Kültür-Sanat

Berlin Film Festivali'ne Türkiye'den 102 başvuru yapıldı

Ana yarışmaya Türk filmleri giremedi ancak 4 film resmi bölümlerde gösterilecek

09 Şubat 2016 12:26

11-21 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek 66. Berlin Film Festivali'ne bu yıl Türkiye'den tam 102 film başvurmuş. Ana yarışmada hiç Türk filmi yok ama dört film resmi bölümlere seçilmiş. Başarı oranı yüzde 3.92. Eskiden “Hangi filmler Berlin'e başvurdu?” diye merak edilirdi. Artık “Acaba bu yıl kim filmini Berlin'e yollamadı?” diye sormak daha doğru olacak.

Radikal’den Ahmet Boyacıoğlu’nun analizine göre, Türkiye’den Almanya’ya işçi taşıyan trenlerin İstanbul Sirkeci istasyonundan kalkmaya başlamasının üzerinden 50 yıldan fazla zaman geçti. Artık kimse trenleri hatırlamıyor, Türkiye ile Almanya arasında her gün bir sürü uçak var. Üstelik önceden bilet alınırsa çok da ucuz. Bizim Almanya maceramız ise hiç bitmedi. Her yıl ekim ayından başlayarak içimizi bir umut kaplıyor, “Acaba filmimiz Berlin Film Festivali’ne seçilir mi?” diye. Bu yılki festivale Türkiye’den rekor derecede tam 102 film başvurmuş. Eskiden “Hangi filmler Berlin’e başvurdu?” diye merak edilirdi. Artık “Acaba bu yıl kim filmini Berlin’e yollamadı?” diye sormak daha doğru olacak. Ülkemizde üretilen film sayısı arttıkça, Berlin, Cannes ve Venedik gibi önemli festivallere yollanan film sayısının artması da son derece doğal.

Basına da yansıdığı gibi, Türkiye’den başvuran 102 filmden dördü Berlin Film Festivali’nin resmi bölümlerine seçilme başarısını gösterdi. Başarı oranı yüzde 3.92. Geçen yıl resmi programda bir uzun, bir de kısa film vardı. ‘Bir buçuk film’ diye yazmıştım, Derya Durmaz kızmıştı. Bu yıl gönül rahatlığı içinde yazabilirim: ‘Dört film’. Bu filmlerden üçü ‘Genç Pehlivanlar’ (Mete Gümürhan), ‘Mavi Bisiklet’ (Ümit Köreken) ve ‘Rauf’ (Barış Kaya, Soner Caner) festivalin çocuk ve gençlik bölümü Generation’da, ‘Toz Bezi’ (Ahu Öztürk) ise genç sinemanın tanıtıldığı Forum’da gösterilecek. Bu dört filmin ortak özellikleri yönetmenlerin ilk filmleri olmaları ve Kültür Bakanlığı’nın maddi desteğiyle çekilmeleri.

Generation KPlus bölümüne tüm dünyadan 13 uzun metrajlı film seçilmiş ve bu filmlerden üçü Türkiye’den. Başka bir ülke, üç filmle birden Generation’da yer alsaydı "Ne kadar rüşvet vermişler?" diye dedikodu yapardım. Acaba biz mi iyi çocuk filmi yapıyoruz, yoksa bizim ülkemizdeki çocuk hikayeleri mi diğer ülkelere göre daha çarpıcı, bilemiyorum.

Geçen yıllarda olduğu gibi Altın Ayı ana yarışma bölümünde ve Panorama’da Türk filmleri yok. Özellikle ana yarışma bölümü son yıllarda bir kurtlar sofrasına dönüşmüş durumda. Kuvvetli bir Alman ortak yapımcı ya da satış ajansı yoksa Berlin’e seçilmek bir hayal. Artık filmler uluslararası arenada şöyle tanıtılıyor: Yönetmen X (daha önceki filmleri Venedik’te ve Cannes’da yarışmıştı), oyuncu Y (Berlin’de en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştı), oyuncu Z (Oscar’a aday olmuştu). Şimdi söyleyin, sizin çektiğiniz ya da çekeceğiniz film bu özelliklerden hangisine sahip? Eğer uluslararası düzeyde tanınan bir yönetmen değilseniz, oyuncularınız da ünlü değilse işiniz zor.

