27 Mayıs 2014 14:57
Başbakan Tayyip Erdoğan, "Gezi Parkı olayları ile 17-25 Aralık operasyonlarının aynı odakların gerçekleştirdiğini" öne sürerek" Millet darbe heveslilerine en güzel cevabı sandıkta verdi. Şimdi Türkiye’yi bir başka meseleyle, mezhep farklılıklarını kaşıyarak yeniden tahrik etmenin peşindeler" dedi.
Soma'daki maden faciasının ardından ilçede düzenlenen protesto gösterileriyle ilgili de konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan, "İşte şurada Soma’da yaşananlar. Yahu orada bile Alevi vatandaşlarımızı sağdan soldan toparlayıp Soma’ya getiriyorlar. Niye? Bu defa da Soma’yı karıştıracaklar" diye konuştu.
Başbakan Tayyip Erdoğan, AKP grup toplantısında konuşuyor.
Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Fransa'dan Cannes film festivalinde büyük ödülü kazanan yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan'la gurur duyduk. Telefonla arayıp kendisini kutladım.
Mavi Marmara gemisainde yaralı olan ve geçtiğmiz gün şehit olan kardeşimize Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.
Okmeydanı'nda çıkan olaylarda hayatının kaybeden Uğur Kurt'un babasını aradım başsağlığı diledim. Olaylarda yaralanan polislerimizi de arayıp geçmiş olsun dileklerimizi ilettik.
Bu yıl 2014 yılında, 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcının 100’üncü yıldönümünde bir kez daha tüm boyutlarıyla değerlendiriyoruz. 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da yapılan bir suikast savaşın çıkmasına neden oldu. Yaklaşık 10 milyon insan hayatını kaybetti. Osmanlı Devleti en çok zaiyatı veren ve toprak kaybeden ülke oldu. Bize misak-ı milli sınılarını bile çok gördüler. İşgal başlattılar. Biz millet olarak Kurtuluş Savaşı’yla işgali sona erdirdik.
Savaşın sonunda Osmanlı bakiyesi topraklar adeta cetvelle çizilir gibi şekillendirilirken, Türkiye Cumhuriyeti de sürekli baskı ve kontrol altında tutulmak istendi.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan borçlar Türkiye Cumhuriyeti’ne devredildi, kimi acılar, kimi sorunlar, tartışmalar Türkiye Cumhuriyeti’ne devredildi.
Bilhassa Kürt-Alevi vatandaşlarımızın üzerinden iki mesele sürekli kaşındı. Bu iki mesele Türkiye’nin hasımları tarafından elverişli bir tahrik vasıtası olarak görülürken, ne yazık ki içeride de çok büyük yanlışlıklar yapıldı.
Bu ülkenin asli unsuru olan Kürt kardeşlerimize karşı bize kadar ret, inkar, asimilasyon politikaları uygulandı.
Öte yandan Alevi kardeşlerimizin varlıkları bile inkar edildi, görmezden gelindi. Ağır tahrikler, baskı sürdürüldü. Dersim’de yüzlerce Alevi vatandaşımız katledildi, binlercesi tehcire zorlandı. CHP’nin dününde ve bugününde Dersim katliamına karşı duranı gördünüz mü? Şu anda anamuhalefetin genel müdürü Dersimli değil mi? Hiç konuştuğunu gördünüz mü? Konuşamaz, çünkü o işin arkasında duran CHP. Konuştuğu anda birçok şeyler ortaya çıkar. Çorum’da Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta, Gazi Mahallesi’nde sonu çok acı biten elim hadiseler yaşandı.
Komplo teorilerinin kolaycılığına biz asla sığınmadık. Biz Türkiye’nin yüz yıldır karşı karşıya kaldığı meselelerin tamamen farkında olduk. Mevcut sorunların içerideki nedenlerinin tamamen farkında olduk. Dışarıdan yürütülen kampanyaları da asla göz ardı edemeyiz. Türkiye’de işler ne zaman iyiye gitmeye başladıysa ülkemizin başına dert açmaya gayret edenler oldu.
Türkiye’nin enerjisini tüketmek için her türlü kirli, karanlık senaryoyu devreye aldılar. Biz ülke olarak 2. Dünya Savaşı’na fiilen katılmadık. Doğrudan etkilerine asgari düzeyde maruz kaldık.
Japonya 2. Dünya Savaşı’nda yenildiği halde, iki atom bombasıyla çok ciddi bir yıkıma maruz kaldığı halde bugün nasıl dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline gelmiştir?
