T24 - Anayasa değişikliği için yapılacak halk oylaması 12 Eylül'e denk gelmesi üzerine Yüksek Seçim Kurulu üyesi Mehmet Kılıç'tan "Toplandık, referanduma gitme süresinin 120 gün olmasını kararlaştırdık. Doğrusu buydu. Sonrası açık, kesin: Resmi Gazete'de yayımlanması üzerinden 120 gün geçince ilk pazar. O da 12 Eylül'e denk geliyor. 'Bayram ve tatilin hemen sonrası' diyerek biz de o tarihi istemedik, bize kalsa yapmazdık ama mecburduk. Yasa böyle diyor. Vatandaş bize kızıyor ama durum böyle" dedi.
Akşam gazetesi yazarı İsmail Küçükkaya'nın "YSK'nın 12 Eylül kararı" başlığıyla yayımlanan (31 Temmuz 2010) yazısı şöyle:
YSK'nın 12 Eylül kararı
Anayasa değişiklik paketinin halkoyuna sunulması için belirlenen gün, hem kampanyanın 'ruhunu' şekillendirdi hem de 'rengini'...
Darbenin tam 30'uncu yıldönümünde, 12 Eylül 2010'da sandıklar kuruluyor.
Sonucu kestirmek güç ama 'evet' için baştan avantaj sağlanmış oldu.
Hükümet de bütün kampanyasını darbe üzerine kuruyor.
Bu tercih ve söylem meydanların ateşini yükseltince bir de 'hayırlı' sonuç doğurdu.
Öteden beri 'askerle kol kola' denilen CHP, Kılıçdaroğlu döneminde ezber bozucu bir demokratik tavır sergileme ihtiyacı hissetti ve statükocu-devletçi parti kimliğinden kurtulma yolunda adımlar atmaya başladı:
Meşhur 35'inci madde değişiklik teklifi verildi, e-muhtıraya yargı yolu açılacağı söylendi. Büyükanıt Paşa için zor günler gelebilir.
Bu tutum hiç kuşkusuz CHP lehine bir hava yaratır, asker üzerinden siyaset yapma stratejilerine 'samimiyet testi' işlevi görerek 'darbe' vurur.
Öyle anlaşılıyor ki; Türkiye bir yandan askerlerin siyasete müdahale edebilecekleri bir ülke olmaktan hızla uzaklaşırken, bir yandan da siyasilerin kışla üzerinden mağduriyet devşirme arayışlarından da kurtuluyor.
Şimdi tekrar dönelim, halkoylamasına 'zaman ayarlı müdahale' konusuna...
NTV stüdyosundan YSK telefonuna
Hafta başında Oğuz Haksever'in sunduğu NTV Soruyor programında referandumu tartışmıştık.
Yayında Mehmet Altan, Adil Gür ve Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Hakan Yılmaz da vardı.
Çeşitli açılardan konuyu tartıştık.
Ben bir ara sandığa gideceğimiz tarihin tam da 12 Eylül olarak tespit edilmesinin üzerinde durdum. 'Sonuca tesir edebileceği' tezini işledim. Bu vesileyle 'siyaset, yargı gerginliğini', siyasetin yargıyı politik malzeme haline getirdiğini, buna karşılık da yüksek yargının kimi kararlarında siyasal bir akıl ve mühendislik kurgulamaya başladığını anlattım.
Böyledir; 'yargı siyaseti' yapıldığında, 'siyasal hukuk' devreye girer, hepimiz kaybederiz.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de son dönemde ince ameliyatlar yapıyor. Gidişat iyi değil.
Neyse...
Önceki gün Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanlığı'ndan bir telefon aldım. Toplantı sırasında arıyorlardı. YSK üyesi Mehmet Kılıç'la konuştum. NTV'deki programı izlemişler ve 'halktan bize de çok tepki geliyor, niye 12 Eylül'ü seçtiğimizi soruyorlar, haksızlığa uğruyoruz' diyerek iki konunun altını çizmek istedi.
'Biz de 12 Eylül'ü istemedik'
Mehmet Kılıç sandık günü tespiti için YSK'daki değerlendirmeyi şöyle anlattı:
'Toplandık, referanduma gitme süresinin 120 gün olmasını kararlaştırdık. Doğrusu buydu. Sonrası açık, kesin: Resmi Gazete'de yayımlanması üzerinden 120 gün geçince ilk pazar. O da 12 Eylül'e denk geliyor. 'Bayram ve tatilin hemen sonrası' diyerek biz de o tarihi istemedik, bize kalsa yapmazdık ama mecburduk. Yasa böyle diyor. Vatandaş bize kızıyor ama durum böyle.'
'Cumhurbaşkanı 3 gün sonra yollasa böyle olmazdı'
YSK üyesi Mehmet Kılıç, 'Cumhurbaşkanlığı o düzenlemeyi bize üç gün sonra yollasa böyle olmazdı ve referandum sandığı
19 Eylül'de kurulurdu' hatırlatmasını da yaptı.
YSK cephesinde durum böyle.
Gerçekten de Çankaya Köşkü, kendisine tanınan 15 günlük süreyi kullanmadı, düzenlemeyi acele YSK'ya intikal ettirdi.
Telefonu kapatırken, Mehmet Kılıç bir hakim duyarlılığı ile şunları söyledi:
'İki çocuğum bile hangi partiye oy verdiğimi sorar, bilmezler. Biz tarafsız olmak zorundayız. Öyleyiz.'
Ardından YSK'nın tarafsızlığını göstermesi bakımından geçmişte aldıkları kimi kararları bana faksladı. Hassasiyetlerine teşekkür borçluyuz.
Şurası muhakkak:
12 Eylül 2010 Türkiye'de bundan böyle çok konuşulacak, yıllar sonra bile. Siyasal yaşantımız açısından bir dönüm noktası olacak. Sonuç ne çıkarsa çıksın. O mühendisliği kim yaptıysa, sadece referandum sandığının 'rengini' değil, 1980'le bağlantısını da kurgulamış. Yetmez, sandık sonucu gelecek 20 yılın şekillenmesinde de etki yapacak. Sahi, bu müthiş '12 Eylül tesadüfü' kimin aklının eseri?