'Avrupa Yakası'ndaki 'İdare Müdürü Burhan Altıntop tiplemesiyle hayran kitlesini genişleten Engin Günaydın; kapatılan Rolling Stone dergisinin son sayısına konuştu. Ünlü komedyen, hakkındaki bilinmeyenleri anlatırken, önemli bir kararını da açıkladı: "Ben özgürlüğü seçtim. Baba olmak istemiyorum!" * 'Bir Demet Tiyatro'daki 'Zabıta İrfan' karakterinden önce de Yılmaz Erdoğan'ın kadrosundaydınız değil mi? Evet... Beşiktaş Kültür Merkezi'ndeki ilk proje 'Otogargara'ydı. Orada bir sene oyunculuk yaptım, sonra ayrıldım. O zaman çok şeydim ben... 'O mu, bu mu, yoksa şunu mu yapsam?' diye takılıyordum.
* Hiçbir şeyi beğenmiyor muydunuz? Evet. Onun için de evden çıkamayan geri zekalının biriydim yani!
* Sonra 'Zabıta İrfan' karakteri çıktı ve bir anda oyunculuğa ısındınız mı?
Valla o işe de girdim; her hafta her hafta sıkılıyordum. Şimdiki gibi 100 dakika da değil üstelik 45 dakika. Ama yine de 'Ben bu işi nasıl yapacağım?' diyordum.
İlişkide oyunları sevmem
* Genelde doğaçlama mı yapıyorsunuz? 'Avrupa Yakası'nda mı? Hayır hiç. Doğaçlama başka bir yol çizmek demek. Yeni bir kanal oluşturabilmek ve o kanalın içerisinde de bir mantık oluşturabilmek... En güzel doğaçlama budur. Dizi 100 dakika olunca metni devam ettirmen gerekiyor. Öbür türlü bütünlük sağlayamazsın...
* Bu kadar popüler olmayı bekliyor muydunuz? Her oyuncu performansının geniş bir kitleye hitap etmesini bekler. Memnunum ama her hafta onu yüksek tutmak zorlayıcı oluyor. Ben kendi dünyamda hareket eden birisiyim. Yaptığım şey çok popüler olursa seviniyorum. 'Avrupa Yakası' çok popüler bir iş ama ben o kadar popüler değilim.
* Kariyerinizi planlar mısınız? Hayatımı planlamam. Bir kere yaşlandığımı düşünüyorum artık. (36 yaşında...) Çok gençken de kendimi yaşlı hissederdim. Şimdi 90 yaşında falan hissediyorum. Onun için çocuk istemem. Çünkü o bir hayat biçimi ve ben o hayat biçiminin içerisine girmek istemiyorum. 'Baba' olmak istemiyorum! Hayatla ilgili yeniliklere açık olmak istiyorum.
Herkesin bir arızası çıktı * Orta yaşa gelen insanların vermesi gereken bir kararı verdiniz yani... Evet. Ben onu çok güzel atlattım. Arkadaş çevremle hep aynı yaşlarda olduğumuz için aşağı yukarı aynı dönemde bunalıma girdik. Bunalım şuydu: Herkesin bir arızası çıkmaya başladı. Hastalıklar çıktı, ufak tefek şeyler de olsa, bizi ürküttü. Herkes tırstı. Yani bu hayat biçimiyle artık devam edemeyiz gibi bir şey oldu. Yeni bir hayat biçimine geçmemiz lazım. Karar veriyor muyuz, vermiyor muyuz? Birkaç arkadaşım öyle gitti.
* Nereye gitti? Evlenip çoluk çocuğa karıştı! Daha klasik bir hayat hikayesinin içine girdiler. Ben şunu düşünüyorum: 30'la 40 arasında karar verme evresi var. Bu senin hayatının kararı. Ben bağımsızlığı seçtim. Ondan dolayı da daha şanslı görüyorum kendimi.
* Ne mutlu ediyor sizi? Özgür olmak!
* Bir ilişkiniz yok mu şu anda? Yok...
* İlişki insanı değil misiniz? Uzun ilişkilerim oldu... Bu konuda uzman değilim ama ilişki dediğin de biter yani!
* İlişkiler konusunda iyi olduğunuzu söyleyebilir misiniz? İnsan ilişkilerinde oyunları doğru bulmam. Ve Türkiye'de biz çok oyun yapıyoruz. Çok oyuncuyuz. Halbuki işi uzatmaktan başka bir şey değil bu. İlişkinin en basiti hep beraber içki içebilmek... En basiti bu!
İçkiyle rahatlıyorum * Hayatınız nasıl geçiyor, çalışmadığınız zaman neler yapıyorsunuz?
Arkadaşlarımla olmayı çok seviyorum. Play station oynuyoruz, muhabbet ediyoruz.
* Mesela ne konuşuyorsunuz? Oyun... İnsanların birbirlerine yaptıkları oyunlar! Herkes başına geleni anlatıyor ve gerçekten komiğime gidiyor böyle şeyler.
* İş konuşmuyor musunuz? Yok. Zaten iş atmosferiyle yeteri kadar ilgileniyorum bir de orada iş geyiği çevirmek istemiyorum. O yoruyor beni.
* Gece yaşamayı seviyorsunuz değil mi? Evet...
* Hayal Kahvesi'ne çok gidiyorsunuz... Sosyalliğim orası. Sütunun dibinde duruyorum elimde de bir bira, o geçiyor öbürü geçiyor... İşim beni geriyor. Sırtımda iki el varmış gibi oluyor. İçkiyle rahatlıyorum.