Avrupa ülkeleri nasıl bu refah seviyelerine ulaşmıştır? Almanya, taş üstünde taş kalmayacak şekilde yıkıldığı halde, Avrupa’nın 1 dünyanın ise en büyük ekonomilerinden biri haline gelmiştir?
1922’den beri sadece Kıbrıs’a barış harekatı düzenledik. Yaklaşık 100 yıldır barış içinde olmamıza rağmen, kalkınma yarışına biz neden bu kadar geç katıldık?
Ülke olarak enerjimizi başka yelere sarf etmek zorunda kaldık. İçerideki gerilimlerle, tahriklerle, enerjimizi, kaynaklarımızı, birikimimizi heba etmek zorunda kaldık.
35 yıl oldu, hala terörle mücadele etmek zorunda kalan bir Türkiye var.
Başörtüsü meselesini bu ülke 40 yıl tartışmak zorunda kaldı. 40 yıl boyunca üniversite deyince akla bilim, eğitim, özgürlük değil, başörtüsü yasağı geldi. Yazık değil mi?
Bu yasağı koyanlar, savunanlar ayıp etmedi mi?
İnsanlar ana dillerini konuşurlarsa ülke bölünür, parçalanır diye toplumu korkuttukar. Biz engelleri kaldırdık ve bu ülke hamdolsun bölünmedi, tam tersine daha da güçlendi.
1 asır boyunca bu yasakları savunanlar bu ülkeye yazık etmedi mi?
Bizi millet olarak anlamsız tartışmalarla, anlamsız yasaklarla sanal gündemlerle on yıllarca hatta asırlarca oyaladılar.
Her 10 yılda bir yaptıkları darbelerle ya da darbe girişimleriyle bize ağır bedeller ödettiler.
Bizim 77 milyon hep birlikte bu oynanan oyunu milletçe görmemiz gerekiyor. Türkiye üzerine içeriden ve dışarıdan kurulan bu tezgahları çok iyi görmemiz, anlamamız gerekiyor.
Bunu defalarca ifade ettim. Şu anda Mayıs ayındayız. İşte geçen 28 Mayıs’ta Türkiye’nin nasıl bir konumda olduğunu lütfen hatırlayın.
Dünyanın en büyük ekonomileri daralırken, yüzde 0 üzeri, 1-2 oranında büyürken Türkiye yüzde 4-5 büyüme oranlarını yakalamıştı.
İşte o günlerde Batı’daki insanların koşarak Doğu’ya gittiklerini görüyorduk. İşadamlarının Güneydoğu’ya koşup yeni yatırımlara giriştiğini görüyorduk.
İşler o kadar iyi gidiyordu ki, 2013 Mayıs’ında borsa rekor kırıyor. MB rezervi 135 milyar dolara ulaşıp rekor kırıyor, IMF’e borç 14 Mayıs’ta bitiyor, enflasyon ve faiz en düşük seviyelere geliyor.
Türkiye adeta şaha kalkmış, ne küresel kriz, ne bölgesel krizler Türkiye’yi durduramıyor.
Ama sonra bir şey oluyor. İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan eylemler. Neymiş, ağaçlar sökülüyormuş. 12 ağaç nakledilecek ve bu istismar edilerek dalga dalga ülke geneline yayıyorlar. Düğmeye bir yere basılıyor, legal illegal örgütler işbirliği yaparak huzuru bozacak bir noktaya getiriyor.
O kadar hazırlıklı bir saldırı yapılıyor ki, huzur, istikrar, ekonomi hedef alınıyor. Borsa bir anda gerilemeye başlıyor, faiz yükseliyor. Yurtdışında kampanya yapılıyor, yatırımcı tedirgin ediliyor. İçeride tüketmeyin, ekonomi dursun çağrısı yapılıyor.
Sokaklarda vandallık, şiddet görüntüsü… Sanki Türkiye’nin genelinde terör esiyor gibi servis ediliyor. Ana muhalefet partisi kışkırtmalar yapıyor. Milletvekilleri göstericilere erzak dağıtıyor, para dağıtıyor, polislere de hakaret ediyor.
Yandaş medyaları her türlü yalanı yazarak, gerek sosyal medyada, gerek yazılı medyada insanları sokağa dökmek için her şeyi yapıyor.
