02 Ağustos 2016 19:21
Çağıl Kasapoğlu*
15 Temmuz darbe girişiminin ardından hükümetin yurtdışında Gülen cemaatinin kontrolündeki okulları kapattırabilmek için başlattığı hamleye farklı ülkelerden farklı yanıtlar geliyor.
Azerbaycan, Somali Federal Cumhuriyeti ve Ürdün'ün de aralarında bulunduğu bazı ülkeler Türk okulları olarak bilinen bu eğitim kurumlarını kapatma taleplerine olumlu yanıt verirken, Kırgızistan, Endonezya, Njierya ve Kenya ise okulları kapatmayı reddetti.
Bu ülkeler Türkiye'nin çağrısını 'içişlerine karışmak' olarak değerlendirip tepki gösterdi ve 'eğitimin siyasete alet edilmemesini' savundu.
Gülen Cemaati'nin 170 ülkede yaklaşık 3 bin eğitim kurumu olduğu tahmin ediliyor.
Bu okulların çoğu Orta Asya'da ve Kafkasya'da Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla 1990ların başında kurulurken, Afrika'daki okulların çoğu da 1990ların ortası ve sonuna doğru açılmaya başlandı.
Okulların bulunduğu ülkelerdeki gözlemciler, verilen eğitimin ülke ortalamasının üzerinde olduğunu ve genellikle de ülkenin ileri gelen ailelerinin çocuklarının bu eğitim kurumlarına gittiğini söylüyor.
Dolayısıyla bu kurumların kapatılmasıyla özellikle gelişmekte olan ülkelerde eğitim alanında boşluk olacağını savunanlar da var.
Bu ülkelerden biri Türkiye'nin çağrısına sert tepki gösteren Kırgızistan. Kırgız Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamayla önce bu talep reddedildi.
Cemaat'in her ülkeye özgü ayrı bir örgütlenmesi var. Türkiye'deki başka dışarıdaki başka. Türkiye'deki güçlerini en çok Erdoğan hükümetinin desteğinden aldılar.
Daha sonra, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun "FETÖ Kırgızistan'da darbe yapabilir" iddiasını da Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev "absürt" olarak niteledi.
Kırgız siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı İskender Ormon Uulu, 'darbe iddiasına' ilişkin açıklamaların ülkede 'gülünç karşılandığını' söylüyor:
"Kırgızistan darbeler konusunda tecrübesiz bir toplum değil, bunun gerçeklerle bağdaşmadığını en sıradan insan bile görebiliyor. Burada 'Türkiye devleti ciddiyetini mi kaybediyor' sorusu soruluyor."
BBC Türkçe'ye konuşan Uulu'ya göre Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birçok kurum gibi eğitimde de aksaklıklar yaşandı, "bu okullar da Kırgızistan'ın en gözde eğitim kurumları" olarak öne çıktı.
Bu okullarda okuyan öğrencilerin uluslararası platformlarda Kırgızistan'a başarı getirdiğini ifade eden Uulu devletin böyle bir adım atmayacağı görüşünde:
"Bu okulları kapatmak, devlet bazında bakınca çok mantıklı değil, devlet çıkarıyla uyuşmayan bir durum. Çünkü bunların kapanması için devletin bir alternatif koyması lazım. Oralardan mezun olanlar Türk toplumunu, Türkiye'yi seviyor, ileride Türkiye'de okumak istiyor. Türkiye'nin yumuşak gücüydü, ne yazık ki siyasete alet edilip kapanması talebi var."
Kırgızistan, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Rusya'nın gölgesinden ayrılmayan ülkelerden.
Uulu, halkın gündemi ve uluslararası ilişkileri özellikle Rusça yayın yapan medya aracılığıyla Moskova'nın gözünden takip ettiğini söylüyor.
Rusya ile Türkiye arasında Suriye'de düşürülen uçak kriziyle bağlantılı olarak çıkan kriz Kırgız kamuoyuna da yansımış. Uulu, bunun da 'Türkiye karşıtı' algının güçlenmesine neden olduğu görüşünde.
Türkiye'deki darbe girişiminin arkasında hükümetin Gülen Cemaati olduğu açıklamaları Kırgızlarda karşılık bulmamış.
