Kültür-Sanat

Berlin Film Festivali'nden notlar

"Berlinale’de seyirci karşısına çıkan Türkiye’den gelen filmler beğeni topluyor"

16 Şubat 2016 18:19

Levent Arslan

Berlinale hazırlığı ve heyacanı aylar öncesinden başlıyor. Festival öncesinde festival ile söyleşileri okumak ya da internet üzerinden Berlinale sayfalarını ziyaret ederek hazırlanmak  önemli. Bir yandan hangi filmlerin hangi bölümlerde programa alındığını diğer yandan festival yönetiminin stratejik karar ve uygulamalarını takip etmek keyfin dozunu arttıran etkenlerden.

Lojistik hazırlık yapmakta önemli.  Festival sürecince Berlin’de yatacak bir yer veya varsa aracınızı park edecek bir yer bulmak ciddi bir iş. Filmlerin büyük bölümünün gösterildiği Postdamer Meydanı yakınlarında kalacak bir yer ayarlamak, hem sabah erken ve gece geç saatlere kadar film izleyebilmenize, hem de festival merkezi çerçevesinde düzenlenen çok çeşitli sosyal aktivitelere katılabilmenizde büyük bir rol oynuyor.

Berlinale sürecinde yüzlerce mekanda sektör çalışanlarının buluşmaları, karşılaşmaları, tanışmaları gerçekleşiyor. Davetliler örneğin festivalde gösterilen bir filmin kutlamasından, bir yapım şirketinin yemeğine, bir film destek fonunun kokteylinden, bir başka festivalinin toplantısına, bir film akademisinin eğlencesine koşturuyorlar. Bu tanışma, karşılaşma ve toplantılarda sektör çalışanları, yapımcı, yönetmen, fon yöneticileri ve oyuncular yeni film projelerine çok ciddi bir disiplin ile uzun mu uzun bir yola çıkabiliyorlar.

İlk filmin gösterimi ile büyülü bir koşturmaca da başlıyor. Akşam limuzinler ile Berlinale Palast’ta onlarca kameranın ve yüzlerce imza avcısının önünden dikkat çekici kıyafetler ile kırmızı halı üzerinden geçerek izlenen filmleri, tüm kıtalardan gelmiş akredite binbeşyüzün üzerinde sektör ve medya çalışanı sabah erken saatlerden itibaren izliyor.

Medya çalışanları, gündüz gerçekleşen yarışma filmi gösterimlerinin hemen ardından Berlinale Palast’ın karşısında yer alan Grand Hyatt Otel'de kurulmuş basın merkezine koşturuyor. Filmin yönetmeni ve yıldızları kameralar karşısında sinema yazarlarının sorularını yanıtlıyor. Bunun ardından kimi hızla bir şeyler atıştırdıktan sonra diğer basın gösterimlerine ve maceralara koşturuyor kimi ise basın merkezinde kendileri için hazırlanmış bilgisayarlarda hızla yazılarını yazmaya koyuluyor. Ancak akşam bu yarışma filmleri dünya premiyeri olarak gösterilene dek amborgo kuralına riayet edilerek üzerine yazılan yorumlar yayınlanmıyor.

Basın merkezinde yıllardır görev yapan tanıdık yüzleri, festival çalışanlarını her sene yeniden görmek, bana, hümanist değerlerin yüceltildiği, uygulanılan kanunların herkese eşit haklar sağladığı ve adalet ile hep birlikte yaşanacak bir dünydan söz edeceğim cümleler kurduruyor.

***

Berlinale’de seyirci karşısına çıkan Türkiye’den gelen filmler beğeni topluyor. İzleyicilerin sorularını yanıtlayan yönetmen, yapımcı, teknik ekip ve oyuncular gösterilen ilgiden oldukça memnun.  Milyonlarca Anadolu’lunun da yaşadığı coğrafyada gerçekleşen Berlinale doğal olarak Berlin’lileri de yakından ilgilendiriyor. Bilet almanın emek sarfetmek anlamına geldiği, büyük salonları tamamen doldurmuş, fimlerinin izlenmesinin ardından yerlerinde oturmaya devam edip, merakla verilecek cevapları bekleyen seyirci sanatın, siyasetin, gündemin sıkı takipçisi.

Bir ‘Toz Bezi’ gösteriminin ardından söz alan FAMU’dan bir öğrenci, anladığım kadarıyla, Sinema Genel Müdürlüğü’nden destek almak ne menem bir iş, diye sordu: Filmin yapımcılarından Çiğdem Mater, yine benim anladığım kadarıyla, bu işin de normal bir süreç olduğunu, kurulda sektörden isimlerin yanı sıra bakanlık yetkililerinin de yer aldığını, dile getirdi.

