Quentin Tarantino, Amerikan sinemasının kalıplarını delebilmiş ender yönetmenlerden biri. Hollywood’da anlatım tarzını kurmak, kendine özgü kodları oturtmak, bir de böyle özgün bir tavırla popüler olabilmek zor iş. Tarantino bu yükün altından kalkabilmiş, sinemasını farklı kitlelere sevdirebilmiş bir yönetmen. Cannes’da yarışan ve daha vizyona girmeden önce konuşulmaya başlayan son filmi Inglourious Basterds yani Soysuzlar Çetesi, bir dönemin Nazi işgali altındaki Fransa’sına odaklanıyor.
Nazi işgalindeki Fransa’nın bir taşra köyünde Yahudi avına çıkan SS subayı Hans Landa’nın elinden kaçabilen Shosanna Dreyfus, Paris’te bir sinema işletmecisi olarak yeni bir kimlikle başka bir hayat yaşamaya başlar. Bu sırada kendilerine “Basterds” adı veren bir grup Amerikalı çete, gördükleri Nazi askerlerini affetmemek üzere and içmiştir. Çetenin başında Kızılderili kanı taşıdığını söyleyen ve öldürdükleri Nazi askerlerinin Apaçilere özgü yöntemlerle kafa derilerini yüzdüren Aldo Raine var. Almanların Yahudilere yaptığı zulme karşı kendilerince bir denge sağlayan çete iyi niyetli ama, onlar da çoğu zaman Naziler kadar acımasız. Gün gelir Naziler, Hitler ve Goebbels’in de katılacağı bir gala gösterimini Shosanna’nın sinemasında yapmaya karar verir. İşte bu noktada Quentin Tarantino saati işlemeye başlar.
II. Dünya Savaşı ile ilgili sinema tarihinde çekilmiş yüzlerce film var ama, söz konusu Tarantino olunca onun kendine özgü bir tarih yorumlayışı olabileceğini öngörmek çok da zor değildi, zira öyle de oldu. İnce dokunuşlarla bir dönem filmini kendine has bir çizgiye oturtan Tarantino’nun II. Dünya Savaşı ve Hitler yorumunu her sinemasever görmeli. Aslına bakılırsa Tarantino, Naziler ve Yahudi ırkına olanlarla ilgili kendince bir yorum getirmiş; dönem, olanlar, yaşananlar sadece bir araç, bunu da zaten hiç olmayan bir gerçeklik üzerinden anlatması, kurmaca bir tarih yaratmasından anlamak mümkün. Bilenler II. Dünya Savaşı ile ilgili herşeyi unutup, Tarantino’nun seyir defteri içerisinde bir savaş filmine tanık olma şansına sahip; konu hakkında hiçbir fikre sahip olmayanlar da kurmaca bir savaş filmi ile western arasında gidip gelen bir atmosferle karşı karşıya.
Soysuzlar Çetesi yakın çekimler ve zorlu psikolojik süreçlerle zaman zaman gerilimli bir hal alırken, zaman zaman da kara mizahın her yerine sinmiş olduğunu hissettiriyor. Filmlerinde karışık kurgu yapısını sıklıkla kullanan Tarantino, bu kez daha derli toplu bir anlatım tercih etmiş, görünen o ki ünlü yönetmen bu kez farklı olduğu kadar çetrefilli bir konuya eğildiğinin farkında ve seyircisinin onu anlamasını istiyor. İçerik itibariyle farklı olsa da biçimsel yapısı ile Ucuz Roman/Pulp Fiction, Kill Bill gibi filmlerini andırıyor, müzikler, ağır çekimde savrulan karakterler bunun sadece birkaç örneği. Ayrıca intikam meleğine dönüşen Shosanna, Kill Bill’deki Uma Thurman gibi dövüş maharetleri sergilemiyor ama savaşı bitirecek dört adamı sinemaya kapatıp uçurma planını incelikle tatbik etmeye yelteniyor. Genellikle “şiddeti seven” bir yönetmen olarak anılan Tarantino bu kez daha sakin görünüyor. Uzun süresine rağmen seyircisine gözünü kırpmadan izleyebileceği bir seyirlik sunan filmin oyuncuları da çok iyi. Brad Pitt çete lideri Aldo Raine rolüne yakışırken, Shosanna rolündeki Mélanie Laurent’in Tarantino’nun vazgeçilmez oyuncusu Uma Thurman’a olan benzerliği de dikkat çekici. Filmi sırtlayan ise baştan sona her mimiği ya da el kol hareketiyle oyunculuk dersi veren, Cannes’da da en iyi erkek oyuncu ödülünü alan Albay Hans rolündeki Christoph Waltz.
Sinema-tarih ilişkisinin ince bir çizgi olduğunu düşünürsek Tarantino’nun kendi tarihini kendisinin yazdığını görürüz. Böylesine konuşulan bir filmin pek de sezon sayılmayacak bir dönemde seyirciyle buluşuyor olması ilginç. Zaten bütün bir yaz dönemine bakılacak olursa Soysuzlar Çetesi çok özel bir yerde duruyor.
Soysuzlar Çetesi(Inglourious Basterds)
Yönetmen: Quentin Tarantino
Oyuncular: Brad Pitt, Samuel L. Jackson, Diane Kruger, Eli Roth Senaryo: Quentin Tarantino Yapım: 2009, ABD
Süre: 148 dk. Türü: Dram/Savaş