Prof. Dr. Sarı, yaptığı yazılı açıklamada, Başbakan Erdoğan'ın, Rize'de yaptığı konuşmada, çevrenin korunması için çaba sarf edenleri "yapacak, ele avuca gelecek bir şeyi olmayan, boş vakit değerlendirmek için bu işi yapan" kişiler olarak sınıflandırdığını bildirdi.
Sarı, Doğa Gözcüleri Derneği olarak bu ifadeleri hak etmediklerini açık mektupla Başbakan'a iletmek istediklerini belirtti. Mektubunda "Son günlerde çevrecilerle ilgili olarak Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı değerlendirmeler bizi derinden üzdü. Öncelikle belirtmek isteriz ki çevrecilik yapanlar tek bir sınıfa sığmayacak kadar farklı ve heterojendir" ifadesini kullanan Sarı, doğanın korunarak kullanılmasını savunmanın ülkenin kalkınmasından başka bir amaç taşımadığını belirtti.
Sarı, mektubunda şu ifadelere yer verdi: "Olumsuzlayarak andığınız çevreciler içinde marjinal kimi gruplar olmakla birlikte genel anlamda çevreciler, uygar dünyada bilgi sahibi ve uzak görüşlü kişiler olarak bilinir ve görüşleri yasalarla ülke idaresine yansıyacak denli önemli ve saygındır. Bizler doğanın korunarak kullanılması işini kutsal bir görev olarak görüyor, bunu işsizlikten değil çok yoğun işlerimizle birlikte yürütmeye çalışıyoruz."
Derneğin çabalarıyla sürdürülebilir balıkçılık yönetimine kavuşturulmaya çalışılan Van Gölü'nün tek sakini inci kefali balıkçılığı cirosunun koruma çalışmaları başlamadan önce 1,2 milyon dolar olduğunu kaydeden Sarı, cironun bugün 8 milyon dolara yükseldiğini belirtti. Koruma çalışmalarının başladığı 1996 yılında dönemin politikacıları tarafından "sevilmeyen kurum" ve "sevilmeyen adam" olarak görüldüklerini savunan Sarı, "Ama bugün geldiğimiz noktada haklılığımız herkes tarafından onaylanmaktadır" ifadesine yer verdi.
"Kırılan gönüller alınmalı"
Prof. Dr. Sarı, kendileri gibi doğanın korunarak kullanılması yönünde çalışan sivil toplum kuruluşlarının hükümetin hasmı ve karşıtı değil kalkınma çabalarını sürdürülebilir kılacak önerileri geliştiren gönüllüler olduklarını belirtti.
Sarı, mektubunda şunları kaydetti: "Sayın Başbakanım, marjinal gruplara kızarak hepsini aynı sepete koyup atarsanız, onları ayrım yapmadan işsiz güçsüz insanlar olarak nitelerseniz, ülke sevgisini doğa sevgisiyle bütünleştirmiş çok büyük bir kitleye haksızlık etmiş olursunuz. Çevreciliğin gönül işi olduğunu vurgulayarak, açıklamalarınız ile kırılan bu gönüllerin, çok sık söylediğiniz 'Biz gelmedik kavga için, bizim işimiz sevgi için. Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik' ifadelerine uygun olarak bir an önce alınması mecburiyeti doğduğunu bildirmek isteriz. Çünkü Yunus Emre 'Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil. Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil' diyerek gönül kırmanın ağır yüküne işaret etmiştir."