Gündem

Bir aşk, bir tecavüz ve bir gözaltında kayıp hikâyesi

'65 yaşındaki bir din adamının kaybına ilişkin dosya ise 2 yıl içinde takipsizlikle sonuçlandı, ta ki ona ait olabileceği düşünülen kemikler ortaya çıkana kadar'

21 Ağustos 2013 14:44

Müjgan Halis

 

Mardin’in Derik ilçesine bağlı Çat mezrasında birkaç gün önce bulunan kemikler, bundan 17 yıl önce yaptığım ve o dönem çalıştığım gazetede yayınlanmayan bir haberimin tozlu arşiv raflarından çıkmasına neden oldu. 6 Temmuz 1996’da gözaltına alınıp, 65 yaşında gözaltında kaybedilen İsa Efe’ye ait olabileceği belirtilen kemikler; Efe cinayetinin detaylarını yeniden hatırlamayı gerektiriyor. Neler olmuştu? İsa Efe’nin gözaltında kaybedilmesinden üç buçuk ay sonra Derik’e gitmiştim ve Kocatepe köyünde yaşayan ailesiyle görüşmüştüm. Efe’nin gözaltında kaybedilmesinin altında yıllar önce yaşanan bir tecavüz, tecavüze rağmen bitmeyen bir aşk hikâyesi, ardından gelişen kan davası ve bir koruculuk dayatması vardı.

 

Yıllar önceki tecavüz

 

Yağmurlu bir sonbahar gününde İsa Efe’nin şu anda hayatta olup olmadığını bilmediğim karısı Sevdet Efe gözyaşlarıyla karşılamıştı beni. Kürtçe “Bize yardım edin” sesi hala kulaklarımda. 100 hanelik köyde kendilerinin de aralarında bulunduğu üç aile dışında herkesin koruculuğu kabul ettiğini anlatarak başlamıştı sözlerine. Köyün korucubaşı olan Denli ailesinin, yaptığı zulmü anlatmıştı ve köylülerin onların korkusundan avlularına bile korkuyla çıktığını. 36 yıl önce başlayan kan davasının odağında kendisinin olduğunu da yine utana sıkıla itiraf etmişti. Kemikler bulununca bir arşiv taraması şart oldu ve karısının anlattıklarını aynen aktarmanın zamanı geldi:

“1960’ta İsa ile nişanlıyken, Necimoğulları’ndan Necim beni kaçırdı, tecavüz etti. Nişanlım o zaman askerdeydi. İsa askerden döndükten sonra bu olayı öğrendi ve silahlı bir kavga sırasında Necim’i öldürdü. Sonra Mardin Cezaevi’nde 4 yıl yatıp çıktı, ardından evlendik. Araya dostlar girdi ve bizi sözde barıştırdılar. Ama ne onlar intikamlarını unuttu ne de biz korkularımızı.”

İlçede ve civarında ‘melle’ (din adamı) olarak tanınan kocasının ölümüyle bu eski hikayenin ilgili olduğunu savunan Sevdet Efe, kocasının ne PKK’ye yardım ettiğini ne de koruculuğu kabul ettiğini, bir din adamı olarak kendi halinde yaşadığını söylüyordu. Buna rağmen defalarca yardım ve yataklık iddiasıyla gözaltına alındığını, her defasında serbest bırakıldığını, ancak son kez karakoldan serbest bırakıldığında köye dönerken yolda kaybolduğunu anlatıyordu. Kocasını gözaltında gören tanıklar olduğunu ve bu tanıkların, dönemin Derik İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cemal Vural tarafından dönemin parasıyla 5 milyar karşılığında kanlıları olan aileye satıldığını iddia ediyordu. 

 

Emniyet, jandarma, savcılık 'araştırıyoruz' demişti

 

O günlerde bu iddiaları detaylarıyla araştırmıştım. Mardin’de aralarında asker, korucubaşları ve itirafçıların da olduğu bir çetenin gözaltına aldığı kişileri rüşvet karşılığında serbest bıraktığı çokça dillendiriliyordu. Sait Efe’nin kaybıyla ilgili Mardin Emniyet Müdürlüğü ve Derik Jandarma Bölük Komutanlığı’yla görüşmüş, onlar da kayıp iddialarını doğrulamış, ancak kendilerinin gözaltına almadığını belirtmişti. Dönemin Mardin Emniyet Müdürü Orhan Kaya Tok, İsa Efe’nin kendileri tarafından gözaltına alınmadığını söyleyerek “Bize bu şahsı daha önce de sordular, ancak biz almadık” demişti. Keza Derik Jandarma Bölük Komutanlığı’ndan soyadını açıklamak istemeyen Binbaşı Yılmaz da “Bize de İsa Efe’nin kaybolduğuna dair başvuru yapıldı. Konuyla ilgili tahkikat yaptı, savcılığa gönderdik. Tahkikatın sonucunu bilmiyorum” demişti. Dönemin Mardin Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman Ersoy kayıp dosyasının kendilerine bakanlık tarafından intikal ettirildiğini, ancak halen tahkikatın sürdüğünü anlatmıştı.

