T24 - Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Gazze'ye gitmeyeceğini yazdı.
Aydıntaşbaş'ın bugünkü (8 Eylül 2011) yazısı şöyle:
Başbakan Erdoğan’ın ne zamandır Gazze’ye gitme niyeti olduğunu biliyoruz. Daha önce yazıldı, çizildi, hatta duyduğum kadarıyla Gazze seferi için Başbakanlık Koruma Şubesi’ne bağlı özel ekipler Refah’tan Gazze’ye geçip saha çalışmasında bile bulundu. (Başbakanlık koruma ekipleri bunu her gezi öncesinde yapıyor.)
Ancak niyetli olsa da Erdoğan’ın bu ayki Mısır gezisinde Gazze’ye uğramasını beklemeyin. Dün bu satırların yazıldığı saatlerde, hükümet bu geziden vazgeçmiş gözüküyordu.
Birkaç nedenden dolayı. Öncelikle Mısır, İsrail ve Türkiye arasındaki gerilimin bu kadar yüksek bir noktaya çıktığı bir dönemde Türk başbakanının Mısır üzerinden Gazze’ye gitmesine çok sıcak bakmıyor. Bu, dolaylı ve aşırı kibar bir üslupla ‘hissettirildi.’ Mısır’da ‘devrim’ olmuş olsa da dengeler radikal anlamda değişmiş değil. İpler hâlâ ordunun elinde. Ordu da, İsrail’i panikletmek, Arap Baharı dolayısıyla büyük tedirginlik yaşayan Yahudi komşusuna bir de Gazze darbesi indirmek istemiyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye de Başbakan’ın Gazze’ye geçmesi konusunda ‘ısrarcı’ değil. Ankara bu projeyi ertelemeye meyilli. Neden? Çünkü Ak Parti hükümeti, Mübarek sonrası ‘Yeni Mısır’ ile sorunsuz bir ilişki kurmak, onların hayatını ‘zorlaştırmak’ değil, her anlamda ‘kolaylaştırmak’ istiyor. Erdoğan’ın Gazze gezisinin Mısır için kâbusa dönüşeceğini biliyor.
(Son haftalarda İsrail’in hem Mısır hem de Washington nezdinde ‘Aman sakın Erdoğan Gazze’ye gelmesin’ lobisi başlattığını söylemeye hacet yok.)
Türkiye ayrıca İsrail’e yönelik geçen hafta açıklanan ‘yaptırım paketi’ üzerine bir de Gazze’ye gitmenin İsrail’e iyice ‘meydan okuma’ olarak algılanacağının, Arap sokağında puan toplasa da Batı’da kolay ‘hazmedilemeyeceğinin’ farkında.
Bu yüzden bu satırların yazıldığı saatlerde, Dışişleri koridorlarında Gazze gezisini ‘Arap Baharı Turu’na çevirme eğilimi ağır basıyordu. Tabii önümüzdeki günlerde çok şey değişebilir. Ancak halihazırda Erdoğan’ın gitmeme olasılığı daha ağır basıyor.
New York’ta ‘İyi Hissetme’ haftası
Geçen günkü yazımda İsrail’le yaşanan Soğuk Savaş’ın ‘her iki ülkeye de bedeli’ olacağını yazdım. İsrail’in özür dilememe ısrarı karşısında kaybedeceklerini sıraladıktan sonra, Türkiye’nin de Washington’da, özellikle de Kongre’de başının ağrıyabileceğini söyledim.
Ama bütün bunlar, eylülden sonra olur.
Çünkü eylül Ankara için tam anlamıyla bir ‘İyi Hissetme Ayı’ olarak geçecek.
Öncelikle Başbakan Erdoğan’ın olası bir Arap Baharı turu var. Henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte, Erdoğan’ın ‘özgürleşmiş’ Libya, Mısır ve Tunus’a ilk giden yabancı lider olarak coşkuyla karşılanacağı, bunun da Türk medyasında ‘Ortadoğu Fatihi’ olarak lanse edileceğine şüphe yok.
Ardından asıl ‘İyi Hissetme Anı’, New York’ta yaşanacak. Bu yıl 20 Eylül’deki Birleşmiş Milletler genel kurulunda Filistin devleti ilanı var. Aslında bu başvurunun BM’nin kilit organı Güvenlik Konseyi’nden geçip resmiyet kazanması mümkün değil. Ancak bağlayıcı olmasa da bütün ülkelerin katıldığı BM Genel Kurulu’nda oylanması ve ‘ezici’ bir çoğunlukla kabul edilmesi bekleniyor. (Genel Kurul şu ana kadar İsrail aleyhine sayısız karara imza attı ancak bunların herhangi bir yaptırımı olmadı. Bu kez teknik olarak Filistin ‘gözlemci unsur’ statüsünden oy hakkı olmayan ‘gözlemci devlet’ statüsüne kavuşacak.)
Peki Türkiye’yi ilgilendiren bölüm? Öncelikle Ankara, bu başvuruyu canı gönülden destekliyor. Muhtemelen genel kurulda bulunan Erdoğan ve Davutoğlu, Filistin devletine ‘Evet’ demek için el kaldırdıklarında, kendileri açısından tarihi ve büyük anlam taşıyan bir an yaşıyor olacak.
Ayrıca Türkiye İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’na götürmek için yapacağı başvuruyu bu deklarasyonla eşzamanlı sunmayı planlıyor. Filistin’in de desteğiyle, iki başvurunun da aynı ruhla ezici bir çoğunlukla geçmesi, Mavi Marmara olayının Lahey’e gitmesi ihtimali var.
Mümkün mü? Mümkün.
Peki Lahey’den ne çıkar? İşte o, zor konu...