Dört filmimizin ekipleri farklı festivallerde gösterimler ve yeni projeleri için oldukça motive bir şekilde heyecanla çeşitli toplantılar ve görüşmeler yürütüyorlar.

***

Berlinale’de şu ana dek izlediğim filmler arasında yer alan Gianfranco Rosi’nin ‘Fire at Sea’ belgeseli beni etkileyen bir iş oldu. 12 yaşındaki Samuel çağımızın en önemli trajedilerinden birine sahne olan Lampedusa’da yaşamaktadır. Bir yandan onun jest, mimik ve kurduğu cümlelerindeki sahiciliğine gülümsemekten kendimizi alamazken diğer yandan yüzlerce kişinin tıkış tıkış küçük botlarda, insanca yaşayabilmek umuduyla Afrika’dan çıktıkları yolculukta nasıl öldüklerine şahit olduk. Kurtarılanların nefessizlikten ve suyla karışan tekne yakıtının yaktığı vucutlarının kıvranmalarını izledik. Rosi akıl almaz bir acıyı akıl almaz bir doğallıkla perdeye yansıtarak büyük alkış aldı. Film başlamadan önce kaldıramayacağımı düşündüğüm görüntüler matematik ve şiiri buluşturarak, bana, filmi izleyen herkesin bu konuda bundan böyle daha ‘gerçekçi’ olacağını düşündürdü. Gösterimin ardından basın toplantısında filmin yaratıcılarının cümleleri de basın mensupları tarafından sık sık alkışlarla kesildi.

Bir problem olmadığını iddia ederek bu konuda amatör gençlerin bile film çekimine izin vermemek nerde problemi dünyanın en büyük sahnesine taşımak nerde.

66. Berlinale’nin Panorama programında gösterilen bir film de ‘Auf Einmal’. Yapımını EEE Productions, Alman WDR televizyon kanalı ve Almanya Fransa ortak televizyon kanalı Arte’nin, Fransa’dan Haut et Court  ve Hollanda’dan Topkapi Films’in de ortak yapımcılığını üstlendikleri film, Alman Film Destek Fonu - Deutschen Film förder fonds, Hollanda Film Fonu - Nederlands Film Fund, Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Film Fonu -  Medienstiftung NRW (480.000,- Euro), Berlin Eyaleti Film Fonu - Medienboard Berlin-Brandenburg (200.000,- Euro) ayrıca Creative Europe Media’dan destekli.

Jenerik tasarımını Bülent Erkmen, görüntü yönetmenliğini Emre Erkmen’in yaptığı bu filmin yönetmeni önceki yıl Berlinale’de Hayatboyu adlı filmini izlediğimiz Aslı Özge ile oturup 20 dakika söyleşebilecek olsam aşağıdaki soruları sorardım:

-Filmin senaryo fikri nerden geliyor? Filmin dayandığı bir bilimsel teori, felsefi yaklasım, sanat,  edebiyatta benzer eserler söz konusu muydu sizi etkileyen, tetikleyen?

-Sizce baş karakter Karsten filmin final,nde dönüştügü kişilik ile ergenlikten yetiskinlige mi geciyor? Sistemde var olmanın, devam edebilmenin, kendi yolunu kurma / bulmanın yolu, kendi değer yargılarını geliştirmek ile mi mümkün olabiliyor?

-Filmi çekerken daha önce planda olmayan anlık yaratıcı değişikliklere gittiğinizden söz ediliyor. Bu gösteriyor ki sürekli daha iyinin peşindesiniz. Peki bir filminize ne zaman, "tamam bitti", diyebiliyorsunuz?

-Söylediklerinizle, yaptıklarınızla kendi diliniz ve üslûbunuz için bir çaba içindesiniz. Ki, bu bana soracak olursanız, varoluşu mümkün kılan yegane çaba. Gelgelelim yedi sanat ve şan şöhret para pul ile dengede insanın kendini gerçekleştirmesi en çok şüphe ile karşılaşılan alanlardan biri. Ontolojik bütüncül bir planınız var mı? Varsa ne zamandır bu planı uyguluyorsunuz?

-2500 yıldır geçerli bir paradigma, dramaturji teorisi söz konusu olmasına rağmen içerik biçim, etik-estetik ilişkisi konusunda yönetmen olarak neler düşündüğünüzün sorulmasından sıkıldınız mı?

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Haberler