Hatta o dönemde adının açıklanmasını istemeyen bazı korucular İsa Efe’nin bütün köylülerin tanıklığında gözaltına alındığını anlatarak, rüşvet karşılığında kanlılarına teslim edildiğini, onların da İsa Efe’yi öldürdüğünü ima etmişlerdi. Yine o dönemde ulaştığım dönemin Derik Belediye Başkanı ve tecavüz eden kişinin kardeşi Hasip Necmioğlu ise iddiaları reddetmiş, “Benim o kadar param yok, bizi tekrar kan davasına sürüklemek istiyorlar” demişti. 

 

Bırakılır bırakılmaz tekrar alındı

 

Ancak Efe ailesi, iddialarında ısrarlıydı ve İsa Efe’nin kaybından doğrudan o günlerde Zonguldak’a tayin olan Yüzbaşı Cemal Vural’ı sorumlu tutuyordu. Kardeşi mele Mahmut Efe bana şunları söylemişti:

“Kardeşim Derik’e bağlı Üçyol köyü karakol komutanı tarafından gözaltına alındı. Suçsuz olduğu anlaşıldığı için serbest bırakıldı. Ancak Cemal Vural’ın isteğiyle serbest bırakılır bırakılmaz, tekrar gözaltına alındı. Hatta kardeşimi serbest bırakan başçavuşa kızıp, telefonda hakaret ettiğini tanıklardan öğrendik. Daha sonra kardeşimi Derik’e getiriyorlar, nezarete atıyorlar. O gece gözaltında olan Derikli köylüler onu görüyor. Ertesi gece yarısı kardeşi ‘komutan seni çağırıyor’ diye dışarı çıkarıyorlar. Başına sarılı örtüyü çıkarıp gözlerini bağlıyorlar. Sabah olunca diğer köylüler ‘İsa Efe nerede?’ diye soruyor. Serbest bırakıldığını söylüyorlar. Ne yaptıysa Cemal Vural yaptı, hem de para için. Gözaltına alınan biri, ondan habersiz nezaretten çıkarılabilir mi?”

 

Reddetti

 

Bu görüşmelerin ardından Zonguldak Tugay Komutanlığı’na binbaşı rütbesiyle tayin olan Cemal Vural’a da ulaşmıştım, suçu koruculara atmış ve “Koruculuk sisteminin kontrolü mümkün değil” demişti. Daha sonraki yıllarda onlarca vakada adı geçen Vural o günlerde bana şunları söylemişti:

“Sait Efe, bir itirafçının ifadesiyle gözaltına alındı ve sonra serbest bırakıldıktan sonra evine gitmedi. Gözaltına alınan kişiyi serbest bıraktıktan sonra başına ne geldiğini takip etmek zorunda değilim. Efe’nin kayıp olduğunu öğrendikten sonra her tarafa mesaj çektik ama bulamadık.”

 

Cemal Vural hakkındaki iddialar

 

Ancak Vural vukuatlarına çok değil, birkaç yıl sonra tanık olacaktık. 5 Eylül 2004’te ulusal basına yansıyan haberlere göre; İstanbul'da kaçırılarak hapsedildiği evden bir fırsatını bulup kurtularak karakola sığınan işadamı Metin Aydın, filmlerde görülebilecek türden bir tesadüfle kendisini kaçıranları yakalatmayı başardı. Aydın'ı kaçıran çetenin başı emekli Binbaşı Cemal Vural çıkarken, İl Jandarma Alay Komutan Yardımcısı Albay Hilmi Kahraman hakkında da soruşturma açıldı. 

Öte yandan; 18 yıl koruculuk yapan Bedran Akdağ’ın 2012 yılında yayınlanan Dağın Ardındaki Gerçekler kitabında, Efe ailesinin iddialarını haklı çıkaracak şekilde Vural hakkında şu iddialarda bulunuyordu:

“1995'te Derik İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cemal Vural'ın talimatıyla itirafçıları kullanan belli başlı korucular, kendilerine verilmiş sonsuz yetkileri ile PKK terör örgütünden teslim olan itirafçıların ifadelerine zengin ve belli başlı kişilerin isimlerini koyarak, bu kişilerden yüksek miktarda para aldılar. Adam kaçırıyorlar, haraç alıyorlar, köylüleri toplayıp erkek, kadın, çocuk demeden ve kimsenin gözünün yaşına bakmadan dövüyorlardı. Adam yakalayıp gözaltına alıp para karşılığında serbest bırakıyorlardı. Halkın can güvenliğini sağlaması gereken korucular, yapmış oldukları baskılardan dolayı PKK terör örgütüne halkı daha bağımlı hale getiriyorlardı."

 

Son söz

Herkesin gözü gönünde gözaltına alınan, gözaltında tanıklar tarafından görülen, 65 yaşındaki bir din adamının kaybına ilişkin dosya ise 2 yıl içinde takipsizlikle sonuçlandı, ta ki ona ait olabileceği düşünülen kemikler ortaya çıkana kadar. Şimdi Adlı Tıp, çocuklarının DNA örneklerinden 17 yıl önce sonlanan bir hayatın izlerini bulmaya çalışıyor. Ve bu ülkede 17 yıl önce yapılan bir haber, hala güncelliğini koruyabiliyor.

 

 

T24 Notu: Müjgan Halis'in bu yazısı mujganhalistenhaberler.blogspot.com'dan alınmıştır.