İşveren örgütleri sorumsuzca açıklamalar yapıyor. Değerli kardeşlerim, o malum işverenler ve o işveren örgütleri vesaire, bunların içinde diğer işçi örgütleri de var. Bir kısım memur örgütleri de var. El birliği ederek sanki bütün bu olayların sorumlusu olarak da bizleri gösteriyor.
Ortada herhangi bir şey yok, tek gerekçeleri ne? 12 tane ağaç. Hamdolsun, dik durduk, sağlam durduk, eğilmedik, bükülmedik ve bu saldırıları bertaraf ettik.
Bu kez de yeni bir hazırlığın içine girdiler. 17 25 Aralık darbe girişimlerini yaptılar. Demokrasiyi, istikrarı, milli iradeyi hedef aldılar. Orada da dik durduk, ülkeyi sağ salim seçime götürdük. 30 Mart’ta milli iradeyi tecelli ettirdik.
Millet darbe heveslilerine en güzel cevabı sandıkta verdi. Şimdi Türkiye’yi bir başka meseleyle, mezhep farklılıklarını kaşıyarak yeniden tahrik etmenin peşindeler.
Hem içeride hem dışarıda Alevi vatandaşlarımız üzerinden istismar yapmak isteyenler yeniden kollarını sıvadılar. Bir süredir bunun provaları zaten yapılıyordu.
Bu haftasonu Almanya’daydım. Aynı gün Almanya’da bizim oradaki toplantımızın yapıldığı o muhteşem salonun yakınından bir nehir geçiyor. Nehrin karşı tarafında da Alisiz Alevilere miting yapma izni veriliyor. Dert, bizim yaptığımız veya yapacağımız o toplantıyı adeta acaba nasıl sabote ederiz, bunun gayreti içine girdiler.
Bütün bunlara rağmen, Alman yönetimi orada tedbirlerini iyi almıştı. Gerçi aynı anda bizim toplantımızın olduğu bölgeye yakın 5 merkezde o gün bize karşı olan gruplar toplantılar yapılıyor.
Alınan güvenlik önlemleri başarılı olduğu için hiçbirisi arzusuna ulaşamadı, bizler de Almanya’daki kardeşlerimizle muhteşem bir buluşmayı gerçekleştirdik.
CHP’nin bazı milletvekilleri her türlü iftirayı kullanarak Alevi vatandaşlarımızı tahrik ediyor. Reyhanlı saldırısında bunu denediler. Gezi olaylarında, 1 Mayıs olaylarında bunu denediler.
Okmeydanı’nda bir kez daha denediler, bir kez daha başarısız oldular.
Merhumun kızkardeşinin sesini duydunuz değil mi? Eğer siz bu eylemleri yapmamış olsaydınız, benim kardeşim ölmeyecekti. Vaka bu, ortada herhangi bir şey yok. Herhangi bir sıkıntı da yok. GBT’sinde de en ufak bir olumsuz bir yanı da yok. Cemevinde maalesef böyle bir olayla karşı karşıya kalıyor.
Okmeydanı’nda olayların başını çeken eli kanlı terör örgütünün dışarıdan desteklenmediğini söyleyebilecek olan var mı? Nerelerde korundukları, kullandıklarını çok iyi biliyoruz. Biliyorsunuz, DHKP-C’nin kampları Yunanistan’da. En sonunda Yunanistan yönetimi bunlara bir darbe indirdiler, acaba sıfırladılar mı, ona kani değilim.
CHP genel müdürüne defalarca çağrı yaptım. Bu örgütü koruyup kollamaktan vazgeçin diye uyarı yaptım. O malum Tunceli milletvekili başta olmak üzere CHP vekilleri o örgütün vekilleri gibi davranıyorlar. Bir tane de CHP milletvekili çıkıp bunun hesabını sormuyor. TBMM’nin bir vekili gibi değil, Suriye’deki diktatör zalim rejimin temsilcisi gibi davranan vekillere CHP içinden birileri çıkıp siz ne yapıyorsunuz demiyor. CHP’li vekilleri Esed’e götürenin, Reyhanlı saldırısında olduğunu belgelerle ortaya koyduk. CHP içinden bir tane yürekli vekil çıkıp da ne oluyor diye sormadı. CHP Alevi vatandaşlarımızın duygularını istismar etmekten, onlar üzerinden çatışma senaryolarını beslemekten başka hiçbir şey yapmamıştır ve yapmaz. Faili oldukları Dersim olaylarıyla yüzleşme cesaretini gösteremediler.
