Yaşam

"Bir üvey evlat Tarlabaşı..."

Murat Sabuncu: Belediye 'dönüştürecek' buraları, çok katlı lüks binalar yapılacak, yanındaki kapı komşusunu tanımayan hayatlar kurulacak...

19 Şubat 2016 12:57

Murat Sabuncu *

İnceden bir yağmur yağıyor...

Dudağımda Murathan Mungan’ın dizeleri...

Ya dışındasındır çemberin...

Ya da içinde yer alacaksın...

Sokaklarını adımladığım yer “dışındakilerin” mekânı...

Kötü mü çemberde yer almamak peki?

Değil elbet hatta çoğu zaman güzel, çünkü daha özgür...

İstanbul’un merkezi Taksim...

Merkezin merkezinde Tarlabaşı...

Ve adım başı...

Yıkık ya da yıkılmaya yüz tutmuş binalar...

O binaların içinde sürdürülmeye çalışılan hayatlar...

Devletin, gücün, kuvvetin karşısına dikildiği kim varsa, burada...

Köyleri boşaltıldığı için zorunlu göç eden Kürtler de...

Yaşadıkları yeri gökkuşağı renklerine boyayan Romanlar da...

Savaştan kaçan Suriyeliler de...

Gelmişler buradaki mahallelere...

Ve tutunmuşlar önce hayata sonra birbirlerine...

Belediye “dönüştürecek” şimdi buraları...

Çok katlı lüks binalar yapılacak...

Oralarda yanındaki kapı komşusunu tanımayan hayatlar kurulacak...

Kendilerine göre “Seçkinleştirecekler” buraları; kazanacak ve kazandıracaklar...

Ve burada yaşayanlar yerlerinden kopartılıp “uzağa” yollanacak...

Bir kahvede karşılaştığım Roman şöyle diyor bana:

Sulukule’den söktüler bizi buraya diktiler...

Şimdi de buradan itecekler, e biz nerede yaşayacağız?

Sokakta bir küçük çocuk...

Elinde ucu koparılmış bir bütün ekmek...

Yüzünde koca bir gülümseme...

Bir ekmeğin sıcağında mutlu olan hayatlar...

O sokağın duvarında Türkçe- Kürtçe politik sloganlar...

Tepkisini sert ve net koymuş, gazı bolca yemiş bir mahalle burası...

Çarpıcı bir detay...

Nerede depodan bozma bir yer varsa...

Ya da yıkılmak üzere olan bir bina...

Oraya Suriyeliler sığınmış durumda...

Dört yıldır burada yaşayan Erhan Kahraman ile sohbet ediyoruz.

“Bak” diyor, “sana bir cümlede burasının nasıl bir yer olduğunu anlatayım:

Kimsenin kapısını kapatmadığı, yardımlaşmanın, dayanışmanın çok olduğu”...

İlk geldiği yıl şahit olduğu bir olayı da anlatıyor:

“Bir cam şangırtısı duydum, dışarı çıktım, bir kadın bir adamın yakasına yapışmış, aynı yerde yaşıyoruz nasıl soyarsın sen benim evimi” diye sallıyor...

İşte Tarlabaşı, evini kimin soyduğunu bilebileceğin, hesabını da kendi usulünce sorabileceğin bir yer”...

Önemli bir notu da paylaşıyor benimle:

“Son dönemde ülkenin genel ahvaline paralel burada da zaman zaman kavgalar dövüşler çıkıyor. Roman’ından Kürt’üne herkes kendi içinde bir araya gelip bir diğerine daha az sabır gösteriyor, kavga ediyor”...

O anlatırken aklıma ülkenin “tek adamı” geliyor...

Kendinden başkasının sesini duymayan...

Ve yavaş yavaş toplumu da dönüştürerek birbirine karşı sağırlaştıran...

Artık herkesin kendine ve benzerlerine konuşup, diğerlerine yüreğini, kulağını kapattığı bir ülke...

Sağırlar ülkesi Türkiye’de bir üvey evlat: TARLABAŞI...


Bu yazı Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.

İlgili Haberler