırdım, TÜSİAD 28 Şubat'a destek vermedi

Boyner: TÜSİAD’ın, 'Aman böyle dersem azar işitirim' diye susacak bir yapıda olmadığını bütün üyelerimiz bilir

30 Nisan 2012 12:14

 

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, İshak Alaton'un daha sonra "dil sürçmesi"  dediği TÜSİAD'ın 28 Şubat'a destek verdiği iddialarına yanıt verdi. Alaton'un yanlışını kabul ettiğini söyleyen Boyner, yaptığı araştırmalar neticesinde TÜSİAD'ın 28 Şubat'a desteğinin olmadığını söyledi.
 
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Radikal gazetesinden Ezgi Başaran'ın sorularını yanıtladı.
 
İşte o söyleşi:
 
“Eski Türkiye miadını doldurdu, yeni Türkiye var” fikrine ne diyorsunuz?
 
Ne eski bir anda eski oluyor, ne de yeni bir anda oluşuyor. Daha doğrusu değerli olan bu. Tepeden inme bir biçimde “Yenisini yaptım, eskiyi gömdüm” diye bir şey yok. Çünkü toplumun dinamikleri böyle çalışmıyor. O nedenle ben ülkelerin tepeden inme değişeceğine inanmıyorum. Değişim de alttan geldiği ve toplum kesimlerinde kabul gördüğü ölçüde gerçek olur bana göre. 
 
Bu durumda Yeni Türkiye diye bir şey var mı? 
 
Yenilenen birtakım şeyler olduğu gibi, eskide kalmış anlayışların devam ettiği de yadsınamaz. 
 
Mesela TÜSİAD eskide kalmış olabilir mi?
 
Hayır olamaz çünkü kendini daima yenileyen bir sivil toplum örgütüdür. 1971’de kurulan TÜSİAD ile bugünkü TÜSİAD arasında ciddi farklar var. Temel ilkeleri aynı kalsa da değişimleri önceden görüp ayak uyduran bir kurum burası.
 
Eski demişken… 15 yıl önce 28 Şubat’ta TÜSİAD’ın askerin yanında tavır aldığına, hatta muhtıranın ertesi günü bazı üyelerinizin Ankara’ya askeri tebrike gittiği gibi iddialar var. Doğru mu?
 
İshak Alaton geçtiğimiz günlerde bir gazetede bu iddiaları dile getirdi. Daha sonra iddiaların dedikodudan ibaret olduğunu belirtip bunun dil sürçmesi olduğunu söyleyerek yanlışını kabul etti. Kurumlara yönelik bu tür ciddi bir ithamda bulunmak için öncelikle bilgi ve sorumluluk sahibi olmak gerekir. 
 
Bu minvaldeki sözler sadece ıshak Bey’den çıkmıyor… Nerede duruyordu TÜSİAD 28 Şubat’ta? 
 
Biz, temel konularda geçmişte ne söyledik, niye söyledik, temelinde ne yatıyordu diye araştıran bir kurumuz. 28 Şubat sürecinde de 5’li bir gruptan (hükümetin istifası için ortak deklarasyon imzalayan TOBB, TESK, Türk-ış, DıSK ve TıSK’ten söz ediyor-E.B.) bahsediliyor. Ben 28 Şubat sürecini şahsen çok iyi hatırlıyorum çünkü tam da eşimin siyasetten çıktığı dönemdi. TÜSİAD ve 28 Şubat başlığı için ayrıca araştırma yaptım. Bir kere bu 5’li grupta TÜSİAD yok ama bu hep aksi biçimde yansıtılıyor, sanki o deklarasyona imza veren kurumlardan biriymişiz gibi. Hayır, değiliz. Böyle bir kurumsal duruş yok. 
 
Peki üyelerinizin duruşu?
 
TÜSİAD bir kurumdur, dolayısıyla görüşü ve duruşunu karar organları belirler. TÜSİAD’ın bir kurum olarak nerede durduğu önemlidir. 
 
İşte nerede durmuş?
 
Nerede durduğumuzun en önemli kanıtı 28 Şubat’tan birkaç hafta önce kamuoyu ile paylaşılan ve daha sonraki yıllarda demokratikleşme rehberi haline dönüşmüş olan Bülent Tanör raporudur. Bu raporla dönemin çok ötesinde demokratikleşme önerileri getirilmiştir. 
 
TÜSİAD, Refahyol hükümetinin düşmesi yönünde konumlandırmadı mı kendisini?
 
Böyle bir konumlandırma söz konusu değil. Sivil toplum kuruluşları hükümetleri eleştirebilir. Bu, demokrasiyile yönetilen ülkelerde böyledir. Sivil toplum kuruluşlarının eleştirilerini hükümet düşürme çalışmalarının bir parçası olarak görmek katılımcı ve çoğulcu demokrasiyi reddetmek demektir. 
 
Yönetim kurulunun askerle bir görüşmesi olmuş mu? 
 