Biz defalarca reform yaptık, daha da yapacağız. Normalleştikçe ülkemiz, asırlardır devam eden sorunlar tek tek ortadan kalkıyor. Bütün anlamsız yasaklar, kısıtlamalar, biz alevi kardeşlerimizin sorunlarını bir istismar olarak kullanılmasına asla izin vermeyiz. Hızır paşalar asırlar öncesinde kalmıştır. Açılın kapılar şaha gidelim diye, medet arama dönemi de asırlar öncesinde kalmıştır. Hep söyledik yine söylüyoruz, Türkiye’de kimin ne meselesi varsa o bizim meselemizdir.
Aradan eli kanlı örgütler çekildiğinde, istismarcılar tahrikçiler çekildiğinde inanın her mesele çözülecektir. Birileri yarayı derinleştirmeye çalışırken biz yaralara şifa bulmanın samimi mücadelesi içindeyiz. Alevi vatandaşlarımın da bu yaşananlardan rahatsız olduğunu biliyoruz. Alevi vatandaşlarım lütfen iki yüzlü siyasetçilere prim vermesinler. Polisle çatışarak cam çerçeve kırarak masum insanların hatta çocukların ölümüne zemin hazırlayarak, hiçbir meselenin çözülemeyeceğini bilmeleri lazım.
İşte şurada Soma’da yaşananlar. Yahu orada bile Alevi vatandaşlarımızı sağdan soldan toparlayıp Soma’ya getiriyorlar. Niye? Bu defa da Soma’yı karıştıracaklar. 301 kardeşimiz şehit olmuş, onlar bunun üzerinden neyi elde ederiz. Elinde silahlarla İstanbul sokaklarında terör estirmeye çalışan zihniyet. Silah ve şiddet hangi sorunu çözdü. Bizim hiçbir meselemiz çözümsüz değil.
Çıkmış barolar birliğinde konuşma yapıyor. ‘Başbakan’ diyor, ‘kırılan cam çerçevenin derdinde’ diyor. Yahu başbakan sadece kırılan cam çerçeveyi konuşmuyor, ama bu vesileyle oralarda yaralanan ölen insanları da bu başbakan konuşuyor. Bilesin ki o cam çerçeveler bir bütünün parçasıdır. Fakat belki de dünyada yalanı bu adam kadar mahir kullanan bir ikinci kişiyi bulamazsınız. Ya bunun eğitimini özel olarak aldı ya da genlerinde var. Böyle birisi.
Aracıları aradan çektiğimizde, istismarcıları elimizin tersiyle ittiğimizde, yüz yüze görüştüğümüzde inanın aramızda hiçbir fark olmadığını tekrar göreceğiz. Merhum Aşık Veysel de onu söylüyor.
Yezit nedir, ne kızılbaş / Değil miyiz hep bir kardaş / Bizi yakar bizim ataş / Söndürmektir tek çaresi
Bunu biz söndüreceğiz, birlikte söndüreceğiz. Yaşanan onca tahrike rağmen, Allah’a sonsuz şükürler olsun bu millet oyuna gelmedi. Bu yetmez, biz yeni Burakcan’ların terörün içine sokulan yeni Berkin’lerin Okmeydanı’nda olaylarda ölen Umut’ların, Ayhan’ların ölmesine yitip gitmesine tahammül gösteremeyiz. Bir olmak, iri olmak, diri olmak böylece 77 milyon Türkiye olmak kardeş olmak için hepimiz hassasiyet göstereceğiz.
Buradan Ak Parti grubundan bir mesaj daha veriyorum. Bu önemli bir mesaj. Burada BDP’ye, HDP’ye çağrı yapıyorum veya ikisine fark etmez. Diyarbakır belediyesi önünde, dağa kaçırılan çocukları için şu anda eylem yapan anneleri babaları yürekten selamlıyorum.
Evet 15 yaşında çocukları dağa kaçırılan annelerin babaların bu feryadını, tüm Türkiye’nin dünya medyasının görmesini isterdim. Neredesin dünya medyası? Galatasaray Lisesi’nin önünde oturma eylemi yapanları yazardınız, çizerdiniz. Peki yavruları dağa kaçırılan bu anneleri niye görmüyorsunuz? Türkiye medyası, bir kısmını tenzih ediyorum. Duyarsız kalanlara sesleniyorum, siz niye görmüyorsunuz? Ey BDP HDP siz neredesiniz? Hani zaman zaman gidip anlaşıp alıyorsunuz geliyorsunuz ya. Bu annelerin yavrularını da alın gelin bakalım. Alıp geleceksiniz, alıp gelmediğiniz takdirde bizim B planımız C planımız devreye girer.
