Din ile refah arasındaki ilişkiyi inceleyen kapsamlı bir araştırma, Sciences Advances dergisinde yayımlandı.
Araştırmada, dinden uzaklaşma ve sekülerleşmenin toplumları daha zengin kılabileceği, ancak birey haklarına saygı duymanın refahı sağlamak için daha önemli olabileceği kaydedildi.
Dünyanın dört bir yanından birçok ülkeden insanla yapılan uzun anketlerin ve bu ülkelerin ekonomilerinin geçtiğimiz yüzyıldaki gelişimlerinin incelenmesiyle yapılan araştırma, ‘tolerans’, ‘bireyselleşme’, ‘din’, ‘sekülerizm’ ve ‘refah’ın birbirleriyle bağlantılarını gösterdi.
Uzun zamandır tartışılıyordu
Geçtiğimiz yüzyılda refahın artmasının dinden kopuşları tetiklediğini iddia eden düşünürler de olmuştu; ikili arasındaki ilişkinin tam tersi yönde işlediğini söyleyenler de.
Araştırmanın sonucunda 20’nci yüzyılda birçok filozof, ekonomist ve sosyoloğun üzerine eğildiği ‘din ile ekonomi’ ilişkisinde, devletin sekülerleşmesinin ardından ekonomik büyümenin geldiği tespit edildi.
Bu tezi savunmak amacıyla, Nijerya, Şili, Büyük Britanya ve Filipinlerde geçtiğimiz yüzyılda sekülerleşmeyle beraber zenginliğin de arttığını, aralarında korelasyon ilişkisi olduğunu gösteren grafikler de sergilendi.
Araştırmanın ardından yayımlanan raporda ‘ekonomik büyüme’yi sağlayan tek etmenin devlet ile dinin ayrışması olamayacağının altı çizildi.
Sekülerleşme, ekonomik büyümeden
önce geliyor
Dindarlığın en yoğun yaşandığı toplumların aynı zamanda en fakir ülkeler olduğu tespiti, orijinal bir fikir öne sürmüyor ancak, araştırmanın ulaştığı noktada -kesin bir sonuca varılamasa da- zenginliğin Tanrı inancından kopuşa sebep olmadığı ileri sürülüyor.
İngiliz Independent gazetesine konuşan projenin baş araştırmacısı, Bristol Üniversitesi’nden Damian Ruck, “Bulgularımız, sekülerleşmenin ekonomik büyümeden önce geldiğini gösteriyor; tersini değil” diyor ve ekliyor:
“Ancak sekülerleşmenin yalnızca birey haklarına saygıyla beraber olduğunda zenginleşmeye sebep olacağını da tespit ettik.”
Araştırmada, 1990’dan beri düzenli aralıklarla yapılan 'Avrupa’da Değerler Anketi' ve 'Dünyada Değerler Anketi’nden elde edilen veriler kullanılmış.
Bu anketlerde, birçok yaş grubundan insana homoseksüellik, kürtaj, insan hakları gibi konularda düşünceleri soruluyor. Böylece ankete katılanların ‘tolerans’ değerleri ortaya konuyor.
Araştırmanın raporunda, tolerans ve sekülerizmin zaman korelasyon içerisinde arttıklarının altı çiziliyor. Buna ek olarak tolerans ile bireyselleşme arasında da korelatif bir ilişki gözlendiği de belirtiliyor.
Birey haklarına saygı, seküler olmaktan önemli
Veriler, sekülerizmden çok, birey haklarına saygı (yani ‘tolerans’) ile refahın arasındaki ilişkinin daha belirgin olduğunu ortaya koyuyor.
Araştırmada ‘birey haklarına saygı’nın içine giren ‘boşanma davası açma', ‘kürtaj’ gibi haklara sahip olmanın kadınların üretime daha fazla dahil olmalarının önünü açtığının ve böylece de ekonomik büyümenin arttığının altı çiziliyor.
Ruck, yaptıkları araştırmadan ‘dindar ülkelerin zengin olamayacağı’ gibi bir sonucun çıkmadığını, ancak ‘dinî kurumların modernleşmenin ve bireylerin haklarına saygı duymanın yolunu bulmaları gerektiğini’ söylüyor.