Gündem

'Bizi itibar etmediğim iddianameyle mi yeniden yargılayacaklar?'

İlker Başbuğ: Bugün Türkiye’nin en öncelikli sorunu yargı. Adalet, mülkün, yani ülkenin temeli. Temelin, zeminin sallanması, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket

21 Ocak 2014 15:18

Ergenekon davasında müebbet hapis cezasına çarptırılan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla gündeme gelen yeniden yargılanma tartışmalarında gelinen son noktayı değerlendirdi.

 

İlker Başbuğ, “Yeniden yargılanma nasıl olacak? İtibar etmediğim iddianameyle mi? Sahte ihbar mektuplarıyla mı? Sahte delillerle mi? Yasadışı dinlemelerle mi? Ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarının kararıyla mı? Bunları söyleyen ben değilim, Sayın Başbakan! Aslında ortada insanların yargılanmasını gerektirecek bir durum bile yok. Yargıda kokuşmuşluk, çürümüşlük var. Asıl yapılması gereken, bu “komplo”ları oluşturanların ortaya çıkarılması ve adil bir şekilde yargılanması değil mi?” dedi.

 

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla yargı içindeki “paralel yapı”nın varlığı tartışılırken, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda da yeniden yargılanma gündeme geldi.

 

Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman’a konuşan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, 17 Aralık’tan bu yana yaşanan süreci değerlendirdi.

 

Ayşe Arman’ın İlker Başbuğ ile yaptığı söyleşinin bir kısmı şöyle:

 

“Af istemiyoruz, beraat istiyoruz” diyorsunuz...

 

-Elbette af istemiyoruz! Çünkü suçlu değiliz. Adil yargılamayı sağlayacak mahkemelerin var olması durumunda, beraat kararlarının verileceğine gönülden inanıyoruz. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Metin Feyzioğlu’nun önerilerini destekliyoruz. Teklifi hatırlanacağı gibi “yeniden yargılamayı” içeriyor. Geçenlerde Sayın Başbakan partisinin grup toplantısında aynen şunları söyledi: “Bugün artık, geçmişteki bazı yargılamaların da üzerinde çok büyük soru işaretlerinin oluştuğunu daha net olarak görüyoruz. Sahte ihbar mektuplarıyla, yasadışı dinlemelerle, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla, insanların nasıl mahkûm edildiklerini bugün çok daha belirgin şekilde görebiliyoruz. Bunun içinde yürütme de var. Bunlar müşterek yapılıyor. Göreceksiniz, bundan çok daha fazlası ortaya çıkacak. Acırsanız, acınacak hale gelirsiniz! Nasıl bir takiyenin, kokuşmuşluğun, çürümüşlüğün hüküm sürdüğü ortaya çıkacak. Türkiye Devleti Cumhuriyeti, bu sinsi virüslere, devlet bünyesini terk etmeyecek, sızıntılara asla geçit vermeyecektir!”

 

Peki şimdi şartlar değişti mi yani...

 

-20 savcının görev yeri değiştirildi. Kimdi bu savcılar? Ergenekon, Balyoz ve Şike davalarının iddianamelerini hazırlayan savcılar. Bildiğim kadarıyla, özel yetkili mahkemelerde yargılanıp da, mahkemede “savunma yapmayan” tek kişi benim. Mahkeme, beni yargılamada yetkisizdi. Ayrıca o güne kadar yaşananlar, o mahkemede adil yargılamanın yapılamayacağını gösteriyordu. Savcı Cihan Kansız tarafından hazırlanan iddianameyle suçlanmanın sadece yetersizliğin bir komedisi olabileceğini, bu nedenle de iddianameye itibar etmediğimi açıkça söyledim. Savcı Kansız da, son dönemde tayin edilen savcılardan birisi. Şimdi aklıma şu soru takılıyor: Yeniden yargılanma nasıl olacak? İtibar etmediğim iddianameyle mi? Sahte ihbar mektuplarıyla mı? Sahte delillerle mi? Yasadışı dinlemelerle mi? Ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarının kararıyla mı? Bunları söyleyen ben değilim, Sayın Başbakan! Aslında ortada insanların yargılanmasını gerektirecek bir durum bile yok. Yargıda kokuşmuşluk, çürümüşlük var. Asıl yapılması gereken, bu “komplo”ları oluşturanların ortaya çıkarılması ve adil bir şekilde yargılanması değil mi?