Terör örgütünden kaçan üç kızın işkenceyle öldürülmesi unutulmadı. Askerimizin teröristle diyaloğu henüz hafızalardan silinmedi. Doğulu Güneydoğulu anneler artık yüreklerini ortaya koyuyorlar. Bu itirazın bu feryadın duyulmasını annelerin haklı mücadelesinin desteklenmesini diliyoruz. Özellikle Oya ve Mine Hanım kardeşlerime, grup başkan vekili kardeşlerime oradaki kardeşlerini yalnız bırakmadıkları için teşekkür ediyorum.
2004 yılında Avrupa’da, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği UETD adı altında bir STK kuruldu. Bu örgütün binasının açılışını birlikte gerçekleştirmiştik. 20 bin vatandaşımızla hasret giderdik. Önce LED kurulmasına müsaade etmişlerdi, sonra onu da yasakladılar. Ki dışardan bunun izlenmesi çok daha farklı hale gelecek. Fakat LED ekran kurulmamasına rağmen, gerçekten oluşan ambiyans çok daha farklı. Orada iki şeyi bir arada yaptık.
İndirilen okunan hatmi şerifler, kasideler, ilahiler ve orada yine aynı şekilde hocalarımızın gerçekten çift hocamızın birlikte okumuş olduğu ezan o arenadaki havayı farklı bir heyecana farklı bir hem orada bir sükunet bir sühunet ve ardından da büyük bir coşku. Burada Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız duasını yaptı. Başbakan yardımcımız oldu, UETD başkanının konuşmaları oldu. Ardından şahsım bir hitabı oldu.
Tabi Almanya’ya yapacağımız ziyaret, alman medyasında tedirginlik oluşturdu. Medyanın önemli bir kısmı çok aleni şekilde ırkçı ifadelere başvurmaktan kaçınmadı. Türkiye’deki bazı medya kuruluşlarıyla ortak bir dil kullanarak, saldırıları elbette umursamadık. Hatta bazıları bize oraya gitmememizin uygun olacağını söyledi. Dedik ki, orada üç milyon Türk var mı, var. Biz oraya gideriz. Bedeli ne olursa olsun gideriz.
Sayın Merkel ile bir telefon görüşmemiz oldu. Hem bu ziyareti hem de sayın Merkel bir kez daha Soma nedeniyle taziyelerini iletti. Hatta teknoloji noktasında da müşterek işler yapabileceğimizi ifade etti. Almanya’da görüşmelerimizi yaptık, Köln Arena’da sağduyulu kardeşlerimizin arasında hasret giderdik.
Tabi şurası ilginç, Alman medyası ırkçı nefret dolu başlıklarla bize saldırırken, AP seçimleri de Avrupa’da güçlenen tehdidin sinyalini verdi. Biz yıllardır ırkçı saldırılara dikkat çekmeye çalışıyoruz. Türklere yönelik Neonazi cinayetlerine vurgu yapıyor, bu tehlikeye Avrupa’nın önlem almasını ifade ediyoruz. Burada tabi bir şeyi özellikle söylemek isterim. Sözde bir Türk, bir siyasi partinin eş başkanı. Toplantının öncesinde ve sonrasında kullandığı ifadeler çok çirkin. Sen nasıl demokratsın? Seni Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının oraya gelmesi bu kadar rahatsız mı ediyor?
Vatandaşlarımızın bir kısmının olumsuz yaklaşımını nasıl yatıştırdığı ortada. Kusura bakma, senin Sayın Merkel’e ne kadar saygı duyacağını biliriz. Ama biz saygıyı en güzel şekilde ifade etmesini de biliriz. Ama önce sen kökenin itibariyle, mensubu olduğun ülkenin başbakanına bu şekilde konuşma hakkına sahip değilsin. Nerede milletvekili olursan ol önce haddini bileceksin. Zaten eş başkanlığını yaptığın bir başka bayan vardı şimdi değil zannediyorum. O da zaman zaman birçok şeyler yapar konuşurdu, ama biz Türkiye’nin kapılarını ona kapatmadık. Ama sen ileri gittin. Bunlara senin gücün yetmez önce haddini bileceksin.