 

Berlin’e ya da Cannes’a gitmek umuduyla film çekmek...

 

Amacım kimsenin gözünü korkutmak değil ama Türkiye'de birçok genç yönetmenin ‘Berlin’e ya da Cannes’a gitmek umuduyla’ film yaptığını biliyorum. Eğer tek amacınız bu ise film işine hiç girmeyin, çünkü bu festivallere kabul edilme şansı çok düşük. Hedefler biraz daha küçük tutulsa, örneğin İstanbul, Adana ya da Antalya Film Festivali’ne seçilebilmek amacıyla film yapılsa daha iyi olacak!

 

10 günde 400 yeni film gösterildiğini unutmayın

 

Diyelim ki Berlin’de bir bölüme seçildiniz. Tebrikler. Ancak bu durumda da 10 günlük bir sürede 400 film gösteren bir festivale gideceğinizi unutmayın. Her gün 40 film görücüye çıkıyor ve her filmin genelde bir gün ömrü var. Eğer filminiz festivalin birinci günü gösterilirse üçüncü gün birçok kişi filmin adını bile unutmuş olur.

 

"30 ülkeye sattım masallarına inanmayın!"

 

Yine de Berlin’e seçilmiş olan bir filmin bazı avantajlar kazandığı bir gerçek. Filminiz daha Berlin’de gösterilmeden başka festivallerden davetler alabilirsiniz. Çünkü bazı festival yönetmenleri o kadar tembeldirler ki ‘Berlin’e seçilmiş, herhalde iyidir’ diye işin kolayına kaçıp filminize talip olurlar. Bir satış şirketi daha Berlin’e gelmeden size ulaşıp filmin dünya haklarını almak istediğini söyleyebilir. Karşılığında 5 bin dolar gibi bir ön ödeme teklif edip bir yıl önce sizin seçildiğiniz bölümde olan bir filmin haklarını satın aldığını ve o filmi 30 ülkeye sattığını söyler. Siz de bu masallara inanıp filminizi verirsiniz, iki yıl sonra da önünüze konan hesaplara çok şaşırırsınız. Filmin satışından 40 bin dolar kazanılmıştır ama 39 bin dolar da harcanmıştır. Bu ortaklıktan çırak çıktığınızı o zaman anlarsınız ama iş işten geçmiştir. Yine de filmin Berlin’e seçilmiş olması ve bir satış şirketi tarafından pazarlanması ikinci projeniz için bazı kapıların açılmasına neden olabilir. Gelelim asıl önemli soruna. Filminiz Türkiye’de gösterime girip sadece üç bin izleyiciye ulaşınca ‘Ama olsun, biz de Berlin’e seçilmiştik’ diye avunabilirsiniz, ancak insanlar tarafından izlensin diye değil, yurtdışındaki festivallere seçilsin diye film yaptığınızın farkına bile varamazsınız.

 

“Youth/Gençlik”i izlemeyi ihmal etmeyin

 

Genç yönetmenler, Berlin ve Cannes hayalleri kurmaya devam etsinler ama 22 Ocak’ta gösterime giren Paolo Sorrentino imzalı ‘Gençlik’i de izlemeyi ihmal etmesinler. Gençlik, senaryo nasıl yazılır, film nasıl çekilir, kurgu yaparken müzik planlar arasında bir geçiş olarak nasıl kullanılır? gibi sorulara iddialı yanıtlar veren bir başyapıt. Filmin final sahnesine özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum çünkü bu sahneye harcanan parayla Türkiye’de üç tane uzun metrajlı film çekilir. Bizim sinemamızın önemli sorunlarından biri de genellikle küçük bütçelerle küçük filmler yapmamız. Gençlik, geçen yıl Cannes Film Festivali’nde yarışmış, çok beğenilmesine karşın ödül alamamış, ancak Avrupa Film Ödülleri’nde en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu (Michael Caine) ödülleriyle gücünü kanıtlamıştı. Genç yönetmenlere uyarı: Eğer Cannes’da yarışmaya seçilirseniz karşınızda böyle filmler olacak. Çok korkutucu bir durum.