 

 

Dünyada örneği yok

 

 

Bir genelkurmay başkanının terör örgütü lideri olarak değerlendirilmesi sizi delirtmiyor mu?

 

-Dünyanın hiçbir ülkesinde hem ülkenin silahlı kuvvetlerinin komutanı hem de bir silahlı terör örgütünün yöneticisi olan genelkurmay başkanı görülmedi! Maalesef, 2012’nin Türkiye’sinde bu durum da yaşandı. Bana terör örgütü yöneticisi diyenlere şaşarım! Türk milletinin hemen hemen tamamı, bir genelkurmay başkanının bu şekilde suçlanmasına isyan etti. Öfkelendi. Seçkin hukukçular bu durumu, “akıl tutulması” olarak nitelendirdi. Ben ise bugün, bu suçlamayı bana yöneltenlere sadece acıyorum!

 

 

Havluda aile özleminin kokusu

 

 

Cezaevinde en zor zamanlar hangi zamanlar...

 

-Sevdiklerinizden, yakınlarınızdan uzak olmak! Aile özlemi. Bu duyguyu ifade edebilmek için bir şiir yazdım “Mesafe” diye: Uzakta sevdikleriniz/Dokunamazsınız.../Kokularını özlersiniz/Duyamazsınız/Birden/Yüzünüzü sildiğiniz/Havluda/Kokularını hissedersiniz.../Öpersiniz.../Aranızdaki mesafeleri silersiniz...

 

Daha önce şiir yazar mıydınız?

 

-Bırakın şiir yazmayı, daha önce okuduğum şiir kitabım bile olmadı! Şiir yazmak düz yazıdan daha zor. Nâzım Hikmet’e hayran olan başlangıçta bazı şiirler yazar. Nâzım onları beğenmez ve onu düz yazı yazmaya yönlendirir ve böylece Türk edebiyatı Orhan Kemal’i kazanır. Demek istediğim, şair olmak özel yetenek ister. Benim gibi amatörlerin de böyle bir iddiası söz konusu olmaz! Yine geçen gün okudum, Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal’e şöyle demiş, “Cezaevi çilelidir, zordur, ölümcüldür. Şiir yazdım, ölmedim!” Ben de şiire olan geç kalmış duygularımı ilk kez cezaevinde hissettim. Bu duygular bana da güç veriyor, o yüzden şiir yazıyorum...

 

 

Ailemle paylaşacağım yılları çaldılar!

 

 

Aileniz için en çok neye üzülüyorsunuz?

 

Onların haksız yere bu yaşananlardan dolayı acı çekmelerine. 70 yaşına gelmiş biri olarak, artık bizler hayatımızın son çeyreğini yaşamaktayız. Onlarla paylaşacağım, altın değerindeki yıllarımın çalınmış olmasını asla affetmem. Önümde ne kadar zaman kaldı, onu da bilmiyorum ki!

 

 

Ülke uçurumdan aşağı yuvarlanabilir

 

 

Sizce Türkiye nereye gidiyor?

 

-Bugün Türkiye’nin en öncelikli sorunu yargı. Adalet, mülkün, yani ülkenin temeli. Temelin, zeminin sallanması, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket. Böyle bir durumda, toplum belirsizlik duygusuna kapılır, yarınlarına ilişkin güvensizlik ve emniyetsizlik duymaya başlar. Yasama, yürütme ve yargı erkleri bu durumdan ders çıkarmalı ve üzerlerine düşen gerekli yasal sorumlulukları yerine getirmeli. Aksi durumda, ülke uçurumdan aşağıya yuvarlanabilir!

 

Hürriyet'te yer alan söyleşinin tamamını okumak için tıklayın

 

 

 

İlgili Haberler