Yönetim kurulunun askerle görüşüp de “Biz size destek veriyoruz” şeklinde bir tutumu ve açıklaması kesinlikle yok. Ben 28 Şubat’la da 12 Eylül’le de hesaplaşılması gerektiğini düşünüyorum. Elbette bu hukukun üstünlüğü ilkesine sadık kalınarak yapılmalı. Oradan buradan duyumlarla süreç istenmeyen bir noktaya gider. Ama şunu da unutmayalım: Bu film uzun bir film. Hukuk ve adalet herkese lazım, her sivil toplum örgütü bu sürecin takipçisi olmalıdır. 
 
TÜSİAD’ın o dönemde Anadolu’dan yükselen yeni sermayeyle pastayı paylaşmak istemediğine dair argümanlar var. Buna ne dersiniz? 
 
Bu, hiçbir veriyle örtüşmeyen suni ve ayrımcı bir söylemdir. TÜSİAD üyesi olan şirketlerin birçoğu Anadolu’dan çıkmış ailelerin oluşturduğu şirketler. Kaldı ki, bizim üyelerimiz arasında hâlâ Anadolu’da mukim şirketler mevcut. 
 
Peki biraz önce sözünü ettiğiniz Bülent Tanör raporuna karşı çıkıldığı için o günlerde yönetim kurulunun ibra edilmemesi meselesi nedir?
 
Bu rapor yönetim kurulu tarafından talep edilmiş ve Bülent Tanör tarafından hazırlanmış bir rapordur. O raporda ilk defa MGK’nın konumu tartışılmış, Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanması gerektiği söylenmiştir. Ki bütün bunlar askeri vesayetin en güçlü olduğu dönemde, Ocak 1997’de yapılmıştır. 
 
Ama işte sonra yönetim kurulunda bu nedenle kavgalar çıkmadı mı?
 
Bu rapor açıklandığında karşı çıkan üyeler olmuştur ama onlar yönetim kurulunda değildi. Zaten sonra yönetim kurulu da ibra edildi. Kaldı ki bu daha sonraki yönetimlerin de sahiplendiği bir rapordur. Ayrıca Türkiye gündemine de MGK’yı sorgulayan ilk kurum olarak da TÜSİAD geçmiştir. Bunlar unutuluyor ve “İbra edildi, edilmedi” tartışmasına indirgenerek bir kurgu yapılıyor. Anayasa da dahil demokratikleşme konusundaki birçok çalışmamızda bu rapordan faydalandık. 
 
Anayasa raporunda da önce “ilk üç madde değişebilir” denildi, sonra siz çıktınız “Öyle demedik” dediniz. Ne oluyor da sonradan fikir değiştiriyorsunuz?
 
Fikrimizi değiştirmiyoruz. Baştan itibaren anlatmaya çalıştık. Geçen sene martta yayımladığımız o rapor bir anayasa metni değildi, yapım sürecinde tartışılması gereken konuları kamuoyunun dikkatine sunmak için hazırlanmıştı. Rapor kamuoyuna “TÜSİAD ilk üç madde değişsin istiyor” şeklinde yansıdı. Oysa TÜSİAD böyle yapılsın istiyor anlamı çıkacak cümleler yoktu. 
 
Bu mana çıkıyordu ama…
 
O bir tartışma setiydi. Ve sonuçta evet bir tartışma ortamı oluştu. Biz de sonra şunu dedik: “Bu anayasanın içindeki prensipleri tartışan, hatta birbiriyle çatışan fikirlerin yer aldığı bir çalışmadır.” Çalışmayı hazırlayan 22 kişi içerisinden iki koordinatörün söylediği fikir TÜSİAD metni olarak algılanınca biz de böyle olmadığını açıkladık. Ama bence TÜSİAD içerisinde bunların tartışılıyor olması son derece önemlidir. Demokratik bir kurumdan söz ediyoruz. 
 
Peki öyle bir manşet çıkıyor örneğin Radikal’de, ertesi gün size üyelerden telefonlar mı yağıyor? TÜSİAD içi tartışma nasıl oluyor?
 
Seyrek de olsa bizim yaptığımız veya söylediğimiz şeylerle basının algılama biçimi arasında farklar oluyor. O zaman da işin özünü öğrenmek isteyen üyeler açıp soruyor. Çok da doğal, burası demokratik bir dernek. Çok büyük bir yanlış yapılıyor TÜSİAD’la ilgili.
 
Nedir?
 
Biz bir siyasi parti değiliz. Ki siyasi partilerde bile lider ne derse arkasındakilerin kuş sürüsü gibi o yöne dönmesini sağlıksız buluyoruz. Dolayısıyla akademisyenlerle çalışarak ürettiğimiz metinlere itiraz eden üyelerimiz olması sağlıklıdır.
 
TÜSİAD ‘kendisini ülkenin sahibi, rejimin koruyucusu’ olarak mı görüyor ve bunu korumak mı istiyor?
 
Bu söylediğinizin hiçbir dayanağı yok. TÜSİAD’a statükocu etiketi yapıştırmak büyük haksızlık. Türkiye’nin AB sürecinde bizim kadar çalışan bir başka dernek daha yok. TÜSİAD askeri vesayete karşı durmak konusunda rüştünü ispat ettiği gibi, bugün de her türlü vesayetin karşısında durur. 
 