Uulu toplumdaki algıya dair şu yorumu yapıyor:
"Bu ülkede 25 senedir Gülen grubunun yaptığı faaliyetler var. Onlara yönelik algının 180 derece tersine dönmesi kolay değil. Delillerin zayıf olması, hem de bunların aşırı politik gerilimde söylenmiş olması toplum nezdinde, aydınlar nezdinde, siyasetçiler nezdinde inandırıcı bulunmuyor."
Kırgızistan'da ağırlık bu yönde olsa da Uulu, "Daha ziyade Orta Doğu'ya yönelmiş, kendi yaşam değerlerini din üzerinden belirleyen, Müslümanların lideri konumunda gözüken Erdoğan'ın imajına inanmış bazı kesimlerin de gözü kapalı (Erdoğan'ı) desteklediğini görüyoruz" diyor.
Türk hükümetinin Fethullah Gülen okullarının kapanması çağrısına karşı çıkan bir diğer ülke de Endonezya.
Hükümet, resmi internet sitesinden yaptığı duyuruda okulların kapatılmayacağını ve faaliyetlerine devam edeceklerini açıkladı.
Endonezya'da eğitim alanında uzmanlaşan UNESCO büyükelçisi Dr. Arief Rachman da bu kararı destekliyor:
"Öğrencilerin eğitim hakkı var. Siyasi bir sorun yüzünden eğitim hakları tehlikeye atılamaz. Bana göre iyi eğitim alan herkes dünya genelinde kabul görmeli."
Türkiye'nin çağrısına olumlu yanıt veren ülkelerden biri ise Somali.
Ülkedeki Cemaat okullarının kapatılması kararı alan hükümet "Kardeş ülke Türkiye'nin talebini değerlendiren bakanlar kurulu okulların ve hastanelerin de aralarında olduğu Nil Akademi'nin sunduğu hizmetlerin durdurulması kararı aldı" açıklaması yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Somali'ye 2011'de gitmiş ve ülkeyi Afrikali liderler dışında son 20 yılda ziyaret eden ilk lider olmuştu.
Erdoğan ülkede ayrıca alt yapı çalışmaları, hastane, cami ve okul inşaatlarının da öncülüğünü yaptı.
Bu girişim ve ziyaret, Somali ile Türkiye arasındaki ilişkileri sağlamlaştırdı.
BBC Somali Servisi'nden Abdi Bidhaan Dahir geliştirilen ilişkiler ve yapılan yatırımlar sonrasında, Mogadişu'nun hükümetten ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan gelecek talebi reddetmesinin mümkün olmadığını söylüyor.
Mogadişu yönetiminin aksine hiçbir ülke tarafından tanınmayan Somaliland ise Gülen cemaatine yakın Nil Akademi'ye bağlı okulları kapatmama kararı aldı.
Somaliland Dışişleri Bakanı Saad Ali Shire, önce okulların yasadışı faaliyet yürüttüklerine dair kanıtların mahkemeye sunulması gerektiğini ifade etti.
BBC Somali Servisi'nden Dahir'e göre bunun sebebi Türk siyasetçilerin Mogadişu'ya yaptıkları yatırımı Somaliland'e yapmıyor olması:
"Somaliland zaten tanınan bir ülke değil. Dolayısıyla Türkiye'den bir kuruluşun gelip oraya yatırım yapması mühimdi."
Afrika ülkeleri arasında Somali'nin aksine Gülen okullarının Ömeriye Vakfı'na bağlı olduğu Kenya da okulları kapatmayı şimdilik reddediyor.
Fethullah Gülen Hareketi'nin okullarının büyük bir kısmı başta Afrika, Orta Asya ve Kafkasya'da olmak üzere 1990lı yıllarda kuruldu.
Okulların açılmasını, Türkiye'den iş dünyasının ticari faaliyetleri izledi ve kimi zaman da, diplomatik temsilciliklerden önce Türkiye'den o ülkelere Fethullah Gülen okulları gitti.
Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, okulların açılması ve iş insanlarının o ülkelere yatırım yapmasının Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonraki döneme rastladığına dikkat çekiyor:
"Türkiye'nin dışarıya açılımında geleneksel olarak izlediği yöntem, önce bir ülkede büyükelçilik açıp, sonra büyükelçilik üzerinden ilişkilerin genişletilmesi ve bir takım sosyal, sivil toplum kuruluşlarının oraya gitmesiydi. Bu trend bir şekilde geri döndü ve önce iş çevreleri ile bir bakıma ticari faaliyet olarak da görmek gereken okulların gittiği ülke sayısı arttı."
"O ülkelerin birçoğu da Türkiye'nin büyükelçilikleri olmadığı ülkelerdi. Büyükelçilikler sonra açıldı. Türkiye, devlet olarak o ülkelere bunlardan sonra gitti. Ve bunun sonucunda, büyükelçilik açılması için kolaylaştırıcı rol oynamaya başladılar. Zira o ülkelerdeki siyasi elitleri tanıyorlardı."
Bu okulların bulunduğu bazı Afrika ve Orta Asya ülkelerinde konuştuğumuz kaynaklar, okullarda okuyan öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun 'toplumun elit ve maddi olarak daha avantajlı' kesimlerinden geldiğini söylüyor.
Öğrenciler arasında, liderlerin, yönetim kadrolarının ve iş dünyasında yer edinen isimlerin çocukları da var.
'Orta Asya'da İslam Misyonerleri - Fethullah Gülen Okulları' adlı kitabıyla Cemaat okullarını inceleyen siyaset bilimi uzmanı ve Fransa'da Sciences-Po'da araştırma görevlisi Bayram Balcı, "Bu okullar 25 yıldır bu ülkelerin yeni elit kesimini yetiştiriyor. Özellikle Orta Asya, Kafkasya ve Afrika'da kaliteli eğitim veriyorlar ve 25 yıldır yasal faaliyet yürüten okulları kapatmak zor" diyor.
Fethullah Gülen okulları bulundukları ülkelerde kimi gözlemcilere göre, kültürel, sosyal ve yardım faaliyetleriyle Türkiye'nin 'yumuşak gücünü' temsil ediyordu.
Fethullah Gülen Hareketi'ne bağlı okullar, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) iktidara geldiği 2002 yılından itibaren de etkinliğini arttırdı. Bu okulların katılımıyla 2000li yılların başında Uluslararası Türkçe Olimpiyatları düzenlenmeye başlandı.
Bu olimpiyatlar Türkiye'de hükümetle Gülen grubu arasında patlayan krize kadar en üst düzeyde himaye de gördü.
Bayram Balcı, bu süreci şöyle anlatıyor:
"AKP başa gelmeden önce Türk büyükelçiler Kemalist olsa da pragmatik bir tutum vardı. Türkiye'nin oralardaki etkisi için, yumuşak gücü için önemli olduğundan destek vardı."
"AKP başa geldikten sonra bu destek daha önemli oldu çünkü birincisi onlarla AKP arasında o kadar fark yoktu. İkincisi de, Türkiye devletinin gücünün yetmediği bazı ülkelerde Cemaat okulları, şirketleri vardı. Bunu en çok Afrika'da gördük."
'Cemaat'in her ülkeye ayrı örgütlenmesi var'
Peki bundan sonra ne olacak? Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun Kırgızistan'a yaptığı "FETÖ darbe yapabilir" uyarısını bu ülkeler ciddiye almalı mı?
Bayram Balcı, özellikle Orta Asya ve Kafkasya'da yaptığı incelemelere atıfta bulunup "Bence bu mümkün değil. Cemaat'in Türkiye'deki gücü başka, o ülkelerdeki gücü başka" diyor.
Cemaatin Türkiye ve diğer ülkelerde iktidarla ilişkisine dair de Balcı şu yorumu yapıyor:
"Cemaat'in her ülkeye özgü ayrı bir örgütlenmesi var. Türkiye'deki başka dışarıdaki başka. Türkiye'deki güçlerini en çok Erdoğan hükümetinin desteğinden aldılar."
"Emniyette, yargıda, poliste yapılanma olmasa, Türkiye'deki iktidar olmasa yapamazlardı. Bu avantaj başka ülkelerde onlara verilmedi ki, o yüzden böyle bir risk yoktur."
Bayram Balcı'ya göre Gülen Cemaati, darbe girişiminden sonraki süreçte Türkiye'deki gücünü kaybedecek ama "Dışarıdaki itibarını biraz daha muhafaza edebilir."
Balcı, Kazakistan, Kırgızistan gibi Orta Asya ülkelerinde Cemaat okullarının finansmanını sağlayan şirketlerin artık Türkiye'den bir şey beklemediğini ama ülke içindeki yapılanmalarıyla kendi finansmanlarını sağlayabilecek konuma geldiklerini söylüyor.
© Tüm hakları saklıdır.