İşte bu dediğim zat, diyor ki “Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili kampanya burada yapılamaz.” Kimsin sen ya, ne demek yapılamaz? Bir buçuk milyon insan orada oy kullanacak. Orada da yasal çerçevesi neyse o çerçeve içerisinde kampanyasını yapar. Sen buna engel koyamazsın. Türkiye’de de Almanya seçimleri için oy kullanacaklar varsa, gelirsin sen de burada böyle bir salon toplantısını yapabilirsin. Mesele farklı. Ama alışacaklar, hazmedecekler. Hiç şakası yok bu işin.
Kimi medya kuruluşlarının, kimi partilerin bu değirmene su taşıdığını biliyoruz. Bazı Türk muhabirlerinin de meslek şereflerini bir kenara bıraktı. İşte en son uluslararası medya kuruluşunun muhabiri olan Türk gazetecinin, iki kadını figüran olarak kullandığını, yalan haber yaparak bütün dünyaya servis ettiğini gördük. Aslında bu kadınlar başı açık.
İkisinin de başları örtük. Üstü şişhane altı kaval. Sırıtıyor. Ya göründüğün gibi ol. Bununla bizim insanımızı farklı gösterecek. Böyle bir gayretin içine giriyor. Ama devran değişti. O aleyhe bir kampanya yapacağını zannederken, suçüstü yakalanıyor. Gezi olayları esnasında, 17-25 aralık darbe girişimi sırasında, mesleki onurlarını nasıl çiğnediklerini gördük.
Masanın altından zaman zaman zevkle, ikazla ayakların birbirine tokuşturulduğu dönem değil. Onlar geçti, köprünün altından sular aktı. Bu ülkede etnik köken din yaşam tarzı farklılıklarını tahrik ederek hiç kimsenin ameliyat yapmasına müsamaha göstermeyiz. İçerde bu milleti, dışarda bu devleti azarlar tavır takınmasına eyvallah etmeyiz. Her türlü eleştiriye tavsiyeye elbette açığız. Cumhuriyet tarihinde AB’ye tam üyelik konusunda en çok reformu yapan hükümet biziz. Avrupa’nın demokratik değerlerini benimsemek, 12 yıldır temel hedeflerimiz arasında. Biz bu hedeflere doğru kararlılıkla ilerleriz.
Bazıları çıkıyor diyor ki AB noktasında ne oldu? İşler durdu. Bunu söyleyen köşe yazarlarına medya mensuplarına sesleniyorum. Biz iktidara geldiğimizde bir fasıl açılmış mıydı? Biz geldik, fellik fellik şu kişi o zaman başbakan dahi değildi. Genel başkan olarak 15 gün içinde 14 ülke dolaştım, ABD’ de dahil. Sayın Bush ile o zaman bunu konuştuk ve ben bir genel başkandım. Avrupa’da da o zaman 15 üye ülke vardı. Onların da 13 tanesini yine dolaştım. Bütün bunları ziyaret ederek süratle AB müzakerelerine oturmak için adımlar attık. Hamdolsun hemen müzakerelerin başlatılmasına yönelik kararı çıkarttık. Şu anda 14 fasıl. Açıldı mı açılmadı. Niye? Fransa farklı bir tavır, Almanya farklı bir tavır ortaya koyuyor. Ve 15 üyeliyken yapılan uygulamalar farklıydı, ama bir anda 25 üyeye çıkarıldı. Uygulamalar değişti. Bakıyorsunuz AB’ye alınan üyeler, uygun oldukları gerekçesiyle değil birçoğu siyasi kararla alındı. Bu gerçekleri de gördük.
Şu anda da yaklaşım hala aynı. Fakat bunlara rağmen biz sabırlıyız. Dersimizi de iyi çalışıyoruz. Bizim kurumsal yapımız AB’ye uygun olarak oluşturuluyor olgunlaştırılıyor. İşte bugün şu anda, Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından çok Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı net biçimde ortaya çıkmıştır. Yükselen ırkçılığın, antisemitizm’in panzehiri Türkiye’dir. Son yıllarda bazı AB üyesi ülkelerde, Türkiye iç politika malzemesi yapılmak isteniyor.
Bakın Mısır’daki darbeye. Avrupa darbe diyemedi. Suriye’de insanlık dramını gündemine dahi alamadı. Filistin’deki trajedi on yıllardır zaten görülmüyor. Bunun sürdürülemez olduğunu AB görmek durumundadır. Türkiye hükümetine yapılan ayrımcı tavır bize zarar vermez ama Avrupa değerlerini örseler. Biz manşetlerle gelen bir hükümet değiliz, manşetlerle de gitmeyiz.
İşte en son 30 Mart’ta manşetlerin milli iradenin yerine geçemeyeceğini herkes gördü. Türkiye hakkında değerlendirme yaparken manşetlere değil gerçek fotoğraflara bakıp değerlendirme yapmalarını, onların iyiliği adına temenni ediyorum.
İşte geçen yıl Mayıs’ta MB rezervi 135 milyar dolardı, şimdi de 130 milyar doları yeniden yakaladı. Olay bu ve borsa ciddi manada düşmüştü, şimdi yine 78 bini falan yakaladı ve aştı. Bakın faiz düşmeye başladı. Ha bu konuda açık net söylüyorum. Almanya dönüşü söyledim. merkez bankası bağımsızdır ayrı bir konu. Ama uygulamaları konusunda kanaat açıklamak bir başbakanın en tabii hakkıdır. Türkiye’de enflasyon yükseldiği zaman vatandaş hesabını MB’ye sormaz. Faizden dolayı yatırımlar çöktüğü zaman hesabını MB’ye bankalara sormaz. Hesabını gelir bize sorar.
Biz atmosferi balans etmekle görevliyiz. Onun için de bizim düşüncelerimiz çok açık nettir. Bu faiz oranı yüksektir. Bunun düşmesi lazım ki, reel yatırım artsın. Ben Lübnan’da söylemiştim. Yine söylüyorum. Bir defa biz sıcak parayla bir ülkenin kalkındığına inanan bir ülke değiliz. Kimse bizi bununla aldatmasın. Biz reel yatırım için gelene mukayese edilemeyecek derecede hoş bakar, ve adımlara desteği veririz. Bize gelecek fayda orada. Eğer siz yüksek faizle kredi vermeye kalkarsanız benim ülkemdeki özellikle iç sermaye, yerli sermaye yatırım yapabilir mi? Yapamaz. Neyle yapacak? Eğer finansın maliyeti ucuzsa onun yatırım yapma şansı vardır.
Finans sektörü şöyle kar etmiş böyle kar etmiş. E tabi, öyle ballandıra ballandıra anlatılıyor ki, bazı vatandaşlarımız bankaların kapısına üşüşüyor ama birileri onlar kârda yarışıyorlar. Tamam da kardeşim, bir buçuk kazanacağına 750 kazan arkadaş. Buradaki yatırımcıya daha düşük ver. Ama dert daha fazla kazanmanın hırsı ülkeyi yüceltmenin hırsının çok ötesinde.
Kendilerine şunu söylüyorum. ABD’de faiz oranı bir. Japonya’da eksi. Onlar bunu bu şekilde yapıyor da siz niye bunu düşüremiyorsunuz? Elli dereden elli yerden su getiriliyorlar. Onlar bu faizle kazanmıyor mu? Onlar kendi ülkelerini düşünüyor. Benim ifadelerim onları rahatsız edecek. Kendi öz sermayeleriyle değil ha, bütün mudinin imkanlarıyla. Tabi ki açarken bir sermaye koyacak, bu kadar da olsun. Ve Merkez Bankamızla kendilerine de söylüyorum. Siz bugüne kadar açıkladığınız enflasyonlarda hiçbir zaman tutturabildiniz mi? Hep revize ettiniz. Faizi de aynı şekilde. Ama artık yetti bunu söylemek zorundayız. Ve faiz sebeptir. Enflasyon neticedir. Bize değişik yerlerden değişik gerekçeler getiriyorlar. Bırakın o işi. Bir temel unsur söylüyorum. Biz yüzde 63 devletin borçlanma faiziyle aldık. Faiz inmeye başladı indi indi enflasyon da indi. Bu örnek ya, bundan daha güzel örnek olur mu?
Hangi kuruluş ne demiş? Bu değil biz ne dedik, bunu düşünmemiz lazım. Çünkü istihdam oranı. Biz işsizliği de çözeceksek neyle çözeceğiz? Reel yatırımla çözeceğiz. Sıcak para gelir, nasılsa faiz yüksek. Parayı koyar yine alır götürür. Bunu bu şekilde değerlendirmemiz lazım. Ha reel yatırım için gelsin başımız gözümüz üstüne eyvallah. Hele hele altıncı beşinci dördüncü bölge. Arsasından arazisine tutun, vergi, elektrik yeter ki yatırım yapsın.
Bir şeyi daha söylemem lazım. Biz siyasetçiyiz. Halka hesabı biz veriyoruz. Onun için Merkez Bankası’nın yönetimi ve yöneticileri sadece kendi kendileri içerisinde bir hesabı yapmak durumundadırlar. Neymiş bağımsızmış, ama bilecekler biz bu millete er veya geç bunun hesabını verecek. Ha vakti dolar biz gereğini yaparız ayrı mesele. Bu işi çözmek zorundayız. Daha önce de kendilerine bunu söyledim. Farklı bir anlayış içerisindeler. Faizde genel bir havayla düşüş var. ama bu onların yarım puanlık repoyu düşürmeleriyle sağlanmış bir şey değil. bu ayıptır dedim, yarım puanla bu milletle dalga geçmeyin. Alınacak karaların ciddi olması lazım.
Bugün 27 Mayıs darbesinin 57’nci yıl dönümü. Bir kez daha hayırla yad ediyoruz. 54 yıl önce Türkiye’ye çok ağır bir bedel ödeten darbe yaşandı. Umudumuzu yitirmedik karamsarlığa kapılmadık. 27 Mayıs’ın izlerini tek tek sildik, silmeye devam ediyoruz. Darbe özlemi içinde olanlar yine var. sandığı yok sayıp ülkeye kendi hırsları istikametinde olanlar var. Ancak Allah’a hamdolsun ki, reformlar dik duruşumuz sayesinde milli irade yerini sağlamlaştırmıştır.
Merhum menderes için daha 27 Mayıs darbesi yapılmadan içinde, burası çok ilginç sabık başbakan ifadeleri geçen iddianameler hazırlanmıştı. Daha karar kesinleşmemiş ama dar ağacı hazır bekliyor. Ne diyor? Çok enteresan sabık başbakan. 54 yıl sonra bizim için de 17 – 25 Aralık darbe girişimi oldu ya. Polis tutanakları elime geçti. Bu tutanaklarda dönemin başbakanı ifadesi geçiyor ve bunu o paralel yargı bir kısım, ona takdim edecekler ve oradan da evet bizi bu şekilde yargılama yoluna gidecekler. Eğer 25 Aralık darbesi başarılı olsaydı, bu hazırlıklar ortaya çıkacaktı. Düzmece mahkemelerde yargılanacaktı. İnşallah bunun hesabını soracağız. Paralel yapıdan bunun hesabını sorarak, benzeri darbe girişimlerinin yaşanmasının önüne geçeceğiz.
Şunu çok açık net söylüyorum. Gerek şahsım, gerek sorumluluk makamında olan arkadaşlarıma sesleniyorum. Bunun hesabını sormaktan kaçınacak bir arkadaşım çıkarsa bunun hesabını veremezsiniz. 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesi de demokrasimizin güç kazanmasına vesile olacak
Ben buradan Soma’daki maden işçilerine sesleniyorum. Bu CHP’nin bu bölücü terör örgütü yandaşlarının, legal yada illegal örgütlerin oyununa gelmeyin. Sizi bunlar yalnız bırakırlar. Bizler bakın yeni düzenlemelerle bir adım atıyoruz. Bunlar nerede kimi acaba sahiplendiler? Bunlar sadece tahrik ederler. Sizin hüznünüz üzerinden bunlar paye kapmaya çalışırlar. Oradaki 301 şehit bizim canımızdır. Biz bütün onların ailelerini güvence altına alacak koruma altına alacak hazırlıklarımızı yaptık yapıyoruz. AFAD’da açtığımız hesap bunun bir adımıdır. Gelecek vaatler var bunların takipçisiyiz.
Sadece Soma ile ilgili olarak değil çalışanları ilgilendiren düzenlemeler Meclis’e gelecek, grup toplantımızdan sonra Çalışma bakanlığı yetkililikleriyle toplantım olacak, orada görüşeceğiz. 29 Mayıs İstanbul’un fethinin 561’nci yıl dönümü. Fatih Sultan Mehmet’i onun ordusunu hayırla yad ediyorum. bu arada dün akşam aşırı yağış nedeniyle Çorum’da sel felaketi yaşandı. Belediye işçi kardeşimiz hayatını kaybetti. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Valilik hasar tespit çalışmaları başlamıştır. Gereken desteğimiz oraya ulaşacaktır.
© Tüm hakları saklıdır.