Ne gibi?
 
Yüzde 10’luk barajdan tutun da seçim sistemindeki lider sultasına kadar siyasi yapının en mühim noktalarını eleştiriyoruz. 28 Şubat dahil TÜSİAD’ın verilemeyecek hiçbir hesabı yoktur, şeffaftır. Demokratikleşme konusunda bu denli bir müktesebat oluşturmuş olan TÜSİAD’ın eleştiri odağına alınması ve başka hiçbir kurumun pek tartışılmaması oldukça garip ve düşündürücü. Bugün demokrasi konusunda mangalda kül bırakmayanlar var. Onlar o dönemde ne yapmış bakmak lazım. Eğer hesaplaşma bu şekilde yapılacaksa, iş böyle tatsız bir çekişmeye varır. O zaman hepimiz işigücü ve geleceği bırakacağız, bir takım varsayımların etrafında dava inşa etmek için kışkırtıcı bir ton benimseyeceğiz. Bunu çok sakıncalı buluyorum. Halbuki bu süreçler doğru muhasebelerle yönetilirse demokratikleşme anlamında ciddi fayda sağlarız. Neticede hepimizin ulaşmaya çalıştığı daha katılımcı, daha çoğulcu Türkiye.
 

'Azar işitirim diye susacak kurum değiliz' 

 
Başbakan 4+4+4 sistemiyle ilgili eleştirinizden sonra “TÜSİAD TÜSİAD senin istediğin gibi olmayacak” dedi. Ne zamandan beri bu fırçalama tonunda konuşuyor TÜSİAD’la?
 
Siyasilerle TÜSİAD gibi kurumların başka ülkelerde de görüş ayrılığına düştüğü olmuştur. Geriye dönüp baktığımızda sizin deyiminizle TÜSİAD’ı ‘fırçalayan’ başka liderler de oldu. Biz siyaset yapmıyoruz ama Türkiye’yi ilgilendiren önemli konularla ilgili çalışmalarımız oluyor. Katılımcı bir demokraside bir sivil toplum örgütünün yapmasının gerektiği şekilde çalışmaya devam edeceğiz. 
 
4+4+4 sistemiyle ilgili sizi en çok rahatsız eden neydi? 
 
Geliş biçimi biraz şaşırttı. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı tasarısı olarak gelmedi. İkincisi, eğitim, ciddi çalışmalar yaptığımız bir mesele. Gerekli gördüğümüz noktalarda fikrimizi belirttik. 
 
Sistem değişikliği değil de imam hatiplerin orta bölümünün açılmasına yönelik teklif olsa yine karşı çıkar mıydınız?
 
Biz imam hatip konusunu hiç düşünmedik. İlk 4’ten sonra açık eğitime geçilmesine karşı çıktık ki bu zaten değiştirildi. İkincisi çıraklık yaşının düşeceğiyle ilgili endişeydi. O da değiştirildi. Güçlü bir temel eğitimin önemine işaret ettik. Bence eğitimin kaça bölündüğünden daha önemli olan niteliğidir. Örneğin Türkiye (Pisa skoruna göre) OECD ülkeleri arasında sondan ikinci. 
 
Yönetim kurulunda imam hatiple, seçmeli Kuran dersiyle ilgili fikir teatisi olmadı mı?
 
Din eğitimi de insanları çok ilgilendiren bir konu. Bazı aileler ister, bazıları istemez. Ben imam hatip gerçeğinin de sadece meslek seçimiyle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Bu bir sosyal ihtiyaç. Din eğitimi almak isteyenler alabilmeli. 
 
Siz muhalefet boşluğunu mu dolduruyorsunuz?
 
Böyle bir derdimiz katiyen yok. İlke bazında çalışırız, siyaset yapmayız. Bunun dışında fikir beyan etmemizde sınır olduğunu da düşünmüyoruz.
 
Peki siz bu kadar güçlü bir hükümetle görüş ayrılığına düştüğünüzde üyeleriniz “yapma, etme” diyor mu?
 
Hayır ama gerginlik arzu edilen bir durum değildir. Onun dışında TÜSİAD’ın, “Aman böyle dersem azar işitirim” diye susacak bir yapıda olmadığını, susarsak ülkeye sağlayabileceğimiz faydadan geri durmuş olacağımızı bütün üyelerimiz bilir.
 

Evet/h​ayır diyemezdik

 
Referandumda niye evet ya da hayır demiyorsunuz denildi bize. Referanduma konu olan maddelerle ilgili görüş beyan etmemiş değiliz. Biz aksine sunulan maddelerle ilgili tek tek fikir beyan ettik. Ama 28 maddeyi tek bir oya sunuyorsanız üyeleri ve toplum kesimlerini yönlendirici toplu bir “evet/hayır” kararı veremezdik. Biz TÜSİAD olarak bu noktada herhangi bir oy tercihi beyan edemezdik. Hiçbir zaman bir partiyi destekliyoruz demediğimiz gibi. Çünkü bu siyaset yapmaktır. Biz yönetim kurulunda kimin ‘evet’, kimin ‘hayır’ dediğini bile konuşmadık.