* Bu kadar yoruluyor musunuz? İki-üç gün öncesinden rolün havasına giriyorum. Alkolü bırakıyorum. Vücudumu güçlendirmeye çalışıyorum. Rehaveti kaldırmaya çalışıyorum. 'Acaba insanlar eğlenecek mi?' diye düşünüyorum...
Yengemin bir avuç bileziği ile Erbaa'da radyo kurmuştuk! Tiplemeleriniz için hiç 'üzerime yapıştı' diye düşünmüyor musunuz? O konuya çok gerçekçi bakıyorum ben. Dönem dönem projeler hazırlıyorum. Her projenin kendi atmosferi vardır. Onun atmosferine girmeden yapılmaz o iş. 'Burhan Altıntop' benim için bir atmosfer. 'Bu yıl devam etsin mi?' dediklerinde ben 'Acaba Burhan Altıntop'un ruh dünyası devam edecek mi?' diye kendime sorarım. Burhan Altıntop'un atmosferini kaybettiğim an bir saniye bile oynayamıyorum.
* Takıldığınız oluyor mu setteyken? Çok oluyor. Onun için de atmosferi çok önemsiyorum.
* 2004'ten beri o atmosferin içindesiniz... Evet biliyorum... Ve hâlâ atmosferi diri tutmak o kadar zor geliyor ki!
* Bunu başarıyor musunuz peki? Öyle olmasa yapmam zaten. Seneye de devam edebilirim aslında. Ama artık başka yollara sapmak istiyorum. Bir sene daha olursa artık tekrara girebilir ve bu beni mutsuz edebilir. O yüzden artık ben son sezon olarak görüyorum bunu.
* Yazarlığınızı öne çıkaracak bir proje düşünüyor musunuz? Film yapmak istiyorum...
* Yapabilirsiniz şu anda... Evet... Her türlü imkanım da var artık. Yapımcılar da çalışmak istiyorlar. Sadece 'Avrupa Yakası'nın atmosferi bittikten sonra geçmek istiyorum o işe.
*Oyunculuğun size uygun olduğunu düşünüyor musunuz? Düşünüyorum çünkü oynamak istediğim roller var. Kendini önemli sanan insanları çok severim. 'Zabıta İrfan', 'Burhan Altıntop' gibi hava atmasını seven, olmamış şeyleri olmuş gibi gösteren tipler... Öyle roller geldiği için oyunculuğu sevdim. İstemediğim bir işi yapmıyorum zaten. Oyunculuk benim için mutlu olmak demek. Mutlu olmak için yapıyorum bunu..
*Mizahın eleştirel yanı ve mizahçılar hakkında ne düşünüyorsunuz? Mizah yapan insanı, çok korkutan bir ülke burası... Çok korkuttular. Oysa mizahçı hiç korku yaşamamalı. Sen mesela bir kapıcı yapıyorsun kapıcılar başlıyor, şoför yapıyorsun şoförler başlıyor. Keyfin kaçıyor tabii o zaman da... Hoşgörü yok. O hoşgörü kalktı artık. Bir şey önersen 'Olur mu lan öyle şey' muhabbeti var yani...
* Tokat Erbaa'da kurduğunuz bir radyo varmış... 92-93... Şu anda ülkenin yayıncılıkla ilgili problemleri var ya. Ben hepsini yaşadım o zaman. Tecrübeliyim. Konservatuvarda okuduğum için 'Bon Jovi, Pink Floyd çalalım' diye açtık.
* Sermayeniz neredendi? Abim bir gün bir avuç bilezikle geldi. Yengemin bileziklerini almış. Kayseri'ye gidip verici aldık. Hazır vericiler vardı. Adamın biri laboratuvar kurmuş, kendisi yapıyordu... O da ayrı bir hikâyeydi...
* Siz radyoda tam olarak ne yapıyordunuz? Ben sunuyordum. Böyle programlar falan yapıyorduk. Sonra abim geldi, 'Engin parayı nereden kazanacağız?' dedi. Ben de konservatuvardayım ama bir yandan da Erbaa'nın çocuğuyum yani, kulaktan dolma bilgilerim var; 'Reklam alacağız' dedik. 'Fabrikalar var onlar bize reklam verir' diye düşündük... Gittik tabii, 'Yok! Neyin reklamı?' Tepkiler böyle. 'Bizim zaten sattığımız mal belli ne reklamı yapacağız?' diyor adam...
* Ne fabrikasıydı bu? Kiremit!
* Erbaa'da Pink Floyd ve Bon Jovi çalan radyonuza kiremit fabrikasından reklam almaya çalışıyordunuz yani. Sonra?
Bizim plan tutmadı, reklam gelmedi. Bu arada radyoya yandan istekler geliyordu...
* Yandan? Yani yandaki apartmanlardan, kağıda isteklerini yazıp getiriyorlar... Abim bunun üzerine 'Paralı istek yapalım' dedi; küçük bir paraya istek çalmaya başladık. Kral TV'yi 1992'de biz kurduk yani... (Gülüyor)
* Nasıl devam ettiniz? İstekler patladı. Radyo bir anda 'pinkflayt'tan Ferdi Tayfur'lara, Orhan Gencebay'lara geldi. Arabesk bir kanala döndü. Sonra bu işte para var diye Erbaa'da dört beş radyo daha kuruldu ve hepsi tek tek battı!