Kırım’da donmak üzereyken göçebe Tatarlar tarafından kurtarılan Joseph Beuys’un çalışmaları öğrencilerinin işleriyle birlikte İstanbul’da. 9 Eylül'de açılacak sergi 1 Kasım'a kadar sürecek.
Dünya Barış Günü... Dün böyle bir şeyi kutladı dünya, dünyanın gördüğü en büyük savaşın, resmi başlangıç tarihinin barış günü olarak kutsanmasının ince ironisini bir kenara bırakıp savaşın içinden bir hikâye çekip çıkaralım hemen. Her çocuğun kiliseye gitmesi gibi, her Alman çocuğu Nazi Partisi’nin gençlik kollarına katılıp gönüllü olarak savaşa girdi onun gençlik yıllarında ve o da o çocuklardan biriydi. Hitler için dünyayı fethetmeye gidiyorlardı. 16 Mayıs 1944 tarihinde Kırım üzerinde bir savaş uçağı düşürüldü. Bir paraşütçü tesadüf eseri canlı kurtulmayı başarmıştı ama, önünde daha büyük bir engel vardı. Yaralıydı ve hava çok soğuktu. Göçebe Tatarlar ölmek üzere olan paraşütçüyü buldular. Ölmesine kolayca izin verebilir ve onu görmezden gelebilirlerdi, ama ona yardım etmek istediler. Önce vücudunu yağla kaplayıp bir keçeye sardılar. Böylece hayatta kalabildi Joseph Beuys...
Sanatla dünyayı savunmak
Savaş sırasında hizmetinden dolayı Hitler’in ordusu madalyalar verdi ona, ama savaşın son günlerinde İngilizlere esir düştü ancak Ağustos 1945’te Kleve’deki ailesinin yanına dönebildi. 1960 yıllarda her büyük savaş sonrasında olduğu gibi dünya sanat tarihi hızlı bir değişime girmişti. Fluxus Hareketi yeni yeni filizleniyordu ve onlarla birlikte Dada ruhu yeniden dünyada esmeye başlamıştı. Burjuva tutuculuğunun ve alışılagelmiş sanatsal yaklaşımların üstesinden gelerek sanatta devrimci bir etki ve canlı bir sanat yaratmayı amaçlıyorlardı.
Joseph Beuys da bu hareketin içinde yer aldı. 1950’li yıllardan beri sanatsal çalışmalarını desenlerle sürdürüyor, bir yandan da akademisyen olarak çalışıyordu. Ama Fluxus Hareketi onu sanatsal anlamda öne çıkarandı.
Hareketin kendine ait bir manifestosu olmasına rağmen, o sanat yaşamı boyunca bunu çeşitli biçimlerde geliştirmeye çabaladı. Beuys, “Dünya, çağın toplumsal ve siyasal kısıtlamalarına karşı eylemde bulunmalıdır” diyordu ve bunu nasıl gerçekleştireceğini araştırıyordu. Beuys’un gerçekte yapmak istediği dünyanın yaratıcılık konusundaki anlayışsızlığına ve kısıtlayıcılığına karşı savaş açmaktı. O, kullanılmayan yaratıcılığın saldırganlığa dönüştüğünü söylüyordu. Çünkü yaratıcılık sürekli yadsınıyordu. İşte bu yüzden Beuys, Almanya bayrağındaki renk şeritlerindeki oranlara verdiği yeni biçimle ekonomik mucizenin eşitsizliğini vurguladı. New York Dünya Ticaret Merkezi’nin iki kulesine Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde vebaya karşı koruyuculuk görevini üstlenen ve “kutsal züğürtler” olarak bilinen Cosmas ve Damian gibi iki azizin adını verdi.
Bunların yanında enstalasyonları ona ün kazandırdı, ama bu çalışmaların ortak bilinç altında tek bir şey vardı. Her zaman keçe ve yağ öne çıkıyordu çalışmalarında. Keçe Elbise, Yağ Köşesi başlıklı çalışmalar örneğinde incelersek, bunların hepsi Kırım’da Tatarlar tarafından donmaktan kurtarılmasının izlerini taşıyordu.
Sanatçı olmasının yanında bir öğretmendi Beuys. Hatta “Öğretmenliğim en büyük eserimdir. Gerisi teferruattır” diyecek kadar öğrencilerine bağlı bir öğretmen olduğunu söylemekte de fayda var. 1961 ve 1972 yılına kadar Düsseldorf Sanat Akademisi’nde 300’den fazla öğrenci yetiştirdi. Onlara kendi çalışmalarını dikte etmekten çok, sanatsal anlamda kendi yollarını bulmaları için çabaladı.
350’yi aşkın eser Türkiye’de
Deutsche Bank, Türkiye’deki 100. yılının şerefine 9 eylül -1 Kasım tarihleri arasında koleksiyonundaki Joseph Beuys eserlerini Joseph Beuys ve Öğrencileri - Deutsche Bank Koleksiyonu’ndan Eserler başlıklı sergiyi Türkiye’ye getiriyor.
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin ev sahipliği yapacağı serginin küratörlüğünü Deutsche Bank Sanat Direktörü Friedhelm Hütte ile sanat eleştirmeni Dr. Ahu Antmen yapıyor. Joseph Beuys’un kâğıt üzerinde gerçekleştirdiği çalışmalarla, en önemli öğrencilerinin desen, fotoğraf ve baskılarını ilk kez biraraya getiren sergide 350’yi aşkın eser yer alacak. Sergi ayrıca, savaş sonrası Alman sanatının en önemli bölümlerinden birini ve Joseph Beuys’un öğrencileri üzerinde bugün bile devam eden etkisini gözler